Belirsizliklerle dolu bir sürükleniş.
Ağlayarak uyuduğun geceler olur;
Kuru tarafını çevirip öyle yatarsın kabuslarına.
Umutla uyanırsın;
Birbirinin aynısı
Ama
Gelecekten bir parça olan yeni günlere.
Konuşmamız lazım dedi adam;
Bilinenin aksine güzellikleri kastederek.
Şaşırmıştı kadın;
Şaşırmıştı çünkü hiç konuşmazdı adam.
Konuşulacak çok şey vardı.
Bir çocukluğum vardı elimde;
Küsmeyen, yitmeyen, gitmeyen.
Bir de anılarım;
Çocukluğumu küstürmeye gayret eden,
Büyütmek için ant içen.
Tezat duygular arasında araftayım.
Ne kaçabiliyorum ne de kaçmak istiyorum
Kollarını açsan koşar mıyım?
Bilmiyorum.
Ama
Kollarımı açsam koşmanı isterim.
Ismarlama mutlulukla nereye kadar adam?
Dolu adisyonu ödeyip,
Boş mideyle çıkamam bu adadan.
Ya ikimiz de tok kalkalım bu masadan,
Ya da payımızı alıp çekilelim bu ortaklıktan.
Önce pazarlıksa altın kuralın;
Bir şiir istersin bazen;
Acıların tutsaklığından özgürleşeceğin.
Üstünü örtsün istersin içindeki kederin.
Gözyaşlarının kanattıklarına merhem olsun istersin.
Ayağa kalkarsın sonra; elinden tutan olmasa da.
Bu kentte bırakacağım beklediğim ne varsa;
Ne seni, ne hayalini, ne hayallerimi alacağım yanıma.
Dünyam büyük ama bavulum küçük adam;
İstesem de sığmazsın uğurlamalarıma.
Belki bir gün karşılaşırız;
Değiştim.
Hatalarımla ben oldum;
Bedelini ödedim gelecek mutlulukların.
Beklemeyi öğrendim.
Susmayı öğrendim.
Sevmeyi öğrendim.
Bir gün ölürsem;
Çok mutlu bir insandı derler arkamdan,
İyi biriydi,fedakar biriydi,komik biriydi...
Hatta hayat doluydu bile diyebilirler.
Kim bilir?
Belki güçlü biriydi bile...
Korkuyorum kendimden...
En çok da aklımı kaybedeceğimden.
Sahi, delirdiğini nasıl anlar insan?
Yoksa anlamadan mı yitirir aklını?
Bir belirtisi olmalı bunun;
Sudan korkmak gibi mesela kuduz gibi,
özgür ve özgün kuralsız barajın kanalları gibi değil dağların ırmakları şelaleleri gibi...