Kadim ezgilerde hatırlarım şimdi seni
Suna gibi naif,
Kartal gibi sert dans ederler.
Tam ortalarında görürüm seni
Doru bir kısrak sırtında
Kuşatırım kıskıvrak seni
Kızıl, karanlık ardı şafaktır.
Topyekün bir harp,
Yitirilmiş haktır.
Ana sütü gibi paktır.
Kızıl, muhakkaktır.
Şafakla düştü çiğ damlası
Yamaçlarda kekikler ıslandı
Bir çoban yaslandı sonra
Yağmur geçirmez asırlık ardıca
Gün çözüldü kara buluttan
Bir kartal süzüldü
Rabıtası kopmuş azgın denizler gibisin
Uzanmış, meçhul bir maziyi izler gibisin.
Onulmaz yaranın üstünde süzülsün zaman
Sen zamanı kadim bir anda gizler gibisin.
Ölülerin huzurunda
Koynunda bir kedi bir cesedin
Miskince uyur.
Buyur edilen kapılardan girdikçe
Büyür bahçelerim duvarlara dek.
Vesikalık fotoğraflar mezar taşlarında
Sana da göstermedik gün yüzünü
Kapattık dört köşeye, unutturduk özünü
Bilirsin, kimler yazdı yazını..
.......
Camların kale, fenerin burçtu
Adını çağırdık, dilimiz sürçtü
Bir mazinin bestesiyle
Tutuştu kandiller.
Gaybin uhrevî sesiyle
Taşa kesti diller.
Tanda indin, nurdu hanen
Şerefinize hanımlar
Beyler şerefinize
Selam getirdim size
Batağımdan, yeraltımdan..
Çıkamıyormuş bir kez batan
Ah budaklı bir dal uzatan
Umut imkânsızlığın ızdırabıdır
Acılarıyla gelir.
Ağlayan gül, gülen karanfil
Yaban kokusu yamaçlar boyu
Dağlarda kekik olmalı
Gözlerinde ben
Bir taş kaydı ayak altından
Şöyle suda sektirmelik
Bir tavşan kalktı
Baktı,
Ürkekçe biraz
Biraz meydan okurcasına.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!