kaçırıp camların uzunca sabahlarından kendimi
şu ebruli desenli halıya
evet o halının çizgilerine, eğip şapkamı,
düşünür dururum dalıp gitmenin gizemini
gizemini ve erdemini…
aynı bardaktan kaç defa su içilir ki,
bu işin de bir felsefesi olmalı
yaşlı bir çınar çıkartır başını
karşı binaların kenarından, yüz yaşında!
yüz zaman diliminde oynanan,
bir gölge oyunu oyar dururum aklıma
hem de şu ebruli desenli halının üzerinde
uzunca tükürüyorum benim başım ıslanıyor
bir terslik var diyorum bu başta
kışları asfaltta devinen yağmuru,
yazları avize taşlarında salınan güneşi takip ederim
ve penceremin önünden geçen bir takım insanları
o insanların şarkılarını… şarkılarını
ben zaten ne zaman bir insanlık şarkısı duysam,
saçlarım hep diken diken
bir kadın gelir ara sıra dizleri üzerinde,
siler durur pullanmış dizelerimi
diyorum ki ona, ‘kadınlar asla diz çökmemeli’ kızıyorum!
aynı kadın kurumuş kelimelerimi de silerdi önceleri,
ama artık ağlamıyorum, ağlayamıyorum!
inliyorum yerimde,
geceleri ses çıkarmaya niyetli nesneler gibi
yaprağın rüzgara hasreti,
örtülerin kıpırdanacakkenki arzusu ve heyecanı gibi,
insanı da hareketlendirecek bir dürtü olmalı diyorum
kaç eylülü daha takınabilir ki ellerim,
kaç kadını daha dansa kaldırabilirim düşlerimde
en fazla bir yıl sürer ömrü göçmen kelebeklerinin
biliyorum! bir gün ansızın terk edecek bu aklım beni
olsun diyorum, olsun
zaten eskiden de çok severdi uçup gitmeyi
Kayıt Tarihi : 6.9.2018 00:16:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!