Kırmızı, insana en eski duygusunu hatırlatır: var olmanın sıcaklığını. Fakat filozofun gözünde bu renk artık sadece bir duygu değil, bir düşüncenin tonudur.
“Filozof kırmızısı” derken kastettiğim tutkudan arınmış bir tutku, dinginliğe dönüşmüş bir ateştir. O, yanmayı bilir ama yakmaz; varlığı aydınlatır, gösterir, ama gösteriş yapmaz.
Filozof kırmızısı, insanın içsel geriliminin rengine benzer. Bir yanda arayışın ateşi, öte yanda bilginin soğuk berraklığı. Bu ikisi çarpıştığında ortaya çıkan ışıltı, kırmızıyla gri arasında salınan o ince çizgidir. Düşünür, bu çizgide yürür. Çünkü o bilir ki hakikat ne tamamen soğuktur, ne de tamamen yanık bir tutku. Hakikat, dengeyi ister ve o denge çoğu zaman kırmızının sükûnetinde bulunur.
Bir filozofun kırmızısı kanın değil, düşüncenin dolaşımıdır. Her fikir kalpte doğar, ama zihinde olgunlaşır. Bu yüzden filozof kırmızısı ne aşkın kör ateşidir, ne de aklın donmuş beyazı. O, ateşi düşünceye çevirmiş bir bilincin rengidir.
Belki de insan olmanın en olgun hali budur: duyguların taşkınlığını söndürmeden onları anlamaya çalışmak; coşkuyu bastırmadan ona yön vermek. Filozof kırmızısı, insanın kendi ateşini ölçmeyi öğrendiği andır.
Bir mum gibi yanar, ama duman bırakmaz.
Kayıt Tarihi : 29.10.2025 18:03:00
Şiiri Değerlendir
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.



Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!