denizi seyrediyorum, en sevdiğim noktadan
uzaktan bir ambulans geçiyor
yaşamı dalgalandıran siren sesine eşlik ediyor köprü
tam orta yerinde kocaman bir afiş…
başında bere, elinde ağ, gözleri balığa sevdalı bir adam…
martı seslerini katık yapıp kulağıma
havayı kokluyorum iyotlu iyotlu
rast gele diyorum içimden ben de
ağa dolan balıklar gibi, sevdalar aksın gönüllere
madem ki aşktır damıtan hayatı
onun kokusu içimizdeyken daha derinden duyuyoruz madem
denizin ezgisini, sandalın nefesini
başka şehirlerdeki kuşların kanat sesini
vapurlar yanaşıyor
vapurlar ayrılıyor karaköy iskelesi’nden
birinin adını okuyor gözlerim kendiliğinden
göçerken ait olduğumu anladığım yer
seyyah olup çıkıyor karşıma
çizdiğim resimde belli ki eksik kalmayım diye
yüze yüze gelmiş buralara
güle güle gelin, diyorum ben de
vapurlardaki, benden habersiz yolculara
“güle güle gelin…”
aynur uluç
karşın edebiyat dergisi / 2008- sayı 4
"az gittim çok döndüm"/ kibele yayınları 2013
Kayıt Tarihi : 29.3.2005 18:53:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Aynur Uluç](https://www.antoloji.com/i/siir/2005/03/29/galata-koprusu-nde.jpg)
Dilimizin iki yakasını bir türlü biraraya getiremedik onu hakkıyla tanımlamak istediğimizde. Karşılaştığımızda gözlerimiz parlıyor sadece.
İyisi mi sözü Turgut Uyar' a bırakayım ben. (çok sevdiğim bir şiirdir)
Sizin alınız al inandım
Sizin morunuz mor inandım
Tanrınız büyük amenna
Şiiriniz adamakıllı şiir
Dumanı da caba
Gelsem bir gün İstanbul'a, çıksam Galata köprüsüne soyup soğana çevirirler, zengin olsam arkadan vuran mafyası soygun yapar, diye aklıma geliyor hemen. Saf bir köylü dızı filmlerdeki gibi yalnız kalsa İstanbul'da sonu belli. İstanbul güzel ama vahşi. Binbir çeşit insan kaynıyor. Modern eşkiyaların kalleşlikle kahramanlık yaptığı şehir.
İstanbullu İstanbulluluk gereğini yapıyor mu?
Yapıyolardır herhalde ben ne bileyim?
Ulan oğlum be Ramazan.
Lütfen biraz özeleştiri. İstanbul öyle de ,ne farkı var Ankara'nın İzmir'in İstanbuldan. yüklenip duruyorsun istanbul'a.
Senin efendi bildiğin kravatlı şehir Ankara'da yazılanla çizilenle İstanbuldan beter hainlikler, kayırmalar, ekonomiyi yönlendiren, insan kaderi belirlenen eşkiyalıklar daha çok değil mi? İstanbul ben buyum diye bağırıyor, senin Ankaran ise utanmadan bir de kravat takıyor. Senin Ankaran'da yazılan kanunlar değil midir İstanbulun racanu.
Koşullanmışın bir kere, zavallı İstanbul'u sataşıp duruyorsun. Gel barış şu İstanbul ile. Hani çocukluğunda orada çevrilen siyah beyaz filmleri izlerdin, İstanbul şarkıları dinlerdin. Üsküdara gider iken diye başlayan o şarkıya bayılırdın. Yahya Kemalden, Münir Nurettinden, Orhan Veliden sevmiştin İstanbulu. İstanbul masum be Ramazan. İnsanlar değişik şehirlerde yaşarlar. o kadar.
