Bir çoban olaydım,
Dağ da kaval çalaydım,
Bir balık olaydım,
Derin bir umman da kaybolaydım,
Keşke şu divane gönlümü,
Zincirlere vuraydım,
Leylanın ismi haraç mezat gidiyor,
Eline kalem alan hep Leyla diyor,
Kalemi her tutan el Mecnun oluyor,
Leyladan vazgeçtim ben, illede Zühre.
Söylenen Leylaya yazılan Leylaya,
otobüs duraklarında seni beklemek
bir fırından çıkacak sıcak ekmeğin
sırasını beklemek gibiydi
ama ne o fırından sıcak ekmek çıktı
ellerimi yakan
ne sen geldin
Sana bir çift sözüm var, sevdiğim dinle beni,
Yusuf gibi kaybolsam, sen beni bulur musun?
Hem de deliler gibi, seviyorum ben seni,
Sana söylüyorum yâr, helâlim olur musun?
Ne Keremin Aslı sı, ne Mecnunun Leylâ sı,
yazılmamış hiçbir şiirim
bir sanrıdan öte değil
ne düşlerim
ne yanılgılarım geçemezler önüne
sanırım şiirim geldi
verin kalemimi elime
hadi artık git
kapatalım bir birimize bakan pencereleri
ve son sayı üç olsun
bir, iki...
dur az daha göreyim hilal kaşlarının karasını
dilimi yutturdu bana tatlı sesin ve ılık nefesin…
ağzım şimdi Lâl.
hava yine bulutlu sanki bir rüzgara gebe,
gözlerimde bulutlar,
seni tanımak
bir ömrü tanımakla eş değerde
ve
seni tanıyana dek
kendimi tanımamışım aslında
hiç durmadan akıyor pınarlar
durmadan yolcular geçiyor önümden
havasında bir duman
bir sis var bu şehrin
şimdi
benden geriye bir şeyin kalmadığı oralarda
seninle bu gece bir oyun oynayalım
senin çok iyi bildiğin
benimse
tamamen yabancısı olduğum bir oyun
yalanlar söyle sen bana bu gece
tıpkı
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!