ALİ LİDAR EV ŞİİRLERİ

ALİ LİDAR EV ŞİİRLERİ

Ali Lidar

68.
Kendime benzeyen insanlardan oldum olası nefret ettim. İnsanların genelini sevmiyor olmakla birlikte aklıma geldiklerinde suratımı buruşturmama neden olanlar, bir şekilde kendime benzettiğim insanlardır. O yüzden nerede asık suratlı, her şeye muhalif görünen, küstah ve ukala biriyle karşılaşsam hemen gardımı alıp tırnaklarımı çıkarmaya başlarım. Kendime bile tahammül edemezken bir benzerimle yakınlık kurma fikri bile oldum olası ürpertir beni. Ama gel gör ki farklı olduğunu düşündüğüm için sığındığım insanların zaman içinde ufak ufak bana benzemeye başladıklarını görmek içimde onulmaz Promotheus yaraları çıkmasına neden oldu hep. Mesela hiçbir ortak noktamız olmadığından ve sürekli kavga ettiğimizden büyük bir keyif alarak aynı evde yaşadığım ev arkadaşımla birkaç yıl sonra daha az kavga etmeye başladık. Sonra hiç adeti olmamasına rağmen kitap okumaya yeltendi. Son zamanlarda eskiden tiksindiği, ev süpürmek, bulaşık yıkamak gibi işleri de neredeyse tebessümle yaptığını görünce ipler koptu bende ve evden ayrıldım. Sanıyorum eski sevgililerimle olan şey de aşağı yukarı aynı. Başta bizi birbirimize çeken zıtlıklar zamanla törpüleniyor. İki taraftan birinin kişiliği baskın olmaya başlıyor ve diğerini kendine doğru çekiyor. Ve yavaş yavaş zayıf olan kuvvetli olanın huylarını edinip ona benziyor farkında olmadan. Fark edildiği anda da bulantı başlamış oluyor. Sonrası da malum zaten..
..

Devamını Oku
Ali Lidar

173.
Tanrı’nın ev sahipliği yaptığı büyük bir çıldırma partisinin zorunlu davetlileriyiz hepimiz. En akıllı halimizle partiye katılıp (doğup) yavaş yavaş deliriyoruz. Her geçen an biraz daha deliriyoruz. Birbirimizi delirtiyoruz. Selam verdiğimiz her insan deliliğimizin harcına biraz daha çimento katıyor. Partinin (ömrümüzün) sonuna doğru sadece iki şey kalıyor elimizde. Sıkıntı ve delilik..
..

Devamını Oku
Ali Lidar

Şehir bugün elli yıldır kimsenin uğramadığı bir ev kadar griydi. Aksi gibi evden çıkarken farkında olmadan gri t-shirt giymişim. Sabah aynada baktığım yüzüm de gri. İçim oldum olası gri zaten. Gerizekalı gökyüzü de şu aralar inadına hep gri. Bazılarına sevimli gelen beni ise nedensizce tedirgin eden sonbahar rengi. Geçmişin rengidir gri, hatırlandıkça can yakan kötü anıların arka planında hep o vardır. Ruhumuz ve hafızamız da gri fon üzerine yerleştirilmiştir. İçilen sigaranın külü, çürüyen yaprak, kurumuş ağaç dalı, mutsuz insan yüzü, kirli gökyüzü.. Gözlerimi kapattığım zaman bile karşıma çıkan renk sanıldığı gibi siyah değil, gri. Ve ölümü en çok hatırlatan renk. Siyah matem işaretidir ama yaşayanlar için, ölenin arkasından siyahlara bürünenler siyahlar içinde yaşamaya devam ederler, yaşayan canlı bir renktir siyah. Ölünün ise, yakılırsa dönüşeceği kül gri, gömülürse üzerinde çürüyecek kefen gri. Evet evet bu renk yanlışlıkla yaratılmış olmalı. Ya da bizleri cezalandırmak için. Değiştirilmesini talep ediyorum yerine başka renk koyulsun tanrı tarafından. Ben de karşılığında oruç falan tutarım, bilemedim şimdi..
..

Devamını Oku
Ali Lidar

258.
Sıkıntı.. Büyük.. Dağılmıyor ne yapsam. Tuhafım.. Tırnakla et arasındaki pislik gibiyim, gönülsüzce verilen selam gibi, tam namaza duracakken bozulan abdest gibi. Nesli tükenme riski bulunmadığı için kimselerin aklına gelmeyen özelliksiz bir hayvan gibiyim, çarşı iznine askeri kıyafetlerle çıkan vasıfsız er gibi, cari açık gibi, ısınan küre, patlak ampül, yarılmış teker, kokmuş et.. Cami avlusu yerine musalla taşına bırakılmış yatalak bir ihtiyar gibiyim, ingilizce sınavında mal mal etrafa bakınan onikinci sınıf öğrencisi gibi, bozuk küçük ev aleti gibi, kabı yırtık üçüncü sınıf cinayet romanı gibi, Denizaltı'daki sineklik gibi, Afrika'da Ufo, Kuzey Kutbu'nda derin dondurucu gibi.. Ağartmayan dandik çamaşır suyu gibi, onuncu kez kullanılmış yağ gibi...
..

Devamını Oku
Ali Lidar

Bu yağmur bu saatte nasıl davetkar
Sızdıkça camdan ev önündeki kaldırıma
Uyunur mu hiç?
Bu senin uzaktan güzelliğin
Ev içleri gibi darlayan içimi
Senin de camından süzülüyor mu diye
Kalkıp geleyim diyorum
İlk ayakkabıyla evinin önüne
Ama bende bu talih varken
Yarı yolda yağmur kesilir
..

Devamını Oku
Ali Lidar

115.

Mangaldaki köze gömülüp çıkartılan patlıcan bir poşete koyulup hava almayacak şekilde iki dakika kadar bekletilirse kolayca soyulur. Binboa Satsuma ılık Red Bull'la içildiğinde bir halta yaramaz. Krematoryumların tabanları fayanslarla döşeliymiş temiz görünsünler diye. Nabokov ve Soljenstin ve Grossman ve Pasternak'ın ortak noktaları nedir bilir misiniz? Bilmiyor musunuz? Ben biliyorum. Başka.. Başka bir sürü şey daha biliyorum. Hayatımı bilinebilecek her şeyi bilmeye adadım ben. Olur da günün birinde birileri bana bir şey sorar ben de pat diye cevap verir böylece bir işe yaramış olurum umuduyla ilaç prospektüslerine,nizamiye talimatnamelerine, buruşturulup fırlatılmış gazete kağıtlarına, ev aletleri kullanma kılavuzlarına, solaryum broşürlerine, el ilanlarına, duvar yazılarına, romanlara, ansiklopedilere, biyografilere, masal kitaplarına, gezi kitaplarına, yemek kitaplarına iştahla saldırdım.. Amazonlardaki bitki örtüsünden ve 17. yy. saray mutfağından ve Gütenberg'in bastığı ilk on kitaptan ve Rugby'nin kaç kişiyle oynandığından haberdarım. Kısıtlı malzemeyle nasıl bomba yapılır, çivi ne zamandan beri kullanılmaya başlamıştır, Buckhingam sarayının kaç odası vardır sorun hemen cevap verebilirim. Evet evet her boku bilen adam diye bir şey varsa işte o benim.. Ama tüm bunlarla uğraşırken bir şeye zaman bulamadım. İnsanlarla nasıl anlaşılır, insanlar birbirlerini nasıl idare edebilirler bir türlü öğrenemedim. Bildiklerim beni potansiyel bir bilgi yarışması telefon jokeri haline getirdi. Oysa ben bilinmeyen sorularda akla gelen adam olmak yerine okeye dördüncü olarak çağrılan adam olmayı ya da rakı masasına muhabbet için çağrılmayı isterdim. İnsanları çok ihmal ettim. Neyse ya şımarmayın sevgili insanlar olan olmuş bundan sonra hibir şey değişmez elbette. Bunu sonuna kadar okuduysanız eğer süratle unutun, çünkü yarın bana bu yazdıklarımdan bahsedip yaklaşmaya çalışan olursa aranızda sopayla kovalayabilirim. Şimdi sessizce dağılın..
..

Devamını Oku
Ali Lidar

266.
Michel Foucault, “Neden her kişi kendi hayatını bir sanat yapıtına dönüştürmesin? Neden şu ev ya da lamba bir sanat yapıtı olsun da benim hayatım olmasın? ” diye sorar bir yerlerde. İyi ya da kötü yaşam değildir tabi kastettiği. Rezil bir yaşam da sürseniz bunu bir sanat eseri haline getirebilirsiniz, yeter ki rezilliğiniz size has, sadece sizin becerebileceğiniz türden bir rezillik olsun.

Aynı Michel Foucault,”Bugünlerde amacımız ne olduğumuzu keşfetmek değil, ne olmuş isek onu reddetmek olmalı.” diyerek de reddin ve inkarın (buradaki inkar düz inkar değil tabi, bir tür ontolojik inkar) insanın asıl gerçeği kavrayabilmek için tek seçeneği olduğunu söyler.

Ve yine sevgili Michel Foucault, “Bir yerde herkes birbirine benziyorsa; orada kimse yok demektir.” şeklindeki muazzam tespitiyle hepimizin ağzına sıçar ve gülümseyerek çekilir. Kurban olduğumun keli, sağ olsaydın da ikişer duble rakı içseydik seninle, beni bir tek sen anlardın be Foucault…
..

Devamını Oku
Ali Lidar

254.
Ara sıra herkesten kaçıp gittiğim köhne bir meyhane var. Adı Halit Baba. Orada yetmişli yaşlarda bir amcayla tanışmıştım. Tam otuz yıldır hiç ara vermeden her akşam içiyormuş. Öncesindeyse ağzına bile sürmemiş hiç. Laf lafı açtı sordum, amca ne oldu da içmeye başladın diye. Tam otuz yıl önce karısı bunu bırakıp başka bir adamla kaçmış. Amca da o gün bir ufak rakı alıp içmeye başlamış, sonra da hiç bırakmamış. Çok mu seviyordun amca dedim. Yok be evlat dedi, siktir olup gitmiş kadