Seni düşünmek güzel,
Seni sevmek daha da güzel,
Seninle olmak hepsinden de güzel...
Ama özlemin yok mu,
Ayrı geçen gündüzlerde,gecelerde
Sorma gitsin..
O yangını,sorma hiç
..
Hayal etmiyorum,
Bir ev bir araba bir çanta dolusu para,
Kenarda dursun bunların hepsi,
Ne yapıyım sen benim yanımda olmadıktan sonra...! !
..
Bugün kendi yüreğimde misafirim
S-ev sahibim ol ve bana ikram et
Sarma sakın ne yer neler isterim
Bak yarama dermanımı sen üret
..
Nereye baksam başlarda duman, gözlerde sis var
Ufku bulutlar kaplamış, arza güneş mi doğar?
Öyle feryat, figan ki dünyayı mateme boğar
Kimi taziye etsem ki acısız ev ne arar.
..
Yorgun bir akşamdan sonra
Ev göründü.
Sürprizi sevmezsin ama
Mangal yakmışsın balkonda
Bir şişe de şarap açmışsın
Şiir gibi geçecek gece
..
Gidince fark ettim
Yerin dolmuyormuş
Sığlalı ev şahit
Sensiz olmuyormuş.
Sığla ağacının
Çiçeğinde hüzün
..
Şimdi zaman ahir zaman
Dedemin seccadesi duvarda ağlıyor
Ev ev duvar duvar köy ağlıyor...
Nurdan ağaçlarım vardı onlardan geçtim
Kuşlarım vardı...koyunlarımdan geçtim
Zehir içtim
..
Sual sorduklarında hocam kaçta kalkarsın?
Sekiz gibi, diyoruz ki kolay anlaşılsın…
Dört, dersem inanmazlar derler, bu mümkün değil,
Zaten bekâr adamsın ne konuştuğunu bil!
Desem, az uyuyoruz hem zaten işlerimiz var,
..
Sahipsiz bir ev gibiydin ey Gönlüm
Gönlüm senin ne çiçek fotoğrafların var
Çiçeklerle yazılmış toprağa bahar...
Ey gül gönül
Sür bu aşk baharının keyfini
..
Bayı sar hat dara, pelık bunu zer,
Boy vi derdı küla, hun nebên bêzar,
Derdêmın ne yeke buye sed hezar,
Bı hersı çawımın, tışta nabinim.
Ömrımın bistu yek, ez veka kâlım,
Dengımın nayı ve, dıbem ez lalım,
..
Dar gelirli olan aile için,
Ev sahibi olmak,o kadar zor ki;
Devlet desteği ve deneyimiyle
Bunda,en etkili kurumdur TOKİ.
'Toplu Konut İdaresi'dir,adı,
Sosyal konut üretmektir muradı;
..
Bu şiirin bir hikayesi vardır.Anlatayım da insanların karekterlerini anlamadan bazen ne kadar iyiler deriz.,fakat 0nlarla sohbet ederken,alış veriş veya yemekte,kaç para ettiklerini hemen anlarız.,ben de eşim de babadan,dededen bir mangır miras almadık.,orta halli bir aileden gelmeyiz.memur çocuğuyuz.maaştan başka bir geliri yoktu babalarımızın.bizi okutmaları en büyük yatırımdı.Allah”a şükür,okul bittikten sonra,bizim aileye yardımımız oldu.
Memur adamın geliri sınırlıdır 0na göre harcamasını yapar.ben de eşim de tutumluyuz, ama kesinlikle cimri değiliz. Hele ben aşırı israftan hoşlanmam.
Gösterişten hele haz etmem. Ama parada biriktiremem,gelirimiz belli,hayat şartları zor.,Memlekette iken kapımızın önünden geçtikleri halde, evimize gelmeye tenezzül etmeyen bir aile,İzmir”de değerlendik.sık sık bize gelmeye başladılar,Ben de iadei ziyarete eşimle arada giderdim.Çocuklarını bu aile babalarına yardım etsinler,eve para getirsinler diyerekten okutmadılar, çocuklar da okumak istemedi.,Benim 5 çocuğum okula gidiyordu, 3 ü üniversitede biri lise diğeri ilkokuldaydı..bunların ihtiyaçlarına emekli maaşımız yetmiyordu,ama ben kimseye boyun eğmedim, son kuruşuma kadar çocuklarıma harcadım, burs aldılar, daha sonra geri ödemelerini yaptık,derken,kimse bizim iç durumumuzu bilmiyordu.aç değildik
Ama gelirimiz zor yetiyordu.bir akşam bize oturmaya geldiler,sohbet ederken birden,üç katlı bir müstakil ev bulduk, almak istiyoruz, sizden borç para istemeye geldik.
Ben 0nlara dedim ki,paramız olsaydı,bu 8.kat çatı dairesinde oturmazdık.5 çocuk okutan emekli memurda para ne arar. Siz bizim nerden paralı olduğumuza karar verdiniz.Aç kalsak da kimseden. Borç istemeyiz.gelirimize göre harcama yapıyoruz.Maşallah sizin çocuklarınız ailenize katkıda bulunuyor.gelininizin bir sürü altını var. siz kime ev alacaksınız benim çocuklarım var dedi.işte o anda 0na bağırmayı aklımdan geçirdim. Sonra sabrettim.misafirdir diye konuşmadım.kalkıp gittiler. bu şiirin hikayesi budur.
. 16.03.2009 –Mountain View -California
Zengin Sandın Fakiri
Doymadın hiçbir zaman,verilen nimetlere
Fazlasını istedin,savururken boş yere,
İyi desinler diye,yıllarca infak yaptın,
Ama gözün doymadı,sabredeni kıskandın.
..
yaramı vurma yüzüme.
ben sevdim seni işte
yaramdan gocunsam ne işim vardı yanımda
gel dedin..
kalktım geldim işte şehrine..
kalırsam aşkındandır..
gidersem yaramdan gocunduğumdandır..
..
kerem ile aslıgibi düştüm yollara
sevmeyi sevilmeyi hep özlemişim
ben bu sevdanın yolluna ölmüşüm
yinede beni sevecek yar bulamadım
sokak sokak dalaştım ev ev gezdim
yinede gerçek seven bulamadım
..
Bizim köy; Fethiye’nin kuzeybatısında Akdeniz’e kenarı olan etrafı yeşil çam ormanları ile kaplı, tepeleri deve hörgücü gibi yükselen, ortasından yılan gibi kıvrıla kıvrıla Yürek Çayının akıp gittiği ve kıyı şeridini deniz dalgalarının kıyasıya döğdüğü şirin, güzel ve turistik bir yerdir.
Kargı Köyü denince ilk akla gelen; gölde yetişen kargısı, sonra da portakal bahçeleridir. Kargı,sepet örülmesi ve sebze hereği olarak kullanılır. Portakal deyip geçmeyin. İnsanoğluna Yüce Allah’ın kış meyvesi olarak sunduğu nadide bir gıda ve şifa kaynağıdır.
Bizim eski ev böyle bir portakal bahçesi içinde, çam ormanlarının kenarında bulunan bir tepenin yamacında yapılmış, tek odalı, kibrit kutusu gibi küçük bir yapıdan ibaretti. Benim de çocukluğum burada fakirlik içinde geçti. Küçükken çok yaramaz olan, ele avuca sığmayan afacan bir çocuktum. Bizim köy halkının aslı asaleti has Türkmen olan Teke Yörüklerindendir. Bu sebeple köyde hemen hemen herkesin mutlaka keçisi veya koyunu bulunur, sığır sürüleri olurdu.
Bizim de üç beş filik keçisi ile sekiz on sığırımız, bir eşek ve on beş kadar tavuğumuz vardı. Rahmetli dedem eşeğe bindiği gibi sığırları sürer göl kıyısına otlatmaya götürür, keçileri kardeşimle ben gütmeye gider tavuklara kocanam bakar,anam da ev işlerini yapar, yemek hazırlar, bazlama ekmek pişirirdi. Mersin çalılarının başını ip yumağı gibi saran sılcan, sarmaşık, böğürtlen gibi bitkileri keçilere yedirmek için boynuzundan tutarak çeke çeke harımın üzerine çıkarırdık. Keçilerin ayakları boşluğa düştükçe çıkmak için debelenir, çabaladıkça daha da ormanın içine kaçar,biz de güleceğiz diye ölür geçerdik.
Her gün burada komşu çocukları ile toplanır, onlarla sek sek, birdir bir, uzun eşek, çelik çomak oyunları oynar,günümüzü böylece geçinirdik. Bazen çocuklara hile yaptın, mızıkçılık ettin diye kızar kavga eder, bazen de onlarla dövüşür, mıdıl sokar ağlatırdık. Oyun yerinin efesi biz idik. Hiçbir kimse sözümüzün üzerine söz diyemezdi. Diyen olursa dayağı yer otururdu. Ara sıra dayak attığımız kimseler beni babama şikayet eder, bunun sonucunda iyi bir sopa beni bekliyor olurdu fakat şikayet edenden de sonra öcümü mutlaka alırdım. Bazen de dayak korkusuna evden kaçar, dedemin ahırının önündeki sundurmanın altında bulunan zehre ambarının içine girip saklanırdım. Akşam olup gün batınca anam beni fellik fellik arar ‘’Yusuuuf, Yusuuuf’’ diye ünler, ‘’gene bi suç işledi herhal’’ diye doduranır, ‘’gel oğlum bubana dödürmeyecen’’ diye seslenirdi. Yine de ben tavuk gibi fiğ yığını altında pusar, hiç ses çıkarmadan saatlerce orada kalırdım. Babam işten eve gelince elinde oklava veya döndereç beni dövecek olur, anam araya girerek ‘’ elleme üle herif cocukcağızın aklını mı şıçradacan ‘’ diye karşı çıkardı. Babam da anama kızarak ‘’hep sen şımartıyon zaten bu çocuğu ‘’ derdi.Anamın bu yüzden babamdan azar yediği çok olurdu. Böyle fırtınalı bir günün ardından uyku uyumak çok iyi gelir, sabah olunca her şeyi unuturduk. Şafak vakti horoz sesiyle uyanır, arkadaşlarla buluşur, oyun oynamaya kaçardık. Ayağımızda dimi donu, yalın ayak Çingen çocukları gibi akşama kadar koşturur, üstümüz başımız toz toprak çamur içinde zenci çocukları misali dişlerimiz sırıtarak akşamın alaca karanlığında evin yolunu tutardık.
Yine böyle bir günün akşam üzeri kardeşim Mehmet Ali ile beraber çay kenarında oyun oynarken kulağımı kızıl arı soktu. Kulağım bir anda kepçe gibi şişti. Onun acısıyla arıyı takip edip yuvasını buldum. Hemen kardeşimi eve kibrit almaya yolladım. Aklımı bir muziplik gelmişti. Arıların yuvasının bulunduğu yere bir sopa ile kavak yapraklarını yığıp yakacak, öcümü alacaktım. Bu arada kardeşim de kibriti getirmişti. Ben de kibriti elinden alıp yaprak Gazallarını tutuşturdum. Gazallar yanıp ağaçlara ateş sıçradı. Söndürelim diye çam dallarıyla vursak da söndürmek mümkün olmadığı gibi ateş ormana sıçrayıp yayıldı. Baktık ki söneceği yok, oradan kaçtığımız gibi evi buluverdik. Evden babam ile konu komşu kimin haberi oldu ise eline su kovasını alan dereden su doldurup yangını söndürmeye koştu. Anca milletin uğraşıp didinmesi ile birkaç saatte yangın kontrol altına alınıp söndürüldü. Ben ise korkumdan titriyor, şimdi beni dama atarlar diye kalbim güp güp atıyor, soğuk soğuk terliyordum. Hayatımda ilk yangını burada görmüş, korkumdan ödüm patlamıştı. Hele o ağaçların cayır cayır yanışı yok mu? İçimi parçalıyordu. Çocuk aklı işte. Ben orayı yakmakla ormanın yanacağını hiç düşünmemiştim. Bu olay bana bir ders oldu. Ağaçlar yanarken sanki benim de içim yandı. Cayır cayır yanan ağaçların feryadını işitiyor gibi kulaklarım çınlıyordu. Üzüntümden ne yapacağımı şaşırmıştım.
Bundan sonra kendi kendime yaramazlık yapmamak için söz verdim ve böyle tehlikeli oyunlardan vazgeçtim. Şimdi bile o zamanki çocukluk günlerim aklıma gelince bu acı olayı hatırlar, yüreğim burkularak ve korku ile yeniden yaşar gibi olurum. O gün bu gün de ormanda bir duman kabarsa ya da bir ateş görsem içim parlar beni bir titreme sarar. Benim yüzümden yanan ağaçların günahını nasıl öderim diye üzülür, vicdan azabı çekerim.
..
sana susar kuşlarım sokak sokak
ben ev ev hayat kırıntısı
evren harikadır
sen içindeyken
..
Köy ebesi yollarda, kışın, buzda, karlarda,
Gece gündüz dolanır, en soğuk havalarda.
Yağmur çamur altında, hele kar yağdığında,
Bazen yollar kapanır, gider katır sırtında.
Yok gecesi gündüzü, tam uyku bilmez gözü,
Onunla ışıklanır, geceleri gökyüzü.
..
Bu gece şiir yazmamaya karar verdim
Çünkü herşey alelade
Ev ev, bahçe bahçe, araba araba
Yol yol, dükkan dükkan, daraba daraba
Hoşgeldin hoşgeldin, nasılsın nasılsın,
Merhaba merhaba
At at, it it, kit kit
..
Gözlerine yakın bir eve taşındım
Siyaha uzak gözlerine yakın
Güneşe sığınmaktan korkan
Ve dahi karanlığı benimseyen her ev gibi
Beyaz Ev’den siyaha
Bir ömürden ölümsüzlüğe geçenlerden
Siyah masumiyetlerimden
..