Yusufi bir hüzünle dolu zindan
kelepçe bilekte
kelle yürekte
sesleri ahenkli demir kapılar
buz gibi duvarlar
donmuş suratlar
ipek gömlek giymezdi babam
bilirdi haramdı
sabah seccadelerinin
yorgun bekçisiydi
rıskımızı helal sağardı geceden
hamuru döverdi vakit girmeden
bir cezbe halidir
zemherinin gök yüzü
ruh yiyen akrebin özü
vicdanlar ciks ayakkabılar
bir de yakut yüzük
benzim sapsarı
çocuk bir lahza durdu
saman çöpünü taşıyan karınca
ve bir at sineği konacak kalp arayan
durdu zaman
durdu dünya
bakışlarından döküldü tertemiz ezberler
bütün bilgelik sendedir
güç onur ve sır
çözülmeyen düğümlerin eli bıçaklı kahramanısın
sen tarifsiz duyguların gizdarı
türlü çağların çobanısın
kırlar ülkesinin sabahı
kızların bohçasında çeyiz giden muradım
zaid olduğum dildaşlarım kadar uçarı
incir kuşu avlarken sulandığım çeşmelerin
yeni yetme kayısı yıkamalarından
dökülen taze kokusu
şehre uzak bahar çiçeklerinin ikliminde
Karşımızda adam sandıklarımızın
Yağmur altındaki tuz gibi eriyenleri var.
/medeniyet-i coğrafya: içimizdeki mezarlık/
bir ah geçti içimden seyyar satıcı kılığında
yağmur dansı yapan bu çocukta kim…
sarıya çalan beti benzi ayrılık renginde
Türkü gibi dönüyor yaşmağını yere vurarak
Sanırım yediklerimizin hesabını Tanrıdan önce
Kaburga kemikleri çıkık masum çocuklar soracak
yerli bir duruşun adıdır fantin
siz bakmayın yabancı yazılışına
kimi zaman dost
kimi zaman sevgili
kimi zaman sırdaştır gönlümdeki
mazmundur semboldür belki ama
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!