bakakalırım bir bulutun ardından bazen nedensiz
bazen de kavrulmuş kestane kokusu ardım sıra
cağaloğlu yokuşu’ndan çok çıktım ben
efkâr tepesi’ne ömer seyfettin’in
çin seddi’nde sigarayı bıraktım meselâ
bu gece tüm yıldızlarını göğün
dallarına serpiştirdim tek bir söğüdün
ve salıverdim samanyoluna
tüm güvercinlerini göğsünün
tir tir karşımda taşları sabrımın
ben varsam varsınız siz
korkularınız türküleriniz
doğumlarınız ölümleriniz
düşleriniz umutlarınız...
ben görmesem bir hiç
sende gömüldüm ben sensizliğe
yalnızlığımı gülümseyen gözlerin yıkadı benim
nefesin sessizliğim oldu
dokunuşunda mumyalandım sonsuzluğa
ölüm buysa eğer
müzik sessizlikten doğar
müzisyense gürültüye –bağıra çağıra kıyameti koparırcasına
önce başını görürsün sonra yumuk yumuk gözlü çikin yüzünü
ellerine bakarsın
kemanını unutmuştur mesela
sopranodur ebesinin avuçlarında ilk sahneye çıkarken
içime sonsuzu sen soktun benim
tüm zamanların güneş ve ay takvimini
bir de sevinç gözyaşlarını sonlunun
tir tir titrerim üzerine incisinin yüreğinin
ve dolunay görür üşüdüğünü nefesimin
yağmur damlalarına çırak verdim gözyaşımı
yetişip okyanus olsun diye
gökgürültüsünde çiseler besteci olur belki
ıslak toprak kokusundan sarhoş olmayı öğrensin
taşıyamadığım yüreğini sana getirsin nehirlerce
durdu şimdim benim
bir gün bile etmiyor topladığım dünlerim
bırak dedim sisifos’a
yuvarlama şu kayayı artık
gel otur yamacıma
ermenek’te unutulan çığlıkları çıkaralım bir hele
gözlerinde dalgalar en derinden
dalgalarda sözlerim en mavisinden
çapariliyorum usul usul
sevda tutuyorum -sevgi
bir ucunda gamzen
birinde hüzün
kaçak bir yolcuyum kendime giden gemimde ben
hep aynı kör öfke karayelden
bulutları hep ben silkelerim yağmurda sevişirken sen
tek bir teliyle geçmişin kuyusuna indiğim saçlarını
-eylül güneşinde ben kuruturum hep
gördüğüm sende baktığım seni ararım usanmadan
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!