Ardından bakakalamadım bile, gitti göçmen kuşlar gibi güneye
Ne ben sordum, ne o söyledi
İnfazım bir gece yarısı, tek celsede ve gıyaben yapılmış olsa gerek
Olur da bir bahar takılır gelir kuzey rüzgarının peşi sıra
Ne ben sorarım ne o söyler, usulca girer koynuma
Sürüncemede kaldı güneş
Gittiğinde bir akşam üstüydü
Gittin, bir şeylerden medet umarak
Geldiğin gibi, haber vermeden
Oysa, yeni gömlek değiştirmiş bir yılan gibi sokulmuştum koynuna
Seni başka herhangi bir kadına aşık olabilecek duygularla sevdiğimi
Eskici geldi, eskiler alırım
Ben eskilere bayılırım
Göz göz, nakış nakış onları yamar
Sonra dalar ilk sahibini anarım...
Üç perdelik bir oyunun her sahnesini aynı yalnızlığa oynuyor
Dramı canlandıran hüzünbaz,son perdede inince yüzünden
Bir eliyle maskesini çıkarıp, diğeri ile eğilip seyircisini selamlıyor
Göz ucu tenha salonda,yöğmiye çıktımı kaygısı
Gençliğinde,üçüncü sınıf otellerde yağlı şişman turistlere
Takma bıyık ve kadın çorabıyla yaptığı animatörlük yılları geliyor aklına
Sınırları kadardır insan
Sınırları kadar özgür, bir o kadar sığdır aslında
Bir yer küre olsun; Sınırları bulut ve deniz
Her yer alabildiğine memleket olsun
Tanrı insanın kendi vicdanı olsun
Gobi çölündeki kum taneleri kime ait mesela
Beklemek güzel, beklemek umuttur
Godot’yu bekler gibi beklemek, ansızın bile olsa gelmeyeceğini bile bile,
Gelipte küçülecekse, gelmeyipte büyüsün diye içimde
Çoğu kere kavuşamamaktır mutluluk
Varlığı ile ölecekse, yokluğu ile yaşasın diye…
Belki de inandığı şey doğruydu, belki de baştan aşağı yanlıştı, kim bilir
Ama doğruluğundan ziyade bir alışkanlık, örfi bir adet gibi bakıyordu olaya
Nesiller boyu süre gelmiş bir masalı dinler gibi dinliyor
Öğretilen kahramanları kutsuyor, olayları sanki yaşamışçasına hafızasına kazıyordu
Sahiplenilmiş her dürtü diğerini ötekileştirir, olayı trajik yapanda bu zaten
Her bahar, sekteye uğramadan
Mevsim sonu aşkları yaşanır bu şehirde.
Çoğu silinmeye yüz tutan aseton kokan ilişkiler
Örselenmiş, yontulmuş sevişlerle bereber
Her ihtimale karşı,naftalin kokan düşlerde vardır
Ekseriyetle sonbaharda, çığlık çığlığa terk ederler bu şehri
Kızıla çalan rengi ile Grubdaki yerini aldı
Güneş,giderek solan siması ve küle dönüşen rengi ile
Birden etrafı karanlık suratlı insanlar sardı
Az zamanları,eşkiyadan beter düşleri vardı
Ellerindeki cılız meşaleler yüzlerini aydınlatmaya yetmiyordu
Aydınlığı boğmak istiyorlardı karanlıkla
904 Mayısın’ın 11’i, bahar tüm tazeliği ve diriliği ile hissediliyor kendini Katolonya’ da
Sert bir kış geçirmişti Figueres halkı ve birçok matem.Çiçek ve menenjit kol geziyordu o yıllar İspanya ve tüm Avrupa da
Jacinto Dali ailesi henüz altı yaşındaki oğulları Salvador’ u defnettikten sonra ilk kez bir Pazar ellerinde beyaz karanfillerle gelmemiştiler kiliseye
Tanrı dualarını karşılıksız bırakmamıştı onun ve ailesinin, cennetine aldığı Dali yi iki sene sonra geri vermişti onlara
Onu ayrı bir beden olarak görmeyi oldum olası kabul etmemişlerdi
O ölen çocukları Salvador Felipe Jacinto Dali den başkası değildi, aksi düşünülemezdi
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!