on altıncı ayın
bir çarşamba ertesi
sen kaldırmışsın başını
gök yüz görmüş
çorak gözler anlamaz
mıcırlar çiçek açmış sanarlar
bu yağmurlar getirir elbet bir gün
kıyasıya sevmelerin nihayetini
yağmurdan daha iyi güvercin olmaz
şu sokaklara baksana
her bir damla ötekini kovar
gün akar
devrime yürüyecekken piyonlar
zaten devrildi masa da masa olan masa
mandalinalar zaten çoktan terk etti sobayı
denizler ufka doğru can aştı
herkes bir şekilde devam etti yoluna
bir ben kaldım o eski matruşkalardan
kalemini korkak alıştırma dost
müjgan aşıkmış meğer elmalara
hem yalnızca fırtına değilmiş kadın
zaten girmişsin yola bir defa
mesele değil kaç yeşil geçtin
kim çekmiş yüreğini sağa
el olma yarama
sabahıma batma ansızın
koru soyunu zorların amenna
aldanışlara emanet etme imkansızlığı
korkusuzluğa mecal kalmamıştır belki
senden sana kaçıyorum
yollar lambalı ve yağmurlu
lambalar kanlı ve yağmurları yakıyor
şiirlere layık bir akşamüstü
masada hep aynı hikaye
nasıl olur
ilk cemre gözlerine düştü
içindeki zifiri kırgınlıklarda
bir çocuğun elinden tuttum
salgın virgüllere kapıldık
o ser senin bu sen benim
sıcaklığında titredik
karşılaştırmalı hayatlar herkese
tıkıştırdık bir sevgiye biz
işte bu yüzden biz
bir kağıttan başka bir şey değiliz
biz diyorum ya
bagajda paslanmış yapraklarımızla
yanık yanık özlemişiz
dibimiz tutmuş
gülüşlerimiz heybelerinde
hercailer kaçmışlar
ağaç ardından arada bir ard arda
bir görsen, buralar kan revan içinde
yerlerde kırıklıklar, kırgınlıklar
kan revan içinde geride kalan heceler
her bir hece nevi harfine münhasır
bizi aldı, beni bensiz bıraktı
kabildir bu gidişin ardında kan revan
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!