EV ŞİİRLERİ

EV ŞİİRLERİ

Mehmet Tevfik Temiztürk

Dikkatli olacaksın pencerem dayalıdır,
Üç taraflı köprüler bahçelere açıktır…

Hiç kapatılamayan, geçitlerimiz vardır,
Ev sahibim anlamaz, evim ona yasaktır…

Kediler girer çıkar evin her yerinde var,
..

Devamını Oku
Mehmet Tevfik Temiztürk

Onlar, çık diyebilir süre dahi tanımaz,
Dışarıda kalırsın kalanın hesaplanmaz…

Ev güzel, diyeceksin ya da hep susacaksın,
İşin bitene kadar ondan hep kaçacaksın…

Caddeden mi geliyor hemen bir yere gizlen,
..

Devamını Oku
Mehmet Tevfik Temiztürk

Annesi taşır iken kalan yavru gizlenmiş,
Ne olduysa kaybolmuş geriye dönememiş…

Ya biri onu almış ya bir yere saklanmış,
Anne, kedisiz döndü, aramış bulamamış…

Bu hata çok acıydı o mutlaka ölmüştür,
..

Devamını Oku
Mehmet Tevfik Temiztürk

Güneşten tam ısınmış, değince fark etmiştim,
Şahsımda bel fıtığı, oturmak istemiştim…

Balkondaki betona inan ki çok imrendim,
Balkon şahsıma ait, ısınmayı isterdim…

Yan daire izliyor, pencereleri bakar,
..

Devamını Oku
Zikrettin Karaca

Ev sahibi kıracı hepsi aynı çukurda,
Allan'ın adaleti bu,zenginde bir fakirde...
..

Devamını Oku
Ali Lidar

173.
Tanrı’nın ev sahipliği yaptığı büyük bir çıldırma partisinin zorunlu davetlileriyiz hepimiz. En akıllı halimizle partiye katılıp (doğup) yavaş yavaş deliriyoruz. Her geçen an biraz daha deliriyoruz. Birbirimizi delirtiyoruz. Selam verdiğimiz her insan deliliğimizin harcına biraz daha çimento katıyor. Partinin (ömrümüzün) sonuna doğru sadece iki şey kalıyor elimizde. Sıkıntı ve delilik..
..

Devamını Oku
Orhan Yılmaz

dışardayken aklında yoksan eğer
ev sadece otel odasından ibarettir
..

Devamını Oku
Nurten Boz Hürel

şiiir, evrenden süzülerek gelen kelimelerin el ele kendilerine bir ev kurmalarıdır, bahçesinde asırlarca oturulacak, odalarında ne çok düşler kurulacaktır.

nurten boz hürel.
..

Devamını Oku
Sevginaz İnal

AŞK SÜRGÜNÜ

bir kasaba
kasabada bir mahalle
mahallede bir ev
evde bir oda
odada bir kadın/ yalnız...
..

Devamını Oku
Faruk Bakuri

Al-ev’di ali edeb
Ay beyt’li bayrak adab
Bayrak Simge beyt halk’a
Al- ev’de yıldız’da bab

Al – ev ‘e bayrak dendi
Her duada amindi
..

Devamını Oku
Ahmet Hani

Ah çeksem felek yanar,
Ev yanar direk yanar.
Elesem qemlermi,
Odlanıb elek yanar.



..

Devamını Oku
Ömer Dilsöz

Lûleper
Li beyarekê, li taldeyeke veder
Bi kîjan êşê vedihewînî bêhna xwe
Ji kîjan keserê,
Ji kîjan rondikê,
Ji kîjan dilopa xwînê;
Ji dilê kê diniqutî?
..

Devamını Oku
Sinan Karakaş

Ew çı barane ew çı berfe, dıbarı ser serı te,................Bu ne yağmurdur, ne kardır, üzerine yağmakta,
Çawımın wekıriye delalamın, ez nabinim bejna te,.....Gözlerim açık olduğu halde boyunu göremiyorum,
Agır ketiye ser dılımın, vez şevıtime ber çawı te,.........Yüreğime ateş düşmüş, gözlerin yaktı beni,

Nabı nabı bı te nabı, baxtımınu reş bı te nabı,..............Olmuyor sensiz olmuyor, kara bahtım sensiz olmuyor,
Gelo rabı gelo rabı, düxazım te bıbinım rabı,...............Kalk artık kalk, seni görmek istiyorum kalk artık,

..

Devamını Oku
Faruk Bakuri

İrem Merih helak o
Ad’ın oğlu malak o
Bebr aslan şir’in yurdu
Hem de sırlı talak o

Memfis=menf man ev kadim
O adem evi cedim
..

Devamını Oku
Vaner Kayaçelebi

İçerden gelen seslerden bir şey çıkarmaya çalış!
Çünkü alt kattaki ev sahibi, usul usul emzirmekte sigarasını
Kadın, elinde püfür püfür içerken piposunu
Tağmaç, kadının beyaz buruşuk yüzünü usulca seyretmeye yeltenir
Sonra bir melek çıkar, adı şeyyyyyyyyyyyyyy… Hımmm… Alegre!
Bu Alegre; yumuşak huylu, gür saçlı, keskin bakışlı ve üç şişe şarabı birden devirir
“Amsterdam dönüşü yanına bir Fas lokantası bir de Ege’nin yumuşak huylu kadınlarını almayı unutma, Alegre! ”
..

Devamını Oku
Elazığlı Mustafa Kaya

sana dokunuyorum
gönlümde gül açıyor
sokaklara çıkıyorum
sen geziyorsun
duvarları kireç kokan
bir ev
bir nehir serinliğinde
..

Devamını Oku
Sümer Küçük

Kiracıyım
Ev arıyorum
Depozit ve
Altı aylığını
Peşin istiyorlar
Ben ise bir yıllığını
Peşin isteyen
..

Devamını Oku
Erdal Boran

Şubat ayının son haftasıydı. Güneşli bir gün tüm güzelliğiyle nihayet gelmişti soğuk geçen uzun bir kışın sonunda. Karla kaplı köyün girişi ve ağaçların beyazımsı görüntüsü gizemli bir gölge oluşturuyordu. Bir çocuk sesi duyuldu birden kerpiçten yapılmış evlerin arka tarafında. Mavi gözlü, kıvırcık saçlı yanakları kış aylarının soğukluğundan kalma 11 yaşlarında şirin görünümlü bir çocuktu. İsmi ulvi olan bu tatlı çocuk geçen onca karlı günlerden sonra dışarıdaki kar birikintilerini atmakla uğraşıyordu. Onlar için yaşam beyaz bir kar esaretinden geriye kalan renkli bir kardelen çiçeğinin filizlenmesiydi. Onlar karsın kuzey tarafında ki dağ köylerinin birinde kalıyorlardı. Yaşam burada çok zorlu sayılırdı. Ama geçen her gün ulvi ve ailesi için yeni bir umuda doğru yol alışın başlangıcı sayılıyordu. Ulvinin babası burada ki her şeyi geride bırakıp yeni bir hayata adım atmanın peşindeydi. Nihayet kartsan çorluya uzanan bir umut yolculuğu başlamıştı bu dört kişilik aile için. Ulvinin mavi gözlerinde ki ışıltı geride kalan tüm karamsar günleri beklide hatrı sayılır bir anıda saklayacaktı. İşte umut yolculu bitmişti. Yeni bir düzen yeni insanlar ve yeni bir dünya ile karşılamışlardı artık bir kere. İki çocuğun okul masrafları ve de oturacak bir ev gerekiyordu. Köyden sadece sınırlı maddi imkânlarla gelen bu aile ne yapacaktı sınırı belirsiz bu hayat içinde. Ulvi küçük yaşta tüm bu zorlukları görmüştü o güzel gözleriyle. Bir ev tutular sonunda kıt bir parayla. Artık burada tutunmak bir ömür yaşamak gerekecekti onlar için. Önce çeşitli işler yapmaya azda olsa bir şeyler kazanmaya kalkışmışlardı küçücük dünyalarında. Çeşitli vazolar süs eşyaları satmayı denediler ama olmadı. Alan kimse yoktu ya da kimseleri. Bir şeyler satmaları gerekirdi bir şeyler kazanmaları için. Büyük şehir büyük sorumluluk demekti. Hazır para hazır ekmek hazır su demekti. Geldikleri yerde böyle bir kural yoktu. Onlar için herkes dost ve akrabaydı. Ekmeğin yoksa ekmek suyun yoksa su olurlardı. Ulvi mahalledeki çocuklarla azda olsa kaynaşmıştı. O küçüktü daha ama düşünceleri hayalleri o kadar büyüktü ki içinde kaybolmak mümkündü. Ulvi geçen her gün alışıyordu bu yeni hayata. İki yıl geçmişti aradan kartsan çorluya uzanan eller için. Ulvinin babası girdiği ilk işlerde maalesef başarısız olmuştu. Yaşamak için ölmeyecek kadar geçim sağlamaktı tüm bu zor şartlar altında tüm amaçları. Bir gün tüm bu kadersizliğin hâkim olduğu aile için umut doğacaktı. Elli yaşlarında kır ve beyaz saçlarıyla evin önüne gelen adam ulvinin babası Mustafa beyle bir şeyler konuştu. Konuşulan şey şuydu: adamın belli miktarda deposunda sakladığı pantolonları vardı. Ve bunu satmak için ulvinin babasını seçmişti. Ulvinin babası Mustafa Bey bu teklif karşısında çok sevinmişti. Belki de her şeye yeniden başlanılacaktı kamaşan gözlerle. Pantolonların satışı gerçekleşti. Her geçen gün biraz daha fazla satmaya başladılar. Hayat iyi kötü bu aile için geçiyordu. Ulvi 18 yaşında mavi gözlü bir delikanlı olmuştu. Kardeşi ise ona yaklaşan bir görünüme sahipti. Ulvi inanılma bir yeteneğe sahipti. Yeteneği gizili ve farklıydı yaşamış olduğu her şey ona bunu bahşetmişti. Tekirdağ üniversite turizm ve otel işletmeciliği meslek yüksek okulunu kazanana ulvi kendi ideolojisini yansıtmayı ve sahiplenmeyi çok iyi başarmıştı. Ailesi ulvinin tün bu özelliklerinden dolayı son derece mutluydu. Ancak kahpe insanların faşist düşünceleri ulviyi incitmiş okuldan soğutmuştu yıllar ardı sıra geçiyordu her şeye rağmen.yıldızlar şiir söyler güneşi öperdi usulca..çorlunun orta yerinde bir evin üstünde melekler dans eder hep birlikte şarkı söylerdi.geçim sıkıntısı azda olsa bitmiş ve yabancı diyara alışılmıştı bir kere.Mustafa amca güvenirliğiyle,saygısıyla insanlara kendisini sevdirmeyi başarmıştı.artık iş sahibiydi ve iş sahibi yapıyordu.dudakları eskisinden daha neşeli açılıp kapanıyordu.gözlerinde parlayan gir ışığın yansımaları saçılıyordu neşeyle her bir yere.artık tüm sorumluluğunu yerine getirmişti.tek dayanağı olan ailesini ayakta tutmayı kimseye muhtaç etmemeyi başarmıştı.günler geçiyordu.ulvi girdiği sınavla Atatürk üniversitesi beden eğitimi öğretmenliğini kazanmıştı.gideceği yer olan Erzurum geldiği yer olan karsa çok yakındı.çocukluğunun başlangıç noktası sayılan bu kentin kokusu esiyordu doğudan.artık bir şeylerin farkına varan ulvi ayaklarının üzerine sağlam basmayı öğrenmişti.Kars’tan başlayıp çorluya kadar uzanan bir umut yolculuğunun yolcuları hiç tükenmeyen bir anıyı geride bırakmıştı Mavi gözlü çocuk yeni bir okul ve arkadaşlık çevresi edinmişti.kim bilebilir kaç şiir yazacaktı yaşayacağı ve yaşadığı her şey için..bunu zaman gösterecekti.
..

Devamını Oku
Ahmet Zeytinci

Müzik ile irtibatımız bir türlü ses güzelliğinden olamadı. Bu cümleyi kurduktan sonra karga ve saksağan hatta akbabalar gibi bet ve çirkin bir sesimin olduğunu anlamışsınızdır. Anlayacağınızı biliyordum, şimdiden teşekkür ederim anlayışınıza. Ses kötü olunca hali ile biz de bir müzik aletine yöneldik. Öyle keman gibi, piyano gibi, bağlama gibi bir müzik aleti de değil bu. Mızıka ya da ağız armonikası dedikleri bir alet. Ne yapalım biz de onu sevdik onun ile içli dışlı olduk. Bremen Mızıkacıları ve Kara Kuvvetleri Armoni Mızıkası ile hiç ilgim yoktur onu baştan söyleyeyim de.



Mızıkaya başladığım zamanlardan önce saz çalmayı denedim dımbır dımbırdan öteye bir türlü geçemedim. Bir ara daha tıfıl bebe iken melodika ve akordeon çalayım dedim, onda da garson rakı getir garson şarap getir, yaşa çarlistondan öteye geçit vermedi aletler ve benim yeteneksizliğim. Bir ara gitar çalayım, hatta ders alayım da öğle öğreneyim dedim. Arkadaşın müzik kursuna yazıldım. İki üç ders gittikten sonra adam baktı ben de en ufak bir umut ışığı yok, hatta ’’bu çocuk bunu çalsın ben bıyıklarımı dibinden yolarım.’’ Diye öğretmenin arkamdan ileri geri konuştuğunu duyunca, gitar çalmayı da süresiz tedavülden kaldırdım. Oysaki saz da gitarda özünde ne kadar güzel çalgılardır. Müzik ruhun gıdası ise bu aletlerde ruhun vitaminleri, besinleri oluyorlar haliyle...


..

Devamını Oku
Abdulkadir Turğut

Yarın bayram
Bu gün erkenden uyuyacağım
Yeni ayakkabılarımı
Başucuma koyacağım
Yarın bayram
Sabah erkenden uyanacağım
Öpeceğim annemin-babamın ellerini
..

Devamını Oku