Gitti yaz kalabalığı,
valizlere doldurulmuş kahkahalar,
kumsalda unutulmuş terlikler gibi geride kaldı her şey.
Şimdi şehir, yorgun bir güvertede dinlenen
eski bir kaptan gibi nefes alıyor.
Deniz bile başka türlü fısıldıyor artık,
daha bilge, daha sakin.
Temmuz’un körkütük alevi değil bu.
Ağustos’un telaşlı, tuzlu busesi değil.
Bu, akşam serinliğinde omuza alınan
eskimez bir hırkanın vefası.
Sözün bittiği yerde başlayan
ve iki çift gözün birbiriyle konuştuğu
o en eski lisan.
Eylül’de aşk;
boşalan sahilde el ele yürümektir,
ayak izlerimizi bizden başka silemeyecek olan dalgalarla sohbet etmektir.
Kaz Dağları’nın eteklerine vuran o hüzünlü sarı ışıkta
birbirinin yüzünde yazı değil, geleceği görmektir.
İncirleri dalından değil,
yaşanmış günleri birbirinin avucundan toplamaktır usulca.
Kavgası bitmiş, gürültüsü dinmiş,
sadece en hakiki notası kalmış bir şarkıdır.
Bizimkisi bir yaz aşkı değildi zaten,
yaza ve tüm kalabalığına rağmen
ayakta kalmayı başarmış bir aşktı.
Bir varış noktasıydı bizimkisi,
yolculuğun sonunda demir atılan
o en kuytu, en rüzgarsız liman.
Eylül’de aşk, kışa hazırlıktır.
Fırtına kapıdayken içeri sığınmak değil,
fırtınaya karşı birlikte odun kırmaktır.
İki insanın,
birbirine ‘ev’ olmasıdır...
Hasan Belek
05 Eylül 25
Akçay
Kayıt Tarihi : 5.9.2025 13:08:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!