Oysa Galata, Haliç, Boğaz işte İstanbulu hatırlatan tüm isimleri severdin sen. İstanbul şairlerini hep seversin. İstanbulu seyahatsiz ayaklarına getirdikleri için. İstanbul güzel ve şehir be Ramazan. Artık sataşma.
Tamam ikinci yanım. Anlaştık.
Söz.
Söz. Galata köprüsünden bir gün ben de denizi seyredeceğim. İyot kokusuyla barışıcağım. Galata Köprüsünden görünen tüm telaşı arkadaş edineceğim.
Hiç tanıdadığım balıkçılara, kaldırımda yürüyen gülenyüzlü bir insana ben de 'rastgele' diyeceğim.
Denizin ezgisini
Sandalın nefesini
Başka şehirlerdeki kuşların kanat sesini
İstanbul'da gönül cebime taşıyacağım.
Yanımda bulunan can arkadaşa
Vapurlar için bu nedir diye soracağım
Uzaydan gelmiş gibi.
Şair diyor ki:
Güle güle gelin” diyorum ben de
Vapurlardaki, benden habersiz yolculara
Bakarsınız şairinden habersiz şairi hatırına gelmişin bir gün Galata Köprüsünün üstüne.
Gelmişim güle güle.
Çünkü barıştım İstanbul ile artık.
İstanbul'u artık hiç sevmiyorum diyen şarkı radyoda çıkınca kapatacağım artık.
İstanbul ile Galata Köprüsünde barışdım artık.
Alacağın olsun İstanbul. Borcumu Galata Köprüsü ödeyecek bilesin.
Sakin ve meskun aynı köktendir arapçada..Bir şehrin sakinleri o şehirde meskende olanlardır aynı zamanda..mesken içinde olmak yani bir yuva içinde olmak varlığınızı emniyet içinde hissettiğiniz ve böylece zamanın acımasız diş'lerine karşı korunma duygusuyla sakinlik kuşanabildiğiniz bir evredir daima..
Ama bazen yüreğinizin yuvaya sığmayan bir yanı nedeniyle meskeninizden ayrılırsınız..dış olanı süzmeye başlar algılarınız..gelen geçen film şeridinden içinize düşecek vahyi bekler sanki yüreğinizin damlalara sahan tutan kısımları..
dokunur geçer bakışlarınız nesnelere...bakışlarınız geçerken nesnelerden, sağdığınız veya sağılmış duyguların mayalanması ile oluşan şeydir şiir..
Istanbulda yaşayanlar için şehrin sırlarını fısıldadığı en önemli mekanın galata köprüsü olduğunu düşünsek ne olur...Köprünün hemen yanında sanki denizin yuvası ,denizin gelip dinlendiği haliç vardır bir tarafınızda..köprünün uzandığı yollar boyunca ise nice hayatlar...
hayatınıza değip geçen, hayatınızın uzaklarından geçen, hayatınızın tam kalbinden geçen nice hayatlar..Şehrin mikro ve makro nesi varsa galata köprüsünden geçer illaki istanbulda...
herkes elbet bu geçişlerin herhangi birisinin esintisine takılacaktır...Ben o uzaktan geçen ambulansa takılıyorum en çok...Ambulansın çığlığına, oksijene bağlanan hastanın nefes alıp vermelerine, hastanın üzerine eğilen bir çift göze,zamanın kılıçtan keskin çizgisinde yürüyen tekerlerine...
gelmeden önce bir gülümseme şiire..
güle güle gelmek için daha sonra...
Motor gürültülerinin peşinden uçtu , Sait Faik adasına doğru, aradığı hikayeyi bulmaktı ümidi, kimdilir aynanın öbür tarafına geçmek...
Martıyı gören bir yolcu vapuru apansız gülümsedi, ama hiç kimse ihtimal vermiyordu bu güzel martının böylesi emektar bir vapura tutulacağına...
Aşk şimdi martının kanatlarında...
İyi bak kendine, sevgilerimle
TÜM YORUMLAR (13)