Eylül-ü İstanbul
Yalnızlığın dile gelir de suçlarsın güzelim Eylül’ü
ayrılıklardan zayıf düşüp
Ayrılıklar Eylül’ü seçiyorsa Eylül ne yapsın? !
Denizin orta yerinden iki parçaya ayırdığı bir kentte doğmuşsun sen
henüz ben dünyaya gelmemişken
Kentine ilk gelişimde yedimi bitirmemiştim daha
Bir vapur hatırlıyorum
zira ondan da öte ne çok korktuğumu hareket edince
Vapur da korku gibi ilk kez girmişti hayatıma
Biliyor musun şimdi anlıyorum
o sevdiğim martının gözlerindekinin sen olduğunu
O uzak kent senden öte yüreğimi barındırıyormuş içinde
şimdi öyle yakın kendine
Ne garip değil mi
İlk korkumu yaşatan kent
ilk sevişimi saklayan kentmiş ellerinde...
Artık yolun yarısına dayamışım sırtımı
o uzak kentin hayalini kurup tutunuyorum düşüme
Haydarpaşa’dan gözlerime çarpmasıyla irkiliyorum Kadıköy sahilinin
Doluveriyorum maviyle ürperip
Bir bankta oturur buluyorum kendimi sonra
yüreğim yanımda sımsıkı
Gecem kavuşuyor gündüzüne...
İlk defa inanmaya başlıyordun biliyorum
aşksız bir hayat istemediğine
Altın bir aşk oku da senin için çıkarmıştı sanki Eros sadağından
Ve bir atışla delmişti kalbinin zırhını işte
Oysa sen
Alışmaya bile başlamıştın neredeyse
maşuk olmadan aşık olmaya belki de
(Y) akan hasretimdi ölü bedeninin damarlarında
Sense ha bire yıldızlar adıyordun
hayat veren gülüşümü bir kez daha görebilmek/duyabilmek adına
O kara bulutlar arasından doğmadıkça ben
O kent hep yağmurlu olacaktı biliyordun
Yağmurlarla bir düşerdim çünkü hep aklına
Ve kahretsin(!)
çok yağmur yağıyordu İstanbul’a...
“kül vadisinde açan iri yapraklı papatyam”
böyle derdin sen
Bense kaçırır dururdum
o Mayıs yeşilinde Eylül rüzgarı ellerimi utancımdan
Şimdi her sokağın sonunda denizi arıyor gözlerim
ve yazık ki hep duvarlara çarpıyor minik bedenim...
İstiklal Caddesi...
Her zaman kalabalıktır bilirim
Boğar üzerine üzerine gelen insan denizi insanı
Ama beraberken bomboş kalırdı hep
tek gördüğün yıldız çalan gözlerim olurdu
tek duyduğunsa sesimin o dinlemeye doyamadığın eşsiz müziği...
Bostancı Sahili...
Yalnızken huzur bulmak için giderdin hep oraya
Dalga şırıltılarına bırakıp kendini hayaller kurardın bazen
anlatırdın bana
Bazen kitap okurdun oturup bir kayanın üzerine
Bazen de koşuya çıkardın sabah serinliğinde sahil boyunca
Kimseyle paylaşmaya kıyamazdın Bostancı Sahili’ni biliyorum
Ama ben...
Kimse değildim/her şeyindim/her şey bendim/her şeyin bendim
sen hep böyle derdin
Başım dizlerinin güvencesinde
Dinlendirirken yorgun bedenimi
Sen saçlarımı okşarken
Avuç içlerimi öperdin/incir kuşu gibi narin ellerinin içlerini
Zamanı durdurmak isterdin her seferinde
onun içinden akıp geçmek sonra usulca...
Heybeliada...
Yeşille mavinin seviştiği
faytonların aşıkları taşıdığı o Marmara adası
Çiçeklerin renkleri daha bir canlı
İnsanları daha bir güleç
Martıların sesleri daha bir güzel gelirdi kulaklarımıza beraberken
çığlık çığlık
Deniz daha bir mavi
Ağaçlar daha bir yeşil
Ve sen...
İşte tam orada çalmıştın benden
çöl meltemi misali yüreğini serinleten buseleri...
Sen İstanbul’u seçtin sevgili
Bense Eylül’lüğümle kaldım
Korkma(!)
Her Eylül’ü İstanbul’da yaşarım ben
Sense İstanbul’da her daim Eylül’ü...
Sevcan KOYUNCU/Ankara 2005
Sevcan KoyuncuKayıt Tarihi : 6.4.2005 14:27:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Bense Eylül’lüğümle kaldım
Korkma(!)
Her Eylül’ü İstanbul’da yaşarım ben
Sense İstanbul’da her daim Eylül’ü...
ŞİİRE SEVİLER YOLUYORUM HOŞ BİR PAYLAŞIMDI KUTLARIM
TÜM YORUMLAR (7)