Bu ev bir kadın bekliyor
Silip süpürsün diye
Bu kalp bir kadın bekliyor
Yalnızlığı oradan sürsün diye
Bir kadın eli değsin istiyor perdeler
Mutluluğa açılmak için
Bu ev bir kadın bekliyor
..
Bir ev var hayalimde
Kapisisi, kilidi, duvari baska baska
Bir ev ki, kapisinda annemin sicak elleri karsilar cocuklugumu,
Buram buram sevgi, ev kokulu
Acilir kapilar birer birer odalara
Guneyde gencligim kuzeyde simdi
Donusur tuglalar birer birer yuzlere
..
bir ev içerisinde iki kale vardır, o evi ayakta tutan. o ev, o iki kalenin çabasıyla kurulmuştur. o iki kalenin sevgisi, tutkusu ve mücadelesiyle varlığını sürdürmüştür. iki kale... ikiside kutsal, ikisi de değişilmez, ikisi de birbirinden güç alan kale. öyledir ki birine bir şey olsa diğeri de yıkılır, mahvolur, güçsüzleşir. keza bir diğeri güçlüyse, diğeri de onun gücünden faydalanır, erişilmez büyüklüğe kavuşur...
bir ev içerisinde iki kalenin kutsal değerleri vardır; tıpkı kendileri gibi. bunların herhangi bir sayısı olmamakla beraber, her iki kaleye de var olma sebebi yüklerler. herkes bir ad takar o değerlere, ama fidan der o iki kale. önce bir, sonra iki, üç, dört öylece sayıları vardır. fidanlar ilk başlarda dillere destan bir güzelliğe sahip olurlar. o iki kaleye umut sağanağı, nefes, hayat, özgürlük ve daha nice kadim anlam yüklerler...
kuraldır: bir evi o iki kale kurar. sonra evin ortasına, tutku ve sevdayı karıştırarak fidanlar dikerler. gözleri gibi bakarlar o fidanlara. aç kalma pahasına kendi yediklerinden kesip doyururlar. kötülüklerden, şerden, deccalden, şeytandan korurlar. o iki kale varlıklarını ancak ve ancak kendi fidanlarıyla açıklayabilirler...
zaman geçer, devran döner, körpe fidanlar büyür. sığmaz olurlar eve. o iki kale yetişemez büyümelerinin hızına. büyüdükçe fidanlar, sarkarlar başka evlere, başka şehirlere, ülkelere, gezegenlere. bir zaman hayat verdikleri o iki kaleye şimdi asilikler, kötülükler, kederler, elem verirler. nice zorlukları yenen, her mücadeleden omuz omuza zaferle ayrılan o iki kale, artık yenilgi ve acıyla tanışmaya başlar. üstelik hayat verdikleri, canlarından daha çok sevdikleri, bir zamanların küçücük, şimdininse dev fidanları tarafından...
..
Devler vergi alır, kazan, kazanma
Namert vergi vermez,yalan,dolanla
Sarmaş dolaş olmuş çalıp soyanla
Bu namert,bu devlet bu ev sahibi.
Su parası hu çektirir garibe
Hınzır bile ar getirir tabire
..
Doksan dokuz dağ aştım dür oldu sözlerim,
Kâbe kavseynden uruc ev ednayı özlerim,
coştu ref ref ya bismlllah dedim ev ednaya.
Ne yay kaldı ne ref ref kör oldu gözlerim.
Udi bestekâr Aliyy-ül Razan
..
Toza dumana gidelim yine, şenliğin kalbine. Çünkü ölüm döşeğinde bir ihtiyar tanımıştım. İnsanlara gerçekten bakmak istiyorsan oğlum, onların sana bakamayacağı bir yere git demişti. Kıyametin ortasına git. O kadar yaşlıydı ki, öldükten bir hafta sonra sanki on sene önce ölmüş gibi düşünmeye başlamıştı herkes. Ölenlerin ölü taklidi yaptığını düşünüyordum ben o zaman. Yaşayanların yaşıyor taklidi yaptığını hissediyorum şimdi. Toplum değil toplu mezar. On bir yıldır sabah yatıp öğlen kalkıyorum. Hava kararana kadar geçmiyor dalgınlığım. Belki de uykuda kaybettiğim bir şeyleri arıyorum. Kimi görsem rüyalardan bahsediyorum. Oysaki hatıralardan konuşmak lazım. Rüyalardan daha karanlık hatıralar var. Daha çok fikir verir biri hakkında. Şekeri bitmiş sakızı, toz şekere batırıp çiğnemeye devam etmen gibi senin. Ben de tüpte satılan çokokremi diş macunu tüpüyle değiştirmiştim bir sabah. Gülmüşlerdi sadece. Oysa bir çocuk numara çekiyorsa gerçekten yemek lazım, yemiş gibi yapmak değil. Yirmi sene sonra Beşiktaş’ta bıraktığımız o ev. Bırakabildiğimiz tek ev. Beş kat seksen iki basamak. Balkon demirlerinden uzak duruyorduk geceleri. Hep daha yukarı bakmak zorunda olan iki vertigozede. Kar taneleri birbirine benzemez. Sözcükler de benzemez. Ama bir cümle bir başka cümleyi hatırlatır her zaman. Koşan atlar düşen atları. Yağmur yağar, durur, tekrar başlar. Yanlış yolda yürümek doğru yolda beklemekten iyidir oğlum. Spermden mezara kadar. Karanlıkta herkesle çarpışabilir insan. Yalan mı söylüyorum yine, olsun. Sen biliyorsun nasılsa.
Bir sürü doğru söyledik ama hiç burnumuz kısalmadı.
..
ev dediğin
bir yanı güneye
bir yanı kuzeye
dönük olmalı
gerektiğinde sıcacık
gerektiğinde sepserin olmalı
..
Komşudan komşuya çok hak geçer.
Atalarımız “Ev alma, komşu al.” der.
Söylemişler de bir bildikleri var.
Önemlidir iyi komşu ev kadar.
..
seç beni efendi noele bey gir
o gece yumul hep iyi şaraba
herkese gücünde ikiyüz beygir
ey garip gureba bir ev araba
bol yardım çuvalı içleri hep et
sana don hatuna parfüm ile pet
..
Gelê Kurdan kolanan de raperîn
Ev dijrabûn berxwedana şêrane
Dil û can em hev re ne, hev naqetin
Ji bo azadî ya gelan hewldane
Bi rojane toz, dûma û xubar e
Ev şerê me şerekî pir girane
..
Lo dilo dilo rebeno lo dilo xem û keser dilo
Ev çi rojeke behîte û ev çi demeke reşe,
Û hezaran leşker hatin bi tankan, gule direşe
Agir dibare axa me! neyarê me jî pir wehşe.
Lo dilo dilo dilêşo lo dilo xemgîno dilo
Hezaran leşker hatin, heldişin malên gundane…
..
Sosyo toplumsa sistemler şurası benim mülküm diye çevirme yapmanın inşası değildiler. Ortak bir çaba ve gayreti ortaya koyabildiği alan üzerinde işbirliği dayanışması yapmıştı. Alanın büyüklüğü göz dikme ya da tapu ile ortaya konmamıştı. Ortaya koyduğu gayret ve çabayla sınırlıydı. Üzerinde üreten emek ilişkileri gerçekleştirebildiği alanla sınırlıydı.
Koyununu otlatmaya götüremeyeceği alanlara sahiplenmeyle uğraşmıyordu. Ekip dikemediği alanı kendisine zimmetlemiyordu. Üreten ilişkisini geliştirdikçe, üzerinde üretim yaptığı alan da gelişmeye büyümeye başladı. Kavga üretim yaptığı ve üretim yapabileceği alanları büyüten emek gücü, bilgi ve teknik gücü sahiplenmeleriyle başladı.
Bir Aborjinli’nin bölgesi dışına çıkamaması bu nedenledir. ABD’linin Dünya üzerinde cirit atması da bundandı. Yoksa uzaya ve gezegenlere gidişimiz buraların tapusunun El tarafından bize verilmiş olup olması değildir. Bizim uzaya gidememiş olmamız; El tarafından elimize uzay tapusunun verilmemiş olmasından değildi.
Her şey üreten yeteneklerinizle sınırlıydı. Zengin olup olmama da tembel ya da çalışkan olmanızla alakası yoktu. Zengin olmanız da yeteneğiniz gibi yeteneğinizle sınırlıydı, sınırsız değildi. Sınırsız ve çalışmadan kazanan bir zenginlik sömürüydü. El sömürüyü meşrulaşan sahipliğin mana anlamasıydı.
..
Tohumlar serptim kuraksı kıraçlara, dane dane,
Yoz çamursu killi toprağın, tam, orta gövdesine,
Buğdaylıydı oysa o gür başaklarım, sanki define,
Birde hoş güzel sevda yaşadıydımki, deli divane...
Nice köyle yöreler bilirim ben, ev ev, hane hane;
Her köyde bir, uçuk kaçık cazgırla, birde minare.
..
YAVUZ HIRSIZ
PKK değil de TSK suçlu (!)
Yavuz hırsız, ev sâhibin suçlarmış.
Atalar bu sözü boşa dememiş
Yavuz hırsız, ev sâhibin suçlarmış.
..
Her ne kadar 2002’den bu yana hırsızlık, gasp, cinayet gibi olaylarda düşüş olduğu iddia edilse de, Hollanda Polis Teşkilatının Internet sayfasında yapılan bir açıklamaya göre Hollanda’da yılda ortalama 120.000 ev soyulmaktadır. Gasp veya cepçilikte hat safhadadır. Hollanda gibi refah seviyesi çok yüksek bir ülke için yüz binlerce ev ve işyerlerinin soyulması, çok sayıda insanın gasp edilmesi anlaşılır gibi değildir! Ancak, yazının konusu ev soygunlarına yöneliktir.
Ev soygunların azaltılabilmesi yönünde bazı tavsiyeler bulunmaktadır. Bu tavsiyelerin özelliği ise ev sahiplerinin yatırım yapmaksızın alabilecekleri basitçe önlemlerdir. Öte yandan, önlem alınan evlere yönelik soygunlarda çok büyük oranda düşüş görülmektedir. Bu önlemlerin bazıları sırasıyla şunlardır:
• Bir kaç dakikalığına da olsa evden çıkılırken pencere ve kapıların iyi kapatılması
• Uzun süre için dışarı çıkılması halinde kapıyı sadece kapatmak yerine kilitlenmesi
• İçeriden kapı kilitlendiğinde (yani akşamları) anahtarın kapıda bırakılmaması
..
Hayatta herşeye alışılıyor.Bunu sende biliyorsun.Bu defada yine kalbimde bir parça daha her yıl, her anlam içeren bir yerde, her seninle dinlediğim şarkıda sızlayacak ve kanayacak.Bunu ne sen nede bir başkası bilmeyecek.Bu benim kendimle yaşadığım acı dolu bir ayin olacak.Beni bırakışınla çarmıha gerilecek ruhum.RUHUM, sana olan sevgim sayesinde sen hayatımda yokken bile o acıyı sahiplenecek..
Sonra zaman geçecek.Bir sabah uyandığımdagüneş bir başka gözükecek gözüme yine.Her acıda olduğu gibi, bu acıda kendini eğitecek zamanla.Sonra bir yerde, bir şarkıyla belki iyonlarıma ayrışacağım kendime engel olamadan.O an ne kadar uzakta olursan ol, bir sonraki ana doğru beni toparlayan, yine ayaklarımın üzerinde durabilmemi sağlayan sen olacaksın.Herşeyimi alabilirsin benden.Ama tüm bunları ve YARIM GÜLÜŞÜNÜ ALAMAZSIN.HİÇBİR ZAMAN...Temmuz 1; hayatında bir yıldızın kaydığı gün olacak senin için.Temmuz 1; Bense koskoca bir galaksiyi KAYBETTİM...
Terk edilmiş bir kasabada ayakta kalan tek ev değilim artık.Bende diğer evler gibi terk edilmiş bir evim.Odalarım, kapılarım, pencerelerim....Pencerelerimin içeriden dışarıya umutla baktığım camları kırıldı.Ellerimi camların keskin uçlarına dokunduruyorum.Kanasa ne olur, kanamasa ne olur.O kasabada benden başka kimse yok zaten.Avazım çıktığı kadar bağırsam beni duyacak hiç kimse yok.Bir enkazım sadece.Yıkılan bir evin üstüne yeni bir ev inşa edilemeyeceği için, bende hayatımı bundan sonra ONARAMAM ARTIK..
Sende biliyorsun, biten bir aşk bir arkadaşlık olarak devam edemez.Birbirimizin hayatında ses olarak, gülücük olarak ve sözcük olarak olamayız artık.Bir gözlü iğneden seni seyretmeye çalışırken içim, aslında tüm pencerelerini sonuna dek açmış duruyor.Göremezsin, görmemelisin, görmeyeceksin.Bir kış gibi özleyeceğim seni hep.Kar'a teslim bir yalnızlığım vardı.O'DA SENDE KALDI...
..
Yeter artık büçem kaldırmaz oldu
Rutübet evde baş belası bitmiyor
Ev sahibi de hergün zamı yapıyor
Aradım yok ev güneş eve girmiyor
Ev sahibi kesmiş kıra ıçın kapıyı
Yatmadı ki çocuklar ıslanmış yorganı
..
Bir ev vardı…
tepede … bulutlara yakın.
Kuş uçuşu bir dakika denizlere…
Yaban kuşlarının çatısına yuvaladığı
….uçurumlara yakın.
İncecik..kıvrım kıvrım patikasında..
Yaban keçilerinin oynakladığı…
..
Tohumlar serptim kuraksı kıraçlara, dane dane,
Yoz çamursu killi toprağın, tam, orta gövdesine,
Buğdaylıydı oysa o gür başaklarım, sanki define,
Birde hoş güzel sevda yaşadıydımki, deli divane...
Nice köyle yöreler bilirim ben, ev ev, hane hane;
Her köyde bir, uçuk kaçık cazgırla, birde minare.
..
Hani bizler küçükken, sen tablanın başında yaz kış demeden, hep dururdun babacığım.
Çocuklarım rahat büyüsün diye, annemin kızmasına rağmen kamyon almıştın babacığım
Hatırlar mısın? İlla ev alacaksın, ev almazsan senden boşanırım demişti annem, babacığım
Bahçelievler’den, annemin zoruyla ev almıştın ve bizleri içine yerleştirmiştin babacığım
Ticari taksi satın almıştın, plakanın birini ağbim için satmıştın, ikinci takside kaza yapmıştı babacığım
..