Denizin mavisi, çimenin yeşili, gözlerinin kahvesi;
Diye girmeyeceğim konuya.
Dökülen yaprakların sarısı diyeceğim,
Bulutların grisi diyeceğim.
Bir de yıkılan hayallerimin pembesi.
Eylül de terkediyor bu yılı.
Acele et!
Sen gel;
Ekim gelmeden.
Kasımı bekleyelim birlikte
Ekim geçip giderken...
Gülüşler vardı kış gecelerine yorgan olan;
Bir de yaz gecelerine ayaz olan.
Gülüşler vardı çölde su bulduran;
Bir de yağmurlu günde suya hasret bırakan.
Kimse seçemedi gülüşünün hikmetini;
Zamanla geçer mi?
Yoksa zaman mı seçer geçecekleri?
Acılar biter, üzüntüler tükenir;
Sevgi bile zamanla küflenir.
Tozlu raflarda unutsan da hatıraları;
Mutlu edenler değil de mutluluklar özlenir.
Hep tek geldim.
Hep tek gittim.
Bu yolları ilk kez görmedim.
Her şeyi unuttum da,
Ellerinde çiçeklerle bana gelişini hatırladım.
Yollar açık oldu da,
Kaptırma kendini kadın (!)
Hazır değilsin henüz;
İki kişilik yolda tek kalmaya,
Yanarken dik durmaya,
Sahiplenmeden ait olmaya,
Emin olmadığın basamağa adım atmaya,
Bazı trenleri bilerek kaçırırsın
Gidişini izlersin gözden kaybolana dek
Sonra mı?
Sonrası yok.
Bir sigara yakarsın
Treni gerçekten kaçırdığına
Evler boş bugün, hırsızlar mutlu,
Güneşi gören tasını tarağını toplamış.
Yalnızlara yer kalmamış;
Tek kişilik banklarda bile...
Dilek balonu yakmış, dileği olmayanlar.
Kahkaha atıyor, geceleri ağlayanlar.
Kalbimin kıyısına doğru yol alıyorum bu günlerde;
Yol ayrımına yaklaşıyorum sessizce.
Bir yol sana, bir yol sensizliğe gidiyor,
Sana giden yola dönmek istiyorum, sonu karanlık.
Sensizliğe giden yola bakıyorum, yeşili olmayan ıssızlık.
Hangi yöne dönsem, ben yokum;
Altından kafesim var benim.
Yemeğimi, suyumu, sevgisini esirgemeyen,
Benim için hep en iyisini isteyen;
Sahiplerim var benim.
İstedikleri zaman kapımı açıp, özgür hissettiren,
İstemedikleri zaman üstümü örtüp, sesimi kesen,
özgür ve özgün kuralsız barajın kanalları gibi değil dağların ırmakları şelaleleri gibi...