Ev eskiyince boyatmalı
Hanım eskiyince donatmalı
Ev eskidi
Hanım da
Boya için para lâzım
Hanımı donatmak için de
Benim bütün ümîdim
..
ebemkuşakları bağlanırdı
gençliğimde beline kızların
ibrişimden olurdu bezleri
ceylan renginde gözleri
karakışa hazırlık hazanda başlardı
zemheride üşüyen eller
..
Biz bir evin kiracılarıydık. Farklı farklı evlerde oturmamıza ve kapılarımızın farklı farklı yönlere açılmasına rağmen, her ay ev kirasını aynı adama veriyorduk. Karşı komşumuz sevecen, herkese yardım etmeyi seven birisiydi ve genelde komşularıyla ilişkilerini hep olumlu yönde yürütüyordu. O, sabah erkenden uyanır, işe gidinceye kadar ev işleriyle uğraşır, işlerin hepsini yetiştirmeye çalışıyordu.O yüzden her işini aceleyle yapıyordu. Saat dokuzda işte bulunmak için. İki çocuğu vardı. Büyük kızı Natevan üç yaşındaydı, küçük çocuğu Umut’sa henüz altı aylıktı. Çocukları kreşe bırakmaya kocası izin vermiyordu. Ama, ev çıkarları ve genel olarak harcamalarını ayarlayamadıkalrı için kadın çalışmak zorunda kalmıştı. Çocuklarınaysa akrabaları bakıyordu. Özel bir işte çalıştıgı için az daha evde otursaydı, kesin işini kaybedecekti. O kadının bir huyu vardı: Çalışırken aynı zamanda durmadan yapacağı işleri tekrarlıyordu. Kimi zaman yaptığı işlere kendini o denli kaptırıyordu ki, yanında birisi varmış gibi yüksek sesle konuşuyordu. Hem de ondan yardım istiyormuşcasına. Geneldeyse yüksek sesle bağırıyordu:
- Natevan, kundağı salla! Natevan, Umut ağlıyor. Umut’un sakinleşmesi için değişik emirler buyuruyordu Natevan’a. Bir gün yine sabah erkenden uyanmıştı. Yıkadığı çamaşırları çamaşır ipine asarken yine kızına bağırmaya başladı:
- Natevan, Umut’u salla!
Birkaç kez tekrar etmesine rağmen çocuğun sesi yine duyuluyordu. Galiba, Natevan Umut’u susturamıyordu.
- Natevan, kundağı iyi salla, şimdi geliyorum.
Ama, yine de Umut’un sesi duyuluyordu. Kadının hâline azıcık da olsa gerginlik eklendi:
- Rezil kız, sen beni duymuyor musun? Ben sana kardeşinin kundağını sallamanı söylemedim mi?
..
Yorgun bir günün ardından kalabalık caddelerden geçerken sordum kendime yaşamak bu mu? Önümden geçen çeşit çeşit insanlara bakıp hiç birinin yeirinde olmayı istememek.Gözlerimi gökyüzüne diktiğimde batan günün kızıllığını görmek.Unutulmaya çalışılan bir sevgilinin özlemini duymak.Yaşlı bir ağacın altından geçerken rengarenk konfetilere basmak.Sıcaktan terlemiş bunalmışken kocaman apartmanların arasında bir tutam rüzgar bulmak.Gittiğin yeri bilmeden plansızca ilerlemek,kalp atışlarına yalnızlık düşmesi,tutturduğun bir türküyü söylerken gözyaşlarının eşlik etmesi,ayaklarına kara sular inmişken,hala başıboş birsandal gibi sendelerken ordan oraya ansızın sonuna kadar açılan bir kapı ve görmediğin güzellikler etrafında... Tık tık kim o; ev sahibi kapıda, kiracı çoktan hazır yeni masalda kendini aramaya...
