uçuşan ruhumun eleğinden geçiriyorum sesimin çığlığını
yorgun bir rüzgarın kanadına doğru savrulup duruyorum
düş yok
ölüm çok
çocukluk hayallerimi
taşlaşmış kalbin gölgesinde ağlarken buluyorum
kalbimin ağzına dayandı gece
sokak lambalarının altına sığınıyor terkedilişler
hangi bekleyiş çürütebilir ki vedaları Evdal
bak yıldız üşümeleri kaldı avuçlarımda
içimin ayazında arafta kalan sözcükler
gecenin karnını sızlatırdı
Eylül sancısı
gezinir dururduk
ordan oraya
savrulurduk yaprak misali
en çok da düş kurduğumuz
yıldız yıldız kayıyor aynalar
yağmurun gölgeli yalnızlığına
yastık başı yapıyorum
gecede inleyen bütün ayak seslerini
feryadım düşüyor karanlığın katresine
lime lime bölünüyor uykular
ömrüm ağlıyor karanlığın sarkacında
geniş pencereden gök'yüzüne bakınca
yıldız gülümsemesi oluyor gözlerin
nicedir izlemiyorum
yağmur yağmur yüreğime damlayan suretini
naftalin kokulu cümlelerle yıkıyorum
geceden bozma dertlerin
karanlık yokuşunda aradım
içime şifa olacak harfleri
göğsüm yabancı gülün dikenine değdi
ellerim düştü kanlı şiirin imgelerine
içimde tufan
acısı kavruk bir hikayeden düştün
gözlerimin kan kızılına
"Neden sevmek ister ki insan, ya da sevilmek"
Yaralanmak için mi /ya da yara sarmak için mi?
Kalbim ve aklım bu soruların cevabını ararken, aklımı çıkardım yolumdan kalbime sordum bu soruların cevabını. Yara açılan ve sarılabilen bütün duygular gönül duvarındaydı.
anlatamıyorum
ve sustukça
göğüs kafesimi çatırdatıyor düğümlenmiş sancılar
kıymık kıymık batarken acılar
Düşleri hep acıya bulanan bir ömrün, sonbahar akşamlarında soluyorum huzurun bezmiş halini...
Ayrık otlarına takılan çocukluğumun, kökleşmiş yaralarını öpüyorum. Dudaklarıma değiyor ürkek boynu bükük çocukluğumun...
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!