Fevzi Günenç Şiirleri - Şair Fevzi Günenç

Fevzi Günenç

gizlice, oyuncak bez bebeleri emziren
çocuksuz kadınları da anadan sayın
onlardır olmayan yavrularını güldüren
kulaklarına masallar fısıldayan her gece
Ninniler söyleyen yatırmadan önce.

Devamını Oku
Fevzi Günenç

Teyyare eski dilde uçak demektir. Bunu biliyor muydunuz? Günümüzde artık pek kullanılmıyor bu sözcük. Yerine Türkçe olan uçak sözcüğünü kullanıyoruz.

Göklerde uçan Teyyarenin adını Türkçeleştirdik ama bir güzel böcek var ki, adını değiştiremedik. Teyyare böceği diyoruz ona hâlâ. Helikopter sineği ya da yusufçuk da diyorlar ona. Helikokter bu böcekten esinlenerek icat edilmiş.

Kaç gözü varmış bilin bakalın bu böceğin? Tahmin edin… üç mü, beş mi, on mu? Çıkın çıkın… Yirmi mi? “Yok daha neler. Yirmi gözü olur mu hiç bir böceğin? ” demeyin. Yirmi değiş, ell değil, yüz değil tastamam elli altı bin gözü var. Gözleri iyi görmemeye başlasa da gözlük almaya kalsa, yandı babası.
O kadar gözlüğe para mı dayanır?

Devamını Oku
Fevzi Günenç

08. ÇOCUK TİYATOSU

EVLİ EVİNE, EVİ OLMAYAN NEREYE?
Yazan: FEV


Devamını Oku
Fevzi Günenç

Arkandan ağlamayalım Abdülkadir Ateş

Yazımın başlığını “Gazianteplilerin değerini bilemediği ikinci büyük devlet adamı Abdülkadir Ateş” koydum ya, şimdi hemen soracaksınız. Birincisi kimdi? ” diye. Söyleyeyim: Cemil Cait Barlas.
Onun seçim kaybettiği yıllarda CHP Gençik kolu üyesi, çiçeği burnunda bir delikanlıydım. Yıl 1957’ydi.
Cemil Sait Barlas Ticaret, Ekonomi, Devlet Bakanlıkları yapan çok değerli bir politikacıydı. Listenin başında yer alacağından kimsenin kuşkusu yoktu. O nedenle bütün adayların dikkatlerini üzerine çekmişti.
Listenin üst sırlarında yer almak isteyenlerin onu harcaması gerekiyordu. Bütün aday adayları el birliğiyle bunu yaptılar.

Devamını Oku
Fevzi Günenç

Sevgi kokulu öğretmen Ertan Aykın
Kimi yazarlar “Beni falanca okuttu” diye...edebiyat öğretmenleriyle öğünürler. Benim ne yazık ki öğünebileceğim bir edebiyat öğretmenim olamadı. Ama sevdiğim Türkçe öğretmenlerim, öğünebileceğim bir resim öğretmenim oldu. Örneğin ilkokuldaki Başöğretmenimiz Şakir Sabri Yener. Eşsiz bir dil öğretmeniydi. Sanırım hiç kimsenin böylesine değerli bir dil öğretmeni olmamıştır.
Sonra ortaokulda Ali Büyükmurat öğretmenimiz oldu. Daha sonraları Başöğretmeni dolduğu Ahmet Çelebi okulunda öğretmenlerinden bir oldum onun okulunun.
Hiç sözlü yapmazdı Ali öğretmenimiz. Hep yazılı yapardı. Türkçeyi sevdiğim için doğal buluyordum onun yazılılarıma hep on numara vermesine.
Bir gün nasılsa yazılısına hazırlıksız yakalandım. Şimdi yanıt vermesem ve zayıf alsam hem benim için prestijim sarsılacaktı hem de kendisi düş kırıklığına uğrayacaktı. Yapılacak tek şey vardı. Kopya çekmek. Ben de bunu yaptım. Yaşantım boyunca ilk kez kopya çektim.
Dersten sonra sorularla yanıtları karşılaştırdığımda bunu da yüzüme gözüme bulaştırmış olduğumu göndüm. Yanıtlarım baştan sona yanlıştı. Kesin sıfır alacaktım. Fevzi Günenç’in yükselme Devri sona ermişti!

Devamını Oku
Fevzi Günenç

050
Su ustası, bilge şair Ahmet Turgut Ozan

90'lı yıllarda İstanbul'da yaşıyordum. 'Kolay İlan' Gazete'sini keşfetmiştim. Yaşlı bir delikanlıydı gazetenin sahibi Vahap Okay.
Turgut Ozan’a geçmeden önce onu tanıtmalıyım size. ATURJET (Turizm Gazetecileri Derneği) kurucusuydu Okan. Ege’de arazileri vardı. Onları parça parça satar, parasıyla ilginç konulu kalın kitaplar yayınlar, parasız dağıtırdı yapıtlarını.
“Kör kızın Aynası”ydı kitaplardan birinin adı. Aynı adı taşıyan bir de öykü vardı kitapta. Şöyle:

Devamını Oku
Fevzi Günenç

051
Küçük avuntulardan büyük mutluluklar çıkartmanın ustaydı Süleyman Yeşilova

Süleyman Yeşilova, Suburcu caddesinin en eskilerindendi. Kırtasiyecilik yapardı. Kırtasiyeciydi ama levhasında ”Yeşilova Yayınevi” diye yazardı. Dükkânı, bizim gazeteci-kitapçı dükkânımızın az ilerisindeydi.
Sık sık köşedeki postaneye gitmem gerektiğinden, bu kırtasiyecinin önünden geçerdim. Geçerken beni büyüleyen vitrinine bakar kalırdım uzunca...
Orta boyluydu. Hep gülen bir yüzü vardı Süleyman Yeşilova’nın. Ona “amca” diye seslenirdim. Babam yaşındaydı. Amcam kadar çok severdim kendisini. O da ayırımındaydı bunun. Bu nedenle kendisi de esirgemezdi sevgisini benden.

Devamını Oku
Fevzi Günenç

054
Meğer siz ne kadar güzel Gaziantepli-baba kızmışsınız Sevgili Rahmi-Işıl Özgentürk!

Bir “Güzel Gaziantepli” olduğunu biliyordum Işıl Özgentürk’ün.
Yazmayı istiyordum ne zamandan beri de… Sadece hemşerim olduğu için değil, iyi bir sinema yazarı, sinema adamı, iyi bir öykücü olduğu için de seviyordum onu.
Ta 80’li yıllarda sevmişim ki, o zamanlar oturmuş, “Oğlak” adlı öyküsünü oyunlaştırmışım.

Devamını Oku
Fevzi Günenç

Dünyada tanıdığım en mütevazı insanlardan biriydi Avukat Orhan Barlas. Kendini öne çıkardığına hiçbir zaman tanık olmamışımdır. “Bu kadar Mütevazı olmayın Sevgili Orhan Barlas herkes sizi öyle sanacak” deseydiniz, o sizi dinler miydi sanki?
Bunca tevazuuna karşın, tanıdığım en dürüst, en değerli insanların başında gelirdi o. Ünsüz bir güzellik anıtıydı desem yeridir.
Bir insanın ünü nasıl ölçülür? Geçenlerde bir TV programında bir fotoğraf sanatçısıyla yapılan söyleşiyi izlemiştim. Söyleşide sanatçı, ne zaman ünlü olduğuna karar verdiğini şöyle anlatıyor:
“Çocukluğumdan beri ünlü biri olmak, en başta babama bunu kanıtlamak isterdim. Benim için ünlü olmanın ölçütü, bir çengel bulmacada resmimin çıkmasıydı. Sonunda o da oldu. O gün ben dünyanın en mutlu insanıydım. Ne gazetelerdeki, ne televizyonlardaki, ne üniversitelerde verdiğim konferanslarımdaki ünümü, bulmacada resmimin çıkmasının mutluluğuyla kıyaslayamazdım.”
Benim ünlülükle ilgili ölçütüm de internet. Eğer bir insandan internette söz ediliyorsa, o ünlüdür bence.
İnsanlar yarınlara yaptıklarıyla kalır. Sevgili Orhan Barlas’la dostluğumuz ileri derecede değildi. Ama o, o kadar çok güzel şeyler yapmıştı ki, Avukat Orhan Barlas’ın güzelliğini görmemek olası değildi.

Devamını Oku
Fevzi Günenç

Okey oyununun 106 taşla; 51 oyununun 104, pişpiriğin 52 kağıtla oynandığını bilir Kâzım Ermiş. Ama bu oyunlardan hiç birini oynamayı bilmez.
Garson Kâzım dersem tanıyabilirsiniz onu ancak. Ermiş soyadı sizin hiçin hiçbir şey ifade etmez belki de. Çünkü hiç kimse Kazım Ermiş diye çağırmamıştır onu 75 yıllık kahvecilik yaşamı boyunca.
Evet, ömrünün 75 yılı kahvehanelerde geçmiştir Kazım’ın. Ne var ki bir günden bir güne fırsat bulup da iki el oyun oynayabilmiş bir kul değildir. Çünkü onun hayatı hep masalar arasında koşmacalarla geçmiştir.
Camlı Kahve’de başlar uzun yıllar boyunca mesleğine hizmet veren bu emekçinin garsonluk serüveni. Benim 12 yaşlarındayken koltuğumun arasına gazeteleri sıkıştırdığım dönemde o 10 yıllık garsondur artık.
Ben 2 yaşında bebeyken başlamıştır çalışmaya kahvelerde. Taptaze akciğerini sigara katranlarıyla doldurmak pahasına, ekmeğini çıkartmak için aslanın ağzına sokmuştur minik ellerini.
Korka korka girerdim her seferinde o küçük yaşımın yıllarında Camlıkahve’den içeriye. Ama Garson Kazım’ı görünce rahatlardım. Kendisi yirmili yıllarını yaşıyor olmalıydı o zamanlar. Öbürleri gibi azarlamazdı beni.

Devamını Oku