bu ev acı çekmeye hiç müsait değil.
şimdi erken uyusam annem anlar.
önce endişelenir sonra üzülür.
annem üzülürse hiç uyuyamam.
bu ev acı çekmeye hiç müsait değil.
evi yakalım mı anne ısınırız hem
ne ünlem ne soru işareti
..
Hor karşılar kiracıyı,
Sanki kendi ahım şahım.
Kiracıdan karnı doyar,
Sanki kendi ahım şahım.
Kiracının kiri pası,
Olut mu ev sahibinin hası?
..
Yağmur yağıyor ince nazlı narin
Toprağın kokusu canan
Akşam şarkıları söylüyor bülbüller
Bülbüllerin içli sesi canan
Bir bir aydınlanıyor şehir ev ev
Sokak sokak ışıklar canan
Bahar uyanıyor çiçek çiçek
..
Pencereleri hiç silinmesede
Odalarına eşyadan girilmesede
Genellikle ardiyeye benzesede
Bu ev benim evim
Özlemişim tozuyla toprağıyla
Hatta içinde ki kalabalığıyla
..
şiirden bir ev yaptım
camlarını çocukların gülüşlerinden taktım
çiçeklerle örtüm çatısını
tabanına yüreğimi serdim
uçsuz bucaksız ve derinden
böylesine bir tek seni sevdim
..
İLYAS’IN SİNEKLERİ
İlyas küçük bir kasabada yaşayan yoksul ailenin çocuğu idi. Liseyi birinci olarak bitirdi ama yoksulluk yüzünden üniversiteye gidemedi. Askere gitti. Sonra iş için bir çok kapıya baş vurdu. Bu arada kasabanın nalbantı olan babasını da kaybetti. En büyük çocukl olduğu için anesi ve üç kız kardeşine bakmak yükümlülüğü altına da girmişti. Sonunda iş için başvurduğu Devlet Demir Yolları’ndan onu dünyanın en mutlu insanı yapan haber geldi. Başvurusu kabul edilmişti ve işe alınmıştı. Artık kasabanın tren istasyonunda hareket memuruydu. Bu haberi aldığında ayakları yerden kesilerek annesine müjdeyi verdi. Artık resmen devlet memuru olmuştu. Annesi Meryem’e “ Ana ben istasyonda hareket memuru oldum. Artık bir işim var, artık devlet memuruyum, artık maaşım var” diye müjde verdi. Bu haber Meryem’in duyabileceği en güzel haberdi.. Artık İlyas devlet memuru maaşı alacaktı. Evdeki yoksulluk bitecekti. Kardeşleri münevver, Hatice ve Fatma’nın okul masraflarını karşılayabileceklerdi. İlyas’ın alacağı maaş hepsine yeterdi. Zaten iki odalı bir evde yaşıyorlardı. Bu sevinci aldıkları yarım kilo etle yaptıkları yemekle kutladılar. Çoktan beri evlerine et girmiyordu. İlyas çok mutluydu. Artık devlet memuruydu, bir işi ve maaşı vardı. Tren istasyonunda resmen hareket memuru olan İlyas’ın artık üniforması ve şapkası vardı. Annesi Meryem oğluna general olmuş gibi bakıp gurur duyuyordu. Bununla da kalmayıp komşulara hava atıyordu. İlyas eve üç somya daha aldı. Böylece her kardeşi ayrı yataklarda yatıyordu. Kardeşleri Münevver, Hatice ve Fatma çok mutluydular. İlyas da aile reisi olabilmenin mutluluğunu yaşıyordu. Lise son sınıfta okuyan Münevver sınıf arkadaşı Salih’e aşık olmuştu. Salih’de Münevver’i seviyordu. Orta son sınıfta olan Hatice ve ilkokulda olan Fatma da çok mutluydular. İlyas annesi Meryem ve kardeşlerinin bütün ihtiyaçlarını memur maaşı ile karşılamaya çalışıyordu. İlyas ile bütün aile fertleri hayal edemedikleri mutluluğu yaşıyorlardı. Annesi Meryem ve kız kardeşleri bir süre sonra İlyas’ın da mutlu olması gerektiğini düşünerek İlyas’ı evlendirmek istediler. İlyas’ın aklında hiç böyle bir düşünce yoktu. Meryem, annelik görevi iç güdüsü ile oğluna kız bakmaya başladı. Cahil Meryem üniforma giyen oğlu İlyası gözünde çok büyüttü ve kasabadaki kızları beğenmez oldu. Şehirden kız bakmaya başladı. Dolmuşa binip kasabaya gidiyor ve oğluna kız bakıyordu. İlyas’ın bundan haberi yoktu ama kız kardeşleri bunu biliyorlardı. Onlar da ağabeylerinin mutlu olmasını istiyorlardı. Anne Meryem sonunda şehirde çok güzel bir kız gördü. Evine kadar izledi. Bu kız şehirdeki yoksul bir mahalle bakkalının kızıydı. Sordu, soruşturdu. Kızın adı Ganimet’ti. Kasabaya döndü ve İlyas’a artık evlenme zamanının geldiğini söyledi. İlyas bu yükü kaldıramayacağını ve daha erken olduğunu söyledi ama annesine dinletemedi. Meryem oğluna Ganimet ile evlenmesi için ısrar ediyordu. İlyas evlenmek istiyordu ama diğer taraftan sorumluklularını ve kardeşlerini düşünüyordu. Kafası karıştı. Kardeşlerine danıştı. Kardeşleri de anneleri gibi İlyas’ın mutlu olmasını istiyorlardı. İlyas annesi Meryem’in zoru ile şehre gitti ve mahalle bakkalı Mustafa’nın kızı Ganimet’i gördü ve ilk görüşte aşık oldu. Ganimet İlyası gördü ve olabilir dedi. İlyas’ın annesi Ganimet’i babasından istedi. Bakkal Mustafa Ganimet’i verdi. İlyas çok sevindi. Maddi durumları elvermediği için hareket memuru İlyas ile bakkal Mustafa’nin kızı Ganimet basit bir dini nikahla evlendi. İlyas karısını alıp eve geldi. Gerdeğe girerken zorlandılar. O gece ev sakinleri komşuda yattılar. Ganimet ilk gerdek gecesinde mutlu olmuştu ama böyle bir ev beklemiyordu. Hayal kırıklığına uğramıştı. Şehirden kasabaya gelin gitmişti ve umduğunu bulamamıştı. Belki İlyas iyi kocaydı ama üç kız kardeşi ve annesi ile iki odalı evde yaşamak gerçeğini kaldıramadı. Şehirli edası ile kasabaya gelin giderken daha fazlasını bekliyordu. Hayal kırıklığı içindeydi. Kaynanası Meryem ve görümceleri Münevver, Hatice ve Fatma’nın sevgi dolu yaklaşımları ona batıyordu. Zamanla mutlu olmadığını düşündü. Ganimet çok güzel bir kadındı. Kasabanın kaymakamı, Belediye Başkanı ve ileri gelenlerinin dikkatini çekmekte gecikmedi. Her akşam iki odalı evlerinden misafir eksik olmuyordu. Kasabanın ileri gelenleri adeta sıraya girmişlerdi. Gelenler elleri dolu geliyorlardı. İki odalı fakirhanede adeta bolluk yaşanıyordu.
Bütün aile mutluydu ama, tren istasyonunda hareket memuru yoksul İlyas bu ilginin kendisine olmadığını biliyordu ama bir şey söyleyemiyordu. Bütün bu ziyaretler çok güzel karısı içindi. Bakkal Mustafa’nın kızı Ganimet bunun keyfini yaşarken İlyas çıkış noktası arıyordu. Düştüğü durum boğazına sarılıyordu. Çaresizlik içindeydi.
İlyas aldığı maaşla ailesini kıt kanaat geçindirmeye, kız kardeşleri Münevver, Hatice ve Fatma’nın eğitim giderlerini karşılamaya çalışıyordu. Meryem oğlunun hep yanında oluyordu. Aza kanaat eden insanlardı Bu arada Münevver liseyi bitirdi. Salih Münevver’i İlyas’tan istedi, İlyas kardeşine sorup Münevver’i verdi.Kız kardeşini evlendirmek için İlyas’a para lazımdı. Bu nedenle masrafları kısması gerekiyordu. Gelen misafirler rahatlatıyorlardı ama İlyas bu misafirlerden çok rahatsızdı. Ganimet’in aileye katılması ile bütün düzenleri bozuldu.
Hatice ile Fatma’nın okul müdürleri ve öğretmenleri de “Veli toplantısına yengeniz Ganimet Hanım gelsin. O şehirli, bizi daha iyi anlar.” Diyorlardı. Amaçları Ganimet’i görmekti. Halbu ki Ganimet ilk okul mezunuydu. İlyas fazalasıyla bunun farkıdaydı. Ganimet güzelliğinin ve gördüğü ilginin fazlasıyla farkındaydı. Bir süre sonra yaşadığı şartlardan şikayet etmeye başladı. Kocasını, kocasının ailesini, yaşadığı evi beğenmez oldu. Artık iki odalı evde bu kadar insanla yaşamak istemiyordu ve başka eve çıkmak istiyordu. İlyas çaresizlik içinde idi. Kasabanın zengini Ali’de Ganimet’e aşıktı. Zengin ve yakışıklı Ali, Ganimet’i her gördüğünde “Sen yeter ki iste ben senin için her şey yaparım, seni çok istiyorum.” Diyordu. Sonunda Ganimet, Ali’nin isteklerini kabul etti ve Ali ile gizli gizli buluşmaya başladı. Her buluşmada Ganimet yaşadığı ortamdan şikayet ediyordu Ali ev kiraladı ve döşedi. Ganimet’e “Ayrı ev istiyordun, al sana ev.” Dedi. Ganimet evi çok beğendi ama bunu İlyas’a nasıl anlatacaktı? Ali izahı da hazırlamıştı. Ganimet, İlyas’a babası Mustafa’nın ev tuttuğunu ve döşediğini, bundan sonra masraflarını de babasının karşılayacağını söyledi. Ailesi ve karısı arasında kalmaktan bıkan İlyas bu teklifi kabul etti. İlyas ile Ganimet ayrı eve çıktılar. Ganimet’in ve Ali’nin istediği olmuştu. Artık İlyas görevde iken Ali rahatça Ganimet ile buluşabiliyordu. Ganimet’e sulananlar da artık Ganimet’in, Ali’nin metresi olduğunu bilerek bu emellerinden vaz geçtiler. Bütün kasaba bunu biliyordu. İlyas bir şeylerden şüpheleniyor ama çözemiyordu. Kayın babası bakkal Mustafa’ya bunu sormayı da kendine yediremiyordu. Ganimet bir süre sonra hamile kaldı ve nur topu gibi bir kız çocuğu doğurdu. İlyas kızına annesinin adını koymak istedi ve kızın adı Meryem oldu. Dünya İlyas için kabus olmaya başlamıştı. Devamlı olarak kulağına duymak istemediği dedikodular geliyordu. Karısının doğurduğu bebeğin bile kendinden olduğundan emin değildi. Annesi Meryem ve kız kardeşleri mahallede ve okulda yayılan dedikodularla aşağılanıyorlardı. Meryem bebeğin babası kimdi? İlyas içine düştüğü durumun parasızlılık yüzünden olduğunu biliyordu.. Paraya ulaşmanın, mutluluğun ve gücün kapısını açtığının farkına varmıştı... Çaresizdi, tren istasyonunda basit bir hareket memuru idi. Aldığı maaşla bu engeli aşamazdı. Bir taraftan kardeşleri ve annesinin giderleri, diğer taraftan karısının bitmek bilmeyen istekleri..Aldığı maaşla bunu karşılayamamanın imkansızlığı içinde çare aradı. Her türlü şans oyunu oynamaya başladı. Piyango, sayısal denedi ama fayda etmedi.Bir televizyon kanalında yayınlanan “Milyoner” adlı yarışmayı gördü. Bu yarışma bir bilgi yarışması idi. On soru soruluyordu. On soruyu bilen yarışmacı bir milyon kazanıyordu. Dokuzuncu soruyu ya da onuncu soruyu bilemeyen yarışmacı eleniyordu. Yani hiç para kazanamıyordu. İlyas kaderini değiştirmek amacı ile bu yarışmaya katılmak kararı verdi. Katılmak için başvurdu, sonra mesai saatlerinden arta kalan zamanlarda eve kapanıp kitap kurdu oldu.
..
Halif o love aşk lav
Lav oğul ok el hel av
Hal ev halif ok hane
Hem de o elif alav
Aşk li ve s-ev i veli
Bir tek aşk halif eli
..
min ne keyf u ne xweş hale
min ne bext u ne iğbale
derd gelelek bu sal u sale
ma ev derde çi ji min dıxwaze
dilém birin karém girin
derdé eşqé derdek şérin
..
Dışarda kalmanın çıldırtan
boğuntusu, eve dönüşün fikridir.
Bizi böyle bıraktın, rahat değiliz,
özlem, sıkıntı ve kaygı kendini
dayatan, boşlukta bir ev kurulsa
da girsek içine, çocuklar ve biz
tekinliğin keyfini sürsek, bu kadar
..
Asırlık bir ev gördüm, seyre daldım,
Gökyüzünün mavilikleri düşmüş camlarına,
Bir çocuk gülümser pencerenin arkasından,
Saçları mısır püskülü, gözleri mavi.
Evin ihtiyarlığına inat, filizlenmiş yeni bir hayat
Kim bilir kaç ömür tüketmiştir bu asırlık ev
..
İnsanlara sizi üzmesine fırsat veren kapıları açıp sonrada onlara kızmayın... Dışarıda fırtına var siz pencereyi sonuna kadar açıyorsunuz, içeriye bir sürü çöp ve yağmur giriyor sonra da neden ev kirlendi diye yağmura ve rüzgara kızıyorsunuz. Oysa pencereyi açan ve buna izin veren sizdiniz...
..
sevdiğim her canlı uzağıma düşüyor.yine de beni üzen,hırpalayan,yoran,özlemeye tutsak-sevgiye aç bırakan,ağlatan,güldüren,içimdeki burukluklarının gebeliklerine ev sahipliği yapan herkese teşekkürü taa derinlerimden bir borç biliyorum.bilerek yahut bilmeden,hiç önemi yok. nihayetinde hasret ve gözyaşıyla besliyorum göğüs kafesimdeki hüzün kuşlarını ve yine onların kanatlarından bir tüydür her kalemim, her kelamım...
..
Otuz yıl önce Van a yeni gittiğim günlerde, mahallenin çocukları bir köpek yavrusu bulmuşlar, pis bir çukura atmışlar.
Yavruyu aldım bir güzel yıkadım ve bizim köpeğimiz oldu. Çoban köpeğiymiş. haftada iki defa şampuanla severek
yıkıyordum. yıkarken sevme sesini duyan ev sahibem;
'çocukları da doğmadı kimi seviyor' deyip yanıma geldi. Şampuanı, havluyu görünce şaşırdı. Bari ben desenin
köpeğin olayım dedi, zira oralarda şafi inancına göre kedi, köpek günahmış aptesleri bozulurmuş.
İyi bakım sayesinde köpeğim çok çabuk büyüdü
Serpildi, terbiyeli bir hayvan oldu. Eşim eve geldiğinde terliklerini ve gazetesini getirirdi.
..
Ev helbest ji bo biranîna nivîskarê kurd û hêja Mehmed Uzun re hatiye nivîsin.
..
Yaşam – Ev..
Ev Yaşamı –Yaşam Evi.
Yaşamım Ev –Evim Yaşam.
Evin –Yaşamı, Yaşamın –Evi;
Yaşam –Evim, Ev –Yaşamım.
Evdeki Yaşam –Yaşamdaki Ev,
Yaşamımın –Evi, Evimin –Yaşamı,
..
Şimdi anlıyordu'ki mavi gözlü dev
Dev gibi sevgilere mezar bile olamaz
Bahçesinde ebruli hanımeli açan ev...
Üstad gözlerim mavi değil senin gibi dev'de değilim üstelik...
Kara gözlü buğday tenli kendi küçük yüreği küçük sevdası büyük bir adamım
Üstad dev gibi sevgilere mezar bile olamayan bahçesinde ebruli hanımeli açan ev
Dev gibi bir sevda taşıyan küçücük yüreğe mezar olurmu? olurmu üstad
..
GEÇİM SIKINTISI İÇİNDEKİ KÖYLÜLER; EV NASIL İDARE EDİLİR, AFRİKA ADINA: PAYLAŞIVERSİN! .
En Az Asgari Ücretle; UCU UCUNA EV EKONOMİSİ YAPAN; DOST YÜREKLER Bilgeliği AFRİKA’YA! .
Helal Lokma Kazanç İçin; TER DÖKEN AZİMLİ KÖYLÜ EMEĞİ PATATES; AFRİKA ADINA OLUVERSİN! .
İHTİYAÇ FAZLASINDAN DOLAYI; SUYU SIKILAN NARLARIMIZ: SOFRA TADI İÇİN, AFRİKA AÇLIĞINA! .
İHTİYAÇ FAZLASI NE VAR İSE; İSRAFI DA ÖNLEYEREK AZİM ile: CANIMIZLA AFRİKAYA KURBAN! .
..
bir ev var ırmağın karşısında
etrafa mis gibi kokular saçar
dostluğa verilen harcıyla
her yanında sadakat çiçekleri açar
bir ev var ırmağın karşısında
yeşil kokar solurken nefesi
..
Göz bebeklerimde titriyor şimdi bu şehir. Aynadaki bütün umutları, bütün sevinçleri ve bütün hayal kırıklıklarıyla süzülmeyi bekliyor yanaklarımdan... Cadde cadde, sokak sokak, ev ev çığlıklar yükseliyor bu şehirden... Bu bir ağıt senfonisiydi, orkestrası kandan ve çamurdandı…
Hayallerin sustuğu şehirde sevmiştim seni. En sevindiğim yol kaybedişimdi bu kayboluş. Sağ cebimdeki tebessümü, şehirlerden topladığım çocukluğumu bırakıvermiştim başucuna... Hayaller susarken bu şehirde, tebessüm olmak istemiştim yüzünde, verebileceğim tek hediyemdi.
Bir kış gecesi kaybetmiştim seni. Acı bir gözyaşı depreminin enkazıydı ellerimi bırakışın. Papatyaları susturarak, kardelenleri çiğneyerek, son misketi de usulca bırakarak avuçlarıma, hayat kapısını çekip ardından, bu şehri göz bebeklerime gömüp kayboluşumda kayboluşumdu gidişin.
..
Bakıyorum her eve birileri girip çıkar
Bir ev var ki, ne biri girer ne biri çıkar
Akşam olur hep evlerin ışıkları yanar
Bir ev var ki, ne ışığı yanar ne perdesi oynar
Sabah olur evlerin perdeleri pencereleri açılır
Bir ev var ki ne perdesi, ne penceresi açılır
Kış gelir her evin bacası tüter
..