HİÇ KİMSE SEVEMEYECEK BENİM SENİ SEVDİĞİM KADAR VE SEN KİMSEYİ DÜŞÜNMEYECEKSİN BENİ DÜŞÜNDÜĞÜN KADAR
Kaç şiir yeter bana
Bu kahrolası acıyı atmama
Kaç aptal karar
Kaç tahta yeter bana
Bu sahte göz yaşını tanımama
Bugün yine düştün apansız
Her yanı senli duvarlarla çevrili aklıma
Zihnimin kapısına varmadan yine düştün anahtarsız
Yine geldin sadece sen olan adı AŞK kısma
Oturdun kırık bir sandalyesi olan soframa
Avuç içlerine alıp yüzünü
Seni anlatabilmek için bir şiirden çok daha fazlası gerekir. Günlerce düşünüp tek satırda kalabilmek, o tek satırın sana yakışıp yakışmayacağını kendine sorup durmak gibi, binlerce soru işaretine gebe olmaktır. Sürekli sana yakışan kelimeleri bulabilmek ve şiirin bitmeyen tükenmez uzunluğuna verebilmek kendini. Seni yazabilmek için binlerce seneyi şiirle geçirmek gerekir. Her saat, her dakika, hatta her saniye yazabilsem bile, yine de seni bitirememektir seni anlatabilmek. Klasik cümlelerden, en bilinen şairlerden ve yıllarca roman yazmış efsanelerden methiyeler dizip, başkalarına senin güzelliğini anlatabilsem bile yine de yetmeyecekmiş gibi geliyor dilimin dönmesi. Kalemim bitmeden bir şiir yazmalıyım sana. Başka bir kalem elime aldığımda başka bir şiir daha. Sonra başka bir tane. Sonra bir tane daha.
Seni anlatabilmek için, kendime anlatmalıyım önce.
Bir müziğin nameleri kulağıma değerken gecenin sessizliğinde, nasıl oluyor da sen oluyor beynimde notaların birer bombaya dönmüş gürültüsü. Bütün aşk şarkıları sana yazılıyorken, herkes seni anlatmaya yeminli iken, nasıl oluyor da senin bedenine sığıyor bu duygu sürüsü. Birazdan yine sana yazılmış bir şarkı çalacak, ben yine sarhoş olacağım. Kulağımda sen, gözlerimde gördüğüm her şey sen, kalemimle yazdığım tüm harfler sen, kokladığım tüm çiçekler sen. Beynimde sen, sen, sen ve yine sen.
Hep aynı çamurlar var sokaklarda,
Aynı duvarlar, aynı sıvalar.
Görünmeyen kasisler yollarda,
Hep aynı bozuk hayatlar.
Bilip yol almaktı zor olan,
Oysa görmeden ne güzeldi havalar.
Belki de ölümdür bizi delirten mazi
Yaprak üstünde bir damla su kabarcığı sadece
Güneşi beklerken toprağa bakan ay ışığı gölgesi
Yırtık hayallerde kırık bir rüya gecesinde
Yarım yamalak yamalanmış renkli entarisi
Biliyorum, kalmadı geriye hiçbir şey
Sadece bize kalan
sıradan bir sıradanlaşmadan başka
Kokusuz kuru papatya sadece
kaldı şiir defterimin arasında
Gökyüzü sürekli karanlık ve sisli
Biliyor musun
Papatyaları var bu mevsim çıkmazının
Düşündükçe doluyor
Düşüncelerin küllüğü birde
Kalbim çakmak taşı en ıssız küllüğün dibinde
Sen papatyalara, ben koparılmanın
Vakti zamanında bir terazi varmış.
Bu terazinin kefeleri dengeli imiş.
Ne sol taraf ağır basmış sağ tarafa,
ne de sağ taraf ağır basarmış soluna.
Bunlar uzunca bir süre huzurlu bir şekilde yaşamışlar.
Yaşamakta ne kelime ama.
Seni gördüm mü kuş gibi olurdum
Uçardım tüm sokaklarda
Önüme ne çıkarsa çıksın yok ederdim aşkımla
Ne zaman yanıma gelsen
Küçük dünyam renklenirdi
Sen ümidim olurdun, yaşardım umarsızca
Hayır, anlamıyorum en nihayetinde
Nasıl olur
Kavramak zor geliyor
Zor geliyor hecelenmiş kelimelerinde
Bittik, olmayacağız artık
Bir daha farklı eller olmayacak aynı cepte
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!