Anadolunun uzak bir dağ köyünde yaşayan çiftci Mustafa dayı,şafak vakti şehire gitmek için küçük oglunuda yanına alarak yola koyulur.Sabahın serinliğinde epeyce yürürler ama güneş yükselmiş,yol oldukça uzak ve meşakkatlidir.Küçük çocuk yavaş yavaş mızmızlanmaya başlar.Mustafa dayı oğluna,az kaldı yavrum bak şu dağın arkası şehir diyerek,küçük çocuğu teselli etmeye çalışır,bu şekilde biraz daha yol alırlar.Güneş iyice tepeye çıkmış,kavurucu sıcağın altında çocuğun yürüyecek mecali kalmamıştır.Çocuk tozlu yolun ortasına çöker ve avazı çıktığı kadar bağırarak hıçkıra hıçkıra ağlamaya başlar.Mustafa dayı çocucuğunun bu haline çok üzülmüştür.Çaresizce etrafına bakınır,ne yapacağım şimdi diye kara kara düşünürken,yol kenarındaki çalılıklar gözüne ilişir ve aklına bir fikir gelir.Hemen çalılıktan uzunca bir dal parçası koparıp,cebinden çıkardığı çakısıyla dal parçasını temizler,ucunu yontarak şekil verir.Yolun ortasında feryat figan ağlamakta olan çocuğuna yaklaşır,başını okşayıp gülümseyerek,bak yavrum sana at yaptım diyerek,elindeki dal parçasını uzatır.Ağlamayı kesen çocuk şaşkın gözlerle,bir babasına,birde elindeki dal parçasına bakar,elinin tersiyle gözlerini silen ufaklık,tebessüm içerisinde babasının uzattığı dal parçasını alır,ayağa kalkıp dal parçasını bacaklarının arasına yerleştirir ve deh deeh deeeh diye bağırarak koştura koştura tozlu yolda gözden kaybolur.Çocuk aynı çocuk,yol aynı yoldur.Peki,biraz önce yürümeye bile dermanı kalmayan çocuğu koşturan güç nedir? Kuru bir dal parçasımı? Hayır! Ona bu gücü veren,o dal parçasını uzatan,sevgi ve şefkat dolu eldir! Hayatımızda,Mustafa dayı ve oglunun yürüdüğü uzun,meşakkatli ve hiç durmadan ilerlemek zorunda olduğumuz bir yol gibidir.Bazen tökezler,bazen yolun ortasına çöker kalırız.İşte böyle anlarda bize o dal parçasını uzatacak sevgi dolu bir el arar gözlerimiz.Dostlugun ve sevginin aşamayacagı hiçbir engel olmadıgını düşünerek çevremizdeki insanların sevdiklerimizin kıymetini bilelim ve yanıbaşımızda dal parçası uzatacak yüreklerle yoldaş olalım aksi halde yaşam oyununda yol ortasında çöker kalırız,yolun sonunu getiremeyiz.Sevgiye ve dostluğa değer veren tüm gönül dostlarına,sevgilerimle...
..
Çırpınırken içimdeki arzular,
Tutsaklığım ümidimi parçalar.
Yırtıldıkça yazılmamış sayfalar,
Fırtınayla savruluyor bu hayat.
Doğan güneş, açan çiçek hep serap;
Gönül kırık, canan dargın, can harap.
..
Bir iğne ucu batsa asılıyor yüzler
Ocaklar sönüyor aldırmıyor öküzler
Şehitler dönüyor feryat figandır sözler
Uşaklık payenmi aldırmayan öküzler
..
Boludan bir rüzgar üzerime esti
Geçerek önüme yolumu kesti
aşkı feryat etti kulaklarımda
bu sevgiden gelen kısık bir sesti
..
Ölüm her dilde ölüm..
Acı, her zaman acı
Feryat her yerde 'ana'!
Hem oğula.. hem vatana..
..
...
Ve,
Hoyrat adam,kopardı gülü dalından
Koparırken gülden çıkan sese aldırmadan
Canı yanan gül acıdan feryat figan
...
..
yağmur kesildi
kırlangıçlar sahnede -
bir feryat figan
..
Akreple yelkovana kurban edilmiş,
Kayıp bir ömre feryat ne fayda..
20:12 18.10.2015
..
