Sevgiyi yaşamamışım meğer, son sevgilim de terk edip gitti. Aslında terk denmez buna, bir çeşit sürgün biçimi… Ya da göç… Belki de yurdundan uzak olmak... Böyle bir şey olsa gerek, terk edilmek. Benim, çok anım oldu. Onun da sanırım, benle anısı yoğundu. Bir bebek kiralayacaktım ona. Sevişmelerimiz saate sığmazdı. Bir tutam nane likörüydü sevişi. Her soluğunda, analitik geometri izleri vardı. Babası, onun hayatında egemenlik biçimiydi. Basardı küfürü, öperdim dudaklarını. Saatlerce onu dinlemek, embesil âşıkların izlenimi sayılırdı. Ben boktan mühürlenmiş “kahpe bir âşıktım” onda. Neden bırakıp gidiyorsun? Ben lise gibi sevmiştim. Tabii ya, tatil anlayışı lazım! Kimileri için tatil, bir sevgilinin apış arasında saatlerce uymaktır. Kimileri için de Eski Yunanistan’ın anıtsal yapılarında, bilinmeyen tarihin izlerinde, renk kavramı yaratıp güneşin batışında uzun uzun işemektir. Çünkü hayat, kendini restore edemiyor. Senden ayrıldığım gün, hayat; toplumda egemen olan kalıpların içinde öylesi mühürleyecek ki beni, kültürel değişim söz konusu olamayacak. Bedenimi dünya varlıklarından koruyacağım. Kalbimi, Akdeniz’in bilinmeyen bir kışında Akdeniz foklarına teslim edeceğim, tabii soyu tükenmemişse. Yumrukla! Öldür! Aslında bunu gözyaşların yapsın! Bendeki son kalanı kuruttum. Hatırlar mısın, dünyaya bakışımızı? Mesela, her gördüğümüz nesnenin altında bir çift göz görmeye çalıştığımızı… Sana her dokunuşumda, bedeninin desenlerinde sıfırlanırdım... Bana göre, “sıfır” çok değerlidir. Yokluğu temsil eder. Yok olanı bulmak, zordur. Var olansa, klişenin en sıkıcı hâlidir. “Kamu hizmetine girmeye müsait sevişme”ydi bizimkisi. Hatırlar mısın, karlı bir havada elinde ÖSS Kılavuzu, geleceğe uzanmaya yol açacak yaşama yolculuk edecektin. Sanırım, akşamüstüydü. Senden delice etkilenen ben, gelecek her türlü tepkiyi hesaplayıp seninle tanışmıştım. Oysa hiçbir şey göründüğü gibi değil! Yargılı değil! Ön yargılı, hiç değil! Benimle, sen de tanışmak istemiştin. O gece dört ayrı senaryo yazdım. Dört ayrı olaydan ve dört ayrı mekândan bahsettim. Sanırım, Perşembeydi. Bir yaz günüydü. Bir daha buralara gelmeyeceğini, İstanbul’a temelli gideceğini söylediğin o an, bedenime inen ayrılık yeminleri saplanmış ve o yaz soğuktan yüreğim tramvayın altında kalmıştı.
..
Çokça sen azca ben içinde biz 3
Düşünüyordum. İçimde orman sessizliği, kuşların göç edip gittiği, olabildiğince soğuk yalnızlığımla... Bir şehir vardı. Bir şehir yoktu. Geçmiş zaman içinde anlatılan masal ülkelerinin birisinde. Şehir vardı içinde senin olduğun, şehir yoktu senin kaybolduğun. Seni bulmalıydım. Yalnızlığın başkenti senin olduğun yer olmalıydı. Gece gündüz arayışlarım sürdü. Sokaklar, şehirler, şiirler, insanlar, kitaplar, şarkılar her yerde seni sordum. Gören olmamıştı. En son bir bulutun üzerine binip gittiğini görmüşler. Hiç inandırıcı değil. Söyleyeninde gözleri kör. Sonradan anladım. Kötü durumda olsaydın haberin gelirdi. İyiydin haberin gelmiyordu. Ben seni özlüyordum. Başladığım her şiir yarım kalıyordu. Bir şiir vardı tutunduğum, her şiir eksikti aslında ama yazılıyordu. İçi dolu, dışı boş bedenimle yuvarlanıyordum. Uzaktı şehirler, uçaklar, gemiler, trenler, otobüsler, insanlar hepsi uzaktı. Bir sen yakındın uzansam tutacağım, uzanıp tutamadığım yüreğimden... Kanatlarımdaki son çelenkleri koparıp attım. Uçmak istemiyorum artık, ne istediğimi de bilmiyorum. Bildiğim tek şey sen yoktun.
Koskoca bir yalnızlığın içindeyiz artık. Sen seninle, ben seninle, biz bizin içinden çıkmışlığıyla...
..
Güzellikler kimin elime
gönül göç eyledi avşar eline
canım kurban canım tatlı diline
bakmazsım sağına soluna
güzellikler kimin eline
..
hayatta önce aşk sonra göç başlar,
Anlayacağın gönlüm..
bu dünya bir tiyatro bir oyun,
Bu son sahne perdeler kapanmaya yüz tutmuş...
Güzel oyna çok çalış yüksekte kalsın boyun,
..
Kervan yola düzüldü, “dur” demeye geç şimdi,
Ya gelirsin ya kalır, çok beklemez göç şimdi.
Geliyorsan yârimsin, kalıyorsan elveda!
Usandım beklemekten, karar senin seç şimdi.
1 Nisan 1988-Cuma/Ankara
..
Papazlar örneğin, okulda, hastanede, hapishanede, postanede, kahvede, eğlencede, kütüphanede, memurluklarda vs. gönüllü hizmet veriyorum süsüyle dolanıyor. Bir kimsenin insanlığına emek olmayı uygulayan bir hekimin, hakimin, öğretmenin, memurun vs. kaydırıyor ayağını, sokuyor kendi yalakasını. Al sana bir meçhul süreçte işgal edilmiş bir ülke varlığı sana! Papaz, kilisesinde dursun uygulaması, sanıyorum ki başarıldı, Almanya’da…
1945-1963 yılları arasında Avrupa’ya önce Portekizler gelmişler, sekiz ay kadar dayanmış, toptan geri dönmüşler. Sonra İtalyalılar ve sonra da Yunanlılar gelmişler, çabucak da geri dönmüşler. 1963 yıllarında Türkler yoğunca gidiyorlar. Bütün dünya ülkelerinin insanları yaşıyorlar şimdi birlikte ve Avrupa ülkelerinin her birinde. Meslek bilinci yoğunlaştı. Baş hakim, başhekim, baş spiker, polis, milletvekili vs. görevlerini aşk ile uyguluyorlar, oraları karıştırıp, fitne fesat sokuşmuyorlar Türkler. Diyorlar ki, işsizlikten dolayı göç edilmişti. Hiç düşünen oldu mu acaba bilim adamlarının yanıldığını? Savaş sonrası fabrika kurma izni, yağışların hava kirliliğini önleyeceği düşüncesiyle verilmişti belki ve bu yüzden öbür ülkelerle bu olanağı paylaşmalılardı. 1999 yılında bacalara filtre sistemi bulununca fabrikaların çoğunluğu taşındılar başka yörelere, ülkelere…
Borsalar dert belirmeye başladı. Para demek ki yenmiyormuş. Para demek ki huzur satın alamıyormuş. Para ile Terör üretme işini yaparken düşünmelilerdi. Ama bu sömürgeler millet acısını, hiç millet kadar çekmeyenler olmaya hep düzenli özendir. Çünkü, millet olarak kararlılıkta çabuk yalpaladılar. Çünkü, millet olarak kontrol etmeyi unuttular, kontrol edildiklerini ciddiye almadılar… Çünkü, millet olarak hazır paraya konma hevesine dilenciliğe eğitildiler… Çünkü, millet olarak yolsuzluğun kazandırdığıyla, rüşvetle, dolandırmakla damak tatlarını kirlendiklerini anlamadan daha, eroine bağımlılar gibi, uşaklık etmeyi rütbe edindiler kendi gönül rızalarıyla… Çünkü, hisleri çökertildi, ruhunda duygu duvarı kalınlaştı, ses girmiyor artık içeri, söz temizleyemiyor olarak da dışarıdan, uzaktan… Bilgi, uyuşmaktan ileriye gidemiyor artık…
..
Uzuyor geceler uzayabildiğince..
Demir atıyor sabah rüzgarları,
Gece karanlıklarıma.
Önce kanat çırpıyor ışıklarım,
Sonra göç ediyor...
..
sen durabilir misin önünde bu selin.
ördüğün duvarlar durabilir mi.
bugün burada isek yarın kollarındayız güneşin.
içindeyiz yani, hiç olmadığınız kadar hiçbirinizin
halaya duracağız çığlıklarımızla.
sanma ki bir kavganın sonrasındayız
ya da bir düğünün tam içinde.
..
Yağmur mevsiminde gözlerim, avuçlarım sırılsıklam
Serzenişlerini unutmuşum söylediğin şarkıların
Vazgeçişlerin, sonu yok yeniden başlangıçların...
Haydi git haydi…
Göç mevsimi kırlangıçların.
..
Bir çift söz uğruna olmuşum hasta
Aman bu yıl göç var göç var mayısta
Selam söyleyin benden düşmana dosta
Sakın bir günden fazla kalmasın yasta
Gözlerden damlalar sel olup aka
Bu haber ciğerleri dağlayıp yaka
Dağ başında öterse al başlı saka
..
Seni yüreğimle tanıştırdığım saatlerde
Duydumki beynin göç etmiş bedeninden
Olsun aldırma inatla
Seni dünyama doldurduğum vakitlerde
Dayanamaz tutuverir ellerinden.
..
GiRiZGÂH
Yaşamı külfet eden bu dünyanın, toprağımı taşımı,
Yoksa hiç biri değilde yalnızca, şu hayatın akışımı,
Bir oouuff çekip derinden, bir an kaldırınca başımı,
Anladımki artık yaklaştı, yaklaşıyor, GÖÇ ZAMANI!
..
Ey yar,
Ne kaparsın perdeleri boşuna,
Çek panjurlarınıda çek,
Nereye gidersen git,
Ben seni yine bulurum.
Sen karşımda değil kalbimdesin,
Sineme sarmışım seni,
..
Bir rüzgar dokundu geçmişime.
Bin yıllık uykudan uyandı sanki
Bedenimde oynaştı bir üşüme
Dedi yeter uyan geldi göç vakti
4.5.2005
..
göç var yüreğimde bir türlü göçemediğim zamandır.
ateş düştüğü yeri yakar derler gel beni inandır
ey gönül artık yeter ettiğin;neşe ve zevk yalandır..
ateş bir kor oldu beni sarmakta,sızıp giden kandır
ne gittim ne gördüm ne de sevdim,içten değil dıştandır
..
Hayatının acıları göçeden kuşların kanatlarında olsun göç etsin bedeninden
Üzüntü ve kederin bir rüya olsun uyandığından silinsin gönlünden
Leyla ile mecnun sevgisi gibi sevgin olsun silme beni kalbinden
Yarınlarımız bu günlerimizden güzel olsun küstürmesin bizi birbirimizden
Aşkımız bir masal olsun düşmesin sevenlerin dilinden
..
O her gittiğinde ben kış mevsiminde bir sayfiye kasabası yalnızlığına bürünürüm.Soğuk dalgalar vurur ıssız sahillerime,kalbimi donduran buz gibi dalgalar.Başıboş dolaşır bomboş sokaklarda kedilerim,bir sıcak kucağa hasret, kırgın dolaşır.
O her gittiğinde hiç farketmez gittiğini...Halbuki bir bakış,bir söz,içini donduran bir buruk gülümsemeyle gitmiştir.Başka bir yana bakan sözleriyle gider önce,acıtan bir sözüyle gider.O hiç farketmeden gider.Ama tamamen terketmez beni.Şöyle bir dolaşır ve gelir.Yani hep geldi şimdiye dek.3 ay 5 ay gider kaybolur.Aramaz,sormaz,gülmez,bakmaz...Ne yapar o ara,ne eder soramazsınız.Birgün ansızın hiç gitmemiş gibi gelir kalbinizin aynı yerine kurulur.
Aşk bu...Başka yürekleride gezmek ister,başka tatlar ister.Kış mevsiminde sıcak yüreklere göç eder,bahardaysa döner bana,hiç gitmemiş gibi..Senelerdir...
Ben her bahar aşık olurum.
..
Saltanat dökülüyor abadımdan
Yer cüce
Gök yüce
Ayak altı
Üst olana
Sarsılır kaymalar darma duman
..
Yalnız geçen yılarlın ardından
Sende durgun bir SU
Bir göçmen kuşum
Uğruna her savaşa girmeyi göze alan
Sana sığınan bir göç yolunda…
..
Zemheri sabahının rüzgarlarıyla üşüdü ellerim…Taş plakta eski bir şarkı gibi dinledim yine yeniden seni…Sözlerin içime akan ılık meltem misali gözlerimde buğulandı…Canlandı anılar siyah beyaz filmlerin buruk salonlarında…Ve yine yeniden yaşadım fotoğraflara sinmiş o güzel günleri…Şimdi bir güvercin kanadında kanayan yüreğim hasretine hasret katmakta…Yorgun geceler müptelayım, solgun çiçekler gibi cam kenarında…Sensizliğin sesinde ışığa aşina zamanları aramakta gözlerim…
Ve gözlerin bir su damlası yarısı boş bardağımda… Kar yağıyor yüreğime içim üşüyor yokluğuna müebbet sevdalarda…Daha kaç bahara sürgün gideceğiz…Kaç kış üşüyeceğim böyle sebepsiz…Yağmura karışan göz yaşlarımda daha ne kadar vurgun yiyeceğim…Maktulu ben faili sen bu sevdada…….
Kavuşmak başka bahara…Şimdi göç zamanı meçhul diyarlara…Seni ve sensizliği yükledim hayatın kahrı binmiş omuzlarıma…
DENİZ 21.02.2010
SAAT:16:16
..