..
gece geldi aşk dprendi kan aktı burası beyaz ev beyaz tabut beyaz acı hortlak gıbı karsıma dıkılır yokluğun bu evde gece olunca boyası ölmüş duvarlarda hayalın gezer dışarıda köpek sesleri araba düdükleri içeride intihar etmiş sinek ölüleri yüreğimde tarifsiz acılar karışıp gıdıyor hayatın çığlıklarına yorgun yıllar kalbımde yaralar açıyor salya sümük hüzünlü öksürük bu yorgun mahsun kederli sözlük aşkı arar durur satırlarda kaybetmış hükmünü kara delik olmuş yüreğim çeker önüne gelen umudu götürür bir çocuğun göz yaşlarına aşktan aşk çıkar elde kalır yokluk uzar gıder geceler ağlar gözler nasıl avutur ruhumu unutursun boşver dıyen sözler..
..
Bu fotoğraf, geçtiğimiz hafta sonu meydana gelen bir ev yangınından sonra çekildi. Fotoğraftaki nesne, bildiğimiz elektrik prizi ve prize takılı içinde metal bir parça bulunan bir kutu.
Mesajı gayrimenkul sigortası alanında çalışan bir arkadaşımdan aldım. Okumaya değer bir yazı.
Bu, göndermediğiniz takdirde listenizde bulunan birinin bu tür olaylardan haberdar olmadığı için aynı şeyleri yaşamasına neden olabilecek türden bir e-mail. Bu kötü olay geçtiğimiz hafta, orijinal mesajı yazan bayanın erkek kardeşi ve eşinin başından geçmiş.
..
Şükür bunu öğrendin, onlar patates sevmez,
Çünkü biraz etçiller, birçoğu bunu bilmez…
Kokusu çekicidir, onu cezbedebilir,
Masaya yükselerek, senden isteyebilir…
İstiyorsa hemen ver, sakın halıya atma,
..
Deme saçma bir şiir, şahsım bunlar için var,
Aşk şiiriymiş boş ver, aklım bunlar için dar…
Ev işlerim çok fazla, ev toz toprak içinde,
Eğilsem de yerlere, bu olmaz her şekilde…
Eskiden olsa neyse, şimdi bel fıtığım var,
..
Televizyonum, uydum, çok kanalı seyreder,
Yükseklik iki metre, başın tavana değer…
Her yer tahta ve saman, tavanda hasır var,
Soba nasıl kurulsun, yangın tehlikesi var…
Sıkıntı içindeyim, köyde başka bir ev yok,
..
Evleri kiralıksa, kiralamak isterler,
Her istediklerini, mislisiyle öderler…
Sanki eskimeyecek, paslanmaz çelik midir?
On yıldır oturulmuş, evin altın değildir…
Hâliyle yıpranmıştır, temiz dahi kullansan,
..
HARK ÜST SOKAK
Ark Üstü Sokak; Bahçeler başının bir üst sokağıdır. Bu sokağa, sokağın başındaki çeşmeden girilir. İlk ev Şerif Yanargilin evdir. Toprak damlı, hepenkli, tek katlı. Yanındaki ev kardeşi Hacı Mahmut’un, aynı üsluptaki evi gelir. Onun yanındaki ev terzi Nuri’nin evidir. Sokağın ilk iki katlı evidir. Terzi Nuri; evi, uzun seneler önce Kal Mahmut’tan almıştır. Nuri amca Çoruh Nehrinin kenarında terzicilik yapar, uslanmaz bir sigara tiryakisiydi. Hatta ramazanda, iftara yakın sokağa çıkar, bir elinde sigara, bir elinde muhtar çakmağını ağzının hizasında tutar, ezan okundu mu hemen sigarasını yakar, bir iki nefes çeker öyle içeri girerdi. Onun karşısında Kürt Dahir’in (Tahir) evi; baraka çatılı, o devrin haremlik, selamlıklı evlerinden. Tahir amca; iki evli olup, iki hanımı da aynı evde otururlardı. Hanımları; Gıcı Naciye ve Gelle (Rahile) teyzeler.