Sanki hanin bir geceydi o gece,
Dağlar ıssız ve sessizdi,
Bir biz vardı sanki onda,
Ne kuşların sesi ne cıcır böceklerin sesi vardı
O hain dağlarda,
Bir anda gök gürledi
Yer yerinde oynadı sanki kocam bir ışık huzmesiyle birlikte,
..
Yine sabah oldu canlandı hayat
Gün ağardı dağlar taşlar uyandı
Kiminde kahkaha kiminde feryat
Dallarda tüneyen kuşlar uyandı
Ben de feryat etsem olur mu duyan
Aşkın yollarında kalmışım yayan
..
Aktı gitti sel yerine,boşa geçti Hayrat ömrüm,
Rahat, huzur, naz yerine gamı seçti hoyrat ömrüm....
Bir rüyaydı,bu uykuda,gönül çakıldı kayguda
Bal şerbetini koydu da,ağu içti feryat ömrüm.....
..
kabus gibi yağar bombalar gecenin üstüne
açılır uykulu gözler kanlı gözler kapanır
yorgun bir feryat dolaşır tek isteği çare
o feryat bilmez ki tek çare bir sonraki bombadır...
bir babanın suskunluğu duyulur ötelerden
gözyaşı neden akmaz bitmiş midir önceden
..
Zaman durduğunda kimse olmayacak yanında,
Yalnız bir kişi ismi dudaklarında,
Feryat edeceksin duysun diye sesini,
Nafile, o şimdi ölümün en kuytusunda.
..
Ölüm bir acziyeti daha vurdu alnından
Bir loklma,bir lokma daha...
Adını demokrası koydu bak
Adını özgürlük,kurtuluş
Bir adım,bir adım daha...
İnsanlar kurtulmak için ölür mü?
Kurtuluşun lisanı değişmiş bak
..
Tam şafak sökecek ruhumun dehlizlerinde derken
Işıktan oklar karanlığımı delsin diye beklerken
Bir zalim kurşun parçaladı ciğerimi,kanattı benliğimi
Dost bildiğim,can bildiğim, benden etti beni
Sımsıkı hayata yapışan ellerimi
..
bülbül feryat eder
ayağına batınca güldeki diken
ya insan ne yapar
kirpi içinde iken...
(Günbatımı düşleri...sh.102)
..
Bin yıl bir an ile ölçülür olmuş.
Dağlar ne kadar da küçülür olmuş.
Geçilmez deneden geçilir olmuş.
İnsanlık bir tuhaf, hayat bir tuhaf.
Hayat ne tuhaftır, engin bakınca.
Kışa döner yürek dingin bakınca.
..
Bütün Annelere, Anneler Günü Armağanı...
1958 yılının 16 Kasım günü bırakıp gidişini hatırlıyorum anne.
Hiç unutmadım, o gün bu gündür bekliyorum anne. Gelmeyeceğini bile bile bekliyorum.. Gemgenç yaşında, yedi yıl dayanabildiğin o akciğer kanserine yenik düşüp, bırakıp da gitmiştin o gün anne... 'Erkekler Ağlamaz...' dediler. O gün öğrettiler bana, erkrklerin ağlamadığını.. On iki yaşındaydım henüz anne. Aileden iki çocuk verdiler kucağıma. '-Al bunları, sokağa çıkar da avut...' dediler. Bir buçuk yaşlarında iki çocuğun ellerinden tuttum. Sokağa çıkardım. Evin önündeki teneşir tahtasına baka baka, için için ağladım. Yaşlarımı kimseye göstermeden.. Duydum ya, erkekler ağlamazdı anne. Öyle demişlerdi.. Cenazene bile yaklaştırmadılar beni. Omuzlar üzerinde tabutun evimizden ayrılıken kimileri feryat edip, bayılıp ayılırken, ben ağlayamıyordum anne. Yasaktı bana ağlamak.. Çünkü, erkekler ağlamazdı. Oturdum bir kaldırımın üstüne. Çocuklardan birini bir dizime, diğerini de öteki dizime oturtarak, bellerinden yakaladım.
Ve, cenaze evimizin sokağını terk ederken ardından, yaşlı gözlerimle baktım.. Sesim çıkmıyordu. Ama içimde, bir yanardağ patlamıştı... Gözlerimden süzülen, yanaklarımdan dudaklarıma sızan, oradan da sessizce, çenemden yere damlayan yaşlar, o yanardağın lavlarıydı... Çocuklar yüzüme bakıp bakıp da, elleriyle birbirlerine göstererek, 'Ağlıyo, o ağlıyo...' diyorlardı. Onların o saf, dünyadan habersiz sözleri, beni daha çok yaralıyordu. Erkekler ağlamazmış ama anne, ağlıyordum ben. Ağlıyordum işte... Diğer kardeşlerim gibi feryat edip, bağırıp, kendimi yerden yere vurmuyordum ama, ağlıyordum sessizce... Yüreğim tutuşmuştu. Ciğerim alev alev yanıyordu anne. Yanıyordun sen içimde. Cenazen gitti. Alıp gittiler seni mezarlığa... Ne camiye gelebildim, ne de mezarlığa anne. İki çocuk elimi, ayağımı bağladı. Ama; yüreğimi alıp gitmiştin gözyaşlarımla, feryatlarımla, dualarımla birlikte.. Sana, çok kızdım o gün. Çaresizdin, itiraz edemeden gidiyordun anladık. Anladık da; hiç değilse o şevkatini, o ana sevgisini bana bıraksaydın ya...! Onları da alıp gittin.
Yaşım altmışa geldi anam, geçiyor bile... Hala o şevkatini, sevgini özlüyorum. Saçlarımı okşayışını özlüyorum. Sıcacık kucağını istiyorum. Bak bugün, 'ANNELER GÜNÜ...' Herkesin annesi yanında, yakınında, yanıbaşında... Benim annem yok.. Yoksun annem. Ben de annemi istiyorum.. Boynuna sarılmak, öpmek, içimden geldiği gibi şöyle, dolu dolu bir sesle; 'ANAM! ' demek, sonra da başımı omuzuna koyup, hıçkırıklarla ağlamak istiyorum. Onca yılın özlemini başka türlü dindiremem ki anam.
Cenazenin kalktığı gün mezardan döndüklerinde, çocukları kardeşlerime teslim edip, oda kapısının arkasındaki süpürgeye sarılarak gizlice, hıçkıra hıçkıra ağlarken yakalamışlardı beni... Beni öyle yakaladıklarında, herkeste bir ikinci cenaze çıkmış gibi feryatlar koptu... Bana sarılıp da öpüp, ağlayanlar oldu. Birlikte ağladık... 'ERKEKLER DE AĞLARMIŞ...' izin çıktı anne. İşte o günden sonra bu sulu göz oğlun, hep ağladı, hep ağlıyor anne... Fakat izinliyim artık. Erkekliğe leke sürdürmedim anne... Biliyor musun? Tam, 44 yıl geçti aradan... Ben gözleri yaşlı, sevgine hasret onca, 'ANNELER GÜNÜNÜ ' sensiz yaşadım.İçim buruk, yine yalnızım bugün. Bu gün yine, 'ANNELER GÜNÜ..' anne. Saçlarım akpak olmuş. Yaşım, altmışı geçmiş.. Beş tane çocuğum var. Yalnızım... Yapayalnız. Evet, yalnız.. Ben de bir babayım anne... Ama hala çocuğum. Senin çocuğunum anne... Belki; elimde çiçeklerle mezarına gelemeyeceğim anne.. Ama, dudaklarımda Fatiha ile seninleyim. Her zaman olduğu gibi... Dopdoluyum anne. Bakma sen; gözlerimde toplaşan, o göz yaşlarına. Ciğerimin yanışına, kalbimin hızlı hızlı atışına bakma. Her ne kadar acın ve özlemin bir ateş gibi beni yaksa da, biliyorum artık gelmeyeceğini... O umudu, çoktan yitirdim ben anne. Yine de seni özlüyorum be anne... Çocuklarının saçlarını, başını okşayan, boynuna sarılıp öpen anneler, yine beni üzecek olsa da, senin de ANNELER GÜNÜN kutlu olsun anne. Sevgini, şevkatini birlikte götürdün. Hiç değise bugün, kalbimi susturma, onu bana bırak anne.
..
Kar yağdı dumanlı dağlara
Zehir katıldı ballara,yağlara
Hüzün indi bahçelere bağlara
Sus ey bülbül,ötecek zaman değil!
Çırpınıp neden tüylerini dökersin
Feryat edip ciğerini sökersin
..