Paslı bir veda lehvasıdır ömür
Bırak kalsın
Bu şehrin
En çok bilinen adreslerinde
Hep aynı sokak
Hep aynı film
kabül görmez manzaralara açık
aylak bir çiçeğin kokusuna yakın bahçelerde
Tül perdeler toz
Tül perdeler pembe
Hüzne açık
Evci çıkınca her akşam işten
Ahşap bir yol gıcırdayarak açılır önüme
Ve ben yürürüm bir olmuşa binmeden
Rujsuz bir öpücük görsem yerde
Alır anlıma koyarım hemen
İlginizi Çekmez
misket bir kelime
oynarız belki bu şiirin içinde bile
oynarız ölümün bir avuç bahçesinde
Sen ey dünya
Acuze bir kadın gibi girmişsin koluma
Ah bilmessin
Ne çok terliyorum
Basmamak için ayağına
Yıllar sonra
Dün gece rüyamda
Bir çiçek gördüm
Senin gibi kokuyordu
Solma diyecektim
Sonsuza dek solma
Yıllarla beraber
Çamaşırlarını döküyor insanlar
Bir ağaç gibi
Sevdalılar için
Bir aldanıştır güz sıcağı
Yüreğimin siyah teline asılı
Bir uçurtma olarak
Kalacaksın
Kuşları yoksa bir aşkın
İki kanat olmalı düşlerin penceresi
Hüzün babaları anlamaz
birazdan bir adam
o iş bildiğin gibi değil
bak anlatayım diyecek yaklaş on sekiz yaşıma
ne arzu bilir kendini koleraya yatınca
ne hülya tutarsız bir ateş
ne de gövdesi esmer bir kapı çıkmıyor karşıma
Bazen diyorum ya bazen
Sırt çantamda bir orman fotoğrafı
Damarlarımda adını bilmediğim bir tren
Çalı kuşlarına bakmaya gidiyorum
Her zaman olduğu gibi
Evliya Çelik bir söz ustasıdır..ama sözü harc-ı alem kullanmaz..ettiği her kelam mutlaka bir düşüncenin bir hakikatin işaretidir ya da bir durumun tespitidir..sözü böyle gönül vurucu kalbe extra infarkt sağlayıcı bir tarzda kullanabiliyor olması ise onu diğer bazı söz cambazlarından farklı kılan en ...