Bir zamanlar bir kara nokta varmış, bu kara noktanın ortasında kara delik varmış, işsiz güçsüz birini, boş zamanında, bir merak sarmış, deliğe ağzını dayamış, üflemiş, üflemiş… ama, nafile! Hiçbir şey olmamış. Çünkü üfleyenin ağzı geniş, delik çok darmış, işsiz güçsüz adamın aklına, düdükle üflemek gelmiş, taze ayva ağacının taze dallarından birini kesmiş, ucundaki kabuğu kesici bir aletle çizip kabuğu çıkarmış, ucunu biraz sivriltmiş, düdüğü kara deliğe dayayıp öyle düdüklemiş… işte, ondan sonra, delikte bir patlama olmuş, patlamadan sonra deliğin arkası balon gibi şişmiş, balonun üstünde noktalar düşünün hele… o noktalar da eşit uzaklıkta uzaklaşmaz mı? Hem patlayan noktaya, hem de birbirine? İşte öyle… Evrende de gezegenler sürekli uzaklaşıyormuş birbirinden. Evren de bisiklet gibiymiş velhasıl… o durduğu zaman, her şey bitermiş… İşte her şey o kara büzükle başlamış… ‘’İlk bir’’ öyle meydana gelmiş… O ‘’ilk bir’’den sonra her şey kolaylaşmış… ondan sonra, ‘’bir insan bir evrendir’’ denilmiş… bütün insanlar o ‘’mutlak bir’’i kendine örnek alarak çoğalmış…
İyi de, o ilk üfleyen nerden gelmiş?
Görüyorsunuz onun altı günde yarattığını, biz burada iki dakikada yarattık, yaratanın da yaratanı varmış… o da, insanmış…
Bir gün bir insan çıkmış, ben ‘’evren’’im demiş, bu toplum kendini aştı, dünyayı dolaştı, yaratanı tanımaz oldu… Kendini ‘’mutlak bir’’, ‘’yani nedensiz neden’’ ya da osuruktan biri… Kendisi görülmeyecek, ama, kokusuyla havayı bozacak… Velhasıl bu düşüncelerle, ‘’kendimi yenibaştan yaratacağım…’’ demiş… eline bir düdük almış, düdüğü tek üflemede ‘’evreni yeni baştan kuracağım’’ derken, bu defa, arka deliği patlamış, geride bir sürü pislik bırakmış…
Şimdi yaşayan insanlar, o pisliği temizlemekle uğraşıyorlarmış…
O ise, bütün masal kahramanları gibi kaf dağına yaslanmış, yalnızlığıyla baş başa kalmış…
Yeni doğmuş çocuklar gibi, kendi bokuyla övünüyormuş…
çatı katındaki odanın
kuytu bir köşesinde
kumaşındaki eski yağmurların
hüzünlü kokusuyla
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta