3 günlük dünyama sığdırdığım
şu 3 kuruşluk insanlarına bak.!
Bol keseden dağıttığım merhametim,
ellerinde oyuncak olmuş,
yerli yersiz,
hele şu böbürlenmelerine bak.!
Ömrüm,
şu duvarda asılı,adeta beni bitirmeye ant içmiş,
o akrep ile yelkovan arasında.!
....
Öğrendiğim şu ki hayattan,
yaşam dediğin, hep bir ağlayış saatleri.
Gam içinde eyledin gittin.
Yollar geçit verin, evime gideyim.
Gurbet eller, şimdi ben neyleyim.
Gardaş, anam, babam bütün özlemim.
Ah şu gurbet, gamlı gurbet.
Dilimden bir çift şefkatli söz dökülüyor.
Adına baba diyorlar.
Bakıyor o sımsıcak gözleriyle bana,
tutuyor ellerimi ben düşerken, bahçelerde, kırlarda, karanlıklarda.
Sarılırken bana, şefkat gibi kokuyor.
Öyle bir koku ki, ciğerlerimi şenlendiriyor.
Ruhum hapsolmuş bedenimde,
biçare kurtuluşuna hasret,
özgürlüğünü bekliyor benden.
Bu acı acı inleyen geç kalışlara rağmen,
bir neden arıyorum yaşamaya dair.
Belki de, hiçlikte yok olmaktan korkuyorumdur.
Hepimiz birer anıyız şimdi.
Bir fotoğraf, bir müzik ya da bir şiir.
Kıyamıyoruz,
ne hatırlamaya, ne de unutmaya.
Ondandır bu ürkek hallerimiz.
Kalbimin o çıkmaz sokaklarında yürüyorsun, usul usul.
Alabildiğince güzel evler karşılıyor seni.
Korkusuzca atıyorsun o adımlarını.
Olmadı, bir şarkı mırıldanıyorsun.
Benim kalbimde, bensiz yürüyorsun.
Hastane ışıkları hiç sönmez,
Gelen giden hiç bitmez.
Ölüm kapıda hiç gitmez,
Dünya çilesidir işte bu,
kederi hiç dinmez.
Koca koca sarmaşıklar, bitmek bilmeyen fırtınalar.
Kahreden acı vedalar, soğuk renksiz odalar..
Bir de beni gözyaşlarıyla,
arkana bile bakmadan zalimce bırakışların..
Yetmeyip, yokluğun varlığımı usul usul öldürürken,
bir başıma karanlıklarda,
Haydi koş.
Koş hiç durma git.
Bakma arkandan, gelmez sana sitemlerim.
Bir fırtına ol, engince savrul, yol al da git.
Olma artık yolumda taş,
kalbimde sızı, gözümde çok.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!