O sokağın renkli simalarından olan Tahir Amca o devrin bakkalıdır. Elma, erik, tut kurusu satar. Dükkânı Küprü başındadır. Kuru tut satması meşhurdur. “Benim tutum tatlıdır, benim tutum tatlıdır.” Sloganı, çocukların ağzında tekerleme olmuştur.
Tahir Amca arada bir birinci hanımı Gıcı Naciye’yi döver, efkârlanan Naciye teyze, Birinci Sigarasını tellendirir, kaderine küserdi.
Yandaki ev; Abdi amcanın evi, hanımı Laz Fatto (Fatma) . Fatto Teyze; iri bir Laz hanımı olup, şefkat ve merhamet deryasıydı. Karşısındaki ev; Söylemez’lerin Lütfi’ye Hocanın evi. Nuri Amcaların evin yanındadır. Lütfiye Hocanın eşi İbram Efendi, İzmir’e gurbete gitmiş, uzun yıllar Kürt Niyazi’nin yanında çalışmış, hastalanarak memleketine dönmüş, buradan Erzurum Numune Hastanesine gitmiş orada rahmetli olmuştur. Cenazesini bile getirememişler, orada defnedilmiş, mezarını dahi bilmezlerdi.
..
Evlerimiz ev değil, bir mobilya deposu,
Yatacak yer bile yok sanki eşya deposu!
..
Seyredeniniz de vardır, seyretmeyeninizde magazin programlarını, ben de ara sıra bakıyorum yalan yok, ama sadece gülmek ve kafa yapmak için. İnanın bu programlar beni Kemal Sunal ve Şener Şen filmlerinden daha çok güldürüyor. Giriş aynen şöyle bazısında''flash flash flash bayan sanatçı bilmem kim ile, şarkıcı bilmem kim büyük aşk yaşıyor''Ne büyük aşkı kardeşim, onlar Ferhat'lı Şirin'li, Leyla'lı Mecnun'lu zamanlarda kaldı, şimdikiler para pul ve çıkar ilişkisi. Siz hiçbir sanatçının gariban, sıradan biri ile aşk yaşadığını gördünüz mü?
Yine bakıyorsunuz''Bayan sanatçı filanca mütevazi evinin kapılarını sadece bizim tv'ye açtı''mütevazi dediği ev saray yavrusu, senin benim gibi insanlar, güvenliği geçip de bahçesine bile giremez, on gün önceden yazılı dilekçe vermek lazım. Eve bir bakıyorsunuz her tarafı antika resim ve heykeller ile dolu, duvarda ki o tablonun bir tanesi bir ev satın alır. Garibanlar seyretti mi bu programları ne kadar hüzünleniyorlardır kim bilir? Ben de bu programlara magazin değil de Mag-Hazin demeye karar verdim bundan sonra...
Düzeyli yarışma programlarını bir tarafa koyalım, yine bir sürü şov amaçlı, insana hiç bir katkı sağlamayan fasafiso yarışmalarda var...
Magazin programlarının baş müdavimleri sanatçılar, sporcular, biraz da kendini sanatçı zannedenler. Çoğusu da sansasyonel bir olay yaratacağı zaman kendisi haber veriyor gazetecilere ve basın mensuplarına''Aman ben şu saatte şu gece kulübünde rezillik çıkaracağım gelin beni çekin''diye...
..
Kiminin evi zindan, kiminin yüreği ev
Gülü kim olsa sever, yiğitsen dikeni sev
..
Hazinemi götürdü vakti durduramadım,
Ebediyet yurdunda bir ev kurduramadım.
..
Mustafa Kemal Paşa'nın Samsun'a çıkışına kadar ve ondan sonra ölümüne kadar bu ülkemizi bölmek, parçalamak isteyen yabancı devletler, o zaman elde edememişlerdi kendilerinde olmayan laik, demokratik özgürlüğü... Mustafa Kemal Paşa, Türk ulusuna, halkına etnik kökenlere yaramıştı. Yabancı devletler bunu alarak kendi ülkelerinde uygularken, hayata geçirirken, bizim ülkemizde Atatürk’ün ölümünden sonra uygulanmamıştır. Din tarikatları, mollaları ağırlıklarını koymuşlardır. Cumhuriyet yasalarını ve devrimlerinde o zaman da tanımamışlardı. Çocuklarına da tanıtmadılar. Halen de tanıtmıyorlar... Laiklikten, kendilerinin tek eşli kadın haklarının olması onları etkilemişti. Bu vesileyle kadına baskı, erkek egemenliğinde bir devlet olmasaydı, diğer Müslüman ülkelerden farklı ama serbest ılımlı İslam devleti hayalleri kurmaktı. Bu Molla'ların tek hedefi buydu. Şeriat kanunu, erkek egemenliğinde kullanmaktı. Kadın çocukların haklarının olmamasını istiyorlardı. Türkiye’nin ilerlememesi için darbeler, kargaşalar, katliamlar uyguladılar. Laikliği yok etmek için kimse laikliği öğrenmesin. Atatürk devrimlerine sahip çıkılmasın. Adına okullarda ve devletin kendi kurumunda bunu yerleştirdiler. Eğitim sisteminde eğitimi yozlaştırdılar. Laiklikten çocuklarımız ne anlıyor? Onlara yeteri kadar laiklik konusunda anlatabildik mi? Hem laik, hem dinci, dini içine alan laiklik uyguladılar. Bizler halen bu çağdışı olan uygulamayı silemiyoruz. Milliyetçi kesime bakarsanız, çoğunun eşlerin hepsi kapalı. Din ve laiklik anlayışını ikili düşüncede yürütüyorlar. Atatürk laiklik anlayışı modernimi değil, bu laiklik molla rejimin anlayış modelidir. Dini korkularla kadın-kölelik yaşantısı başkaldırmasını engellemek, hürriyet özgürlüğünün elinden alınışıdır. Bu yapılan uygulamalar
bizden çalınan laiklik yaşam, Avrupa'dan geri alınarak uygulamak istediğimiz Mustafa Kemal Paşa'nın hayata geçirmek istediği laiklik, işte buydu. Okumuş, öğrenmiş, halkı kandırmış, kendi eksenine bağlamış, yöneticilerin elinde halk birer kukla olmuştur. Seçtiğimiz vekiller, halka en büyük kötülüğü yapmışlardır, yapmaktalar dır.
Onlar kişisel düşüncelerini hayata geçirmekteler dir. Halkın düşüncesini değil...
Gazeteci Yazar Soner Yalçın'ın kaleminden çarpıtıcı örnekleri sunuyorum...
AKP’nin Tesettüre girme Hikayesi değil Türkiye’nin tesettüre girme hikayesi bu...
..
Toplumda dengenin sağlanması, insan ilişkilerinin ve özellikle evliliklerin sağlıklı- sağlam temeller üzerine oturabilmesi için, kadın birilerinin kızı birinin eşi, birinin annesi, olmadan önce kendisi olmayı başarmalıdır. Buna inanmak, kadının birey olması için birinci koşuldur. Kadınların sorunları kendi kişiliklerinin farkında olmak gereği duymadıklarından vardır. Ne kadar üzücü ki ezilmişliğini yaratan yine kadının kendisidir. Birçok konuda toplumun ona biçtiği rolü düşünmeden kabul eder. Hatta destekler. Çocuklarını yetiştirirken de aynı yanlış tavrı sergiler. Doğal olarak kendisini yalnızca ev işlerinden sorumlu, iyi bir eş, iyi bir anne olmaya adamış, kişilik geliştirme çabası olmayan anne,kendisi annesi tarafından nasıl yetiştirilmişse,kızını da kendince çok sevdiğinden, aynen kendisi gibi yetiştirmeyi amaç edinir.
Kızına kız olduğunu, ev işlerini öğrenmesini, fazlaca dışarı çıkmamasını, hatta daha ileri giderek fazla konuşmamasını, susmasını öğütler. Kendisinden yaşça küçük de olsa erkek kardeşinin korumasına gereksinim duymasını, yaptırımlarına boyun eğmesini öğretir. Erkek çocuğa da “erkeksin erkek gibi davran, erkek şöyle yapmaz böyle yapar, kız kardeşine –sahip- çıkmalısın,”gibi gereksiz sorumluluklar yükler.. Bu arada baba da daha bir gururla annenin bu sözlerine “benden sonra evin reisi sensin, herhangi bir nedenle yokluğumda annen ve kız kardeşin sana emanet, senin sözün geçer” gibi (erkek çocuk hele de ergenlik döneminde ise daha da canla başla bu yetkiyi üzerine alacak) destekleyici sözlerle farkında olarak ya da olmayarak erkek çocuğa sonuna kadar kullanacağı bir sahiplik ve üstünlük hakkı verir. Evde böyle dayatılan erkek çocuk dışarıda da aynı sözüm ona üstünlük aşılamasıyla karşılaşır.çünkü toplum olarak da çok hevesliyiz ya da takıntılıyız “erkeklik” aşılamaya, kanıtlamaya.-İnsan ister istemez bir kompleks mi söz konusu da erkeklik takıntımız var diye düşünmekten kendini alamıyor -
Özetle çocuklarımızı kendimiz gibi yapmak için elimizden geleni yaparız.
Eğitim görmüş kadınlar bile eşlerinin yanlışlarından bahsederken 'sonuçta erkek tabi olacak kadar' diyecek kadar ve dayak yemediğine şükredecek kadar, beklentisizdir. Ne yazık ki hâlâ “döver de sever de” düşüncesi, boyun eğmişliği sürmekte. Kadın ve erkek davranışları değerlendirilirken acımasızca ve yüzsüzce çifte standart uygulanmaktadır.(Burada demek istediğim onursuz bir davranış için“erkek yaparsa kadın da yapar” gibi yanlıştan yana bir eşitlik savunması değildir. Eğer yargılanması gereken bir davranışsa cinsiyete bakmadan yargılanmalıdır.)
Yine üzücü bir gerçek var ki, kadınlara en acımasız eleştiriler yine kadınlardan gelmektedir. Kadın baş kaldırdığı ben insanım, ben bir bireyim” dediği anda ilk olarak bunu deme yürekliliğini gösteremeyen kadınlarca suçlanır.
Aslında erkekler için de durum çok farklı değildir.Sorun kesinlikle sadece kadın sorunu değildir.Kişilik sorunu,düşünme,yorulma sorunudur.Toplumun onayladığı, kabul gören davranışları sergilemek ne kadar kolaydır.Zor olanı değil kolay olanı seçerek rahatımızı sağlamaktayız,hep birlikte kadın erkek hepimiz…
..
Kizirandin,qewirandin
Goştê me tev qelandin!
Gundên me ber gulanin
Ax welatê me şelandin
Wêran kirin malên me
Talan kirin warên me
..
Şeker mi terk etmeli ama bu hangi şeker?
Çaya atılan değil bu başka çeşit şeker…
Şeker’e gitmeyecek ev aramayacağım,
Kiraları uygundur Şeker’e darılmışım…
Yan ilçelerde ev var, hem daha hesaplısı,
..
Evim biraz dağınık henüz yerleşemedim,
Müsveddelerim kayıp, nerede yitirmişim?
Daha arayacağım, salondaki divanda,
Kâğıt poşetlerinde yatakların altında…
Evde zaten raflar yok her ne varsa yerlere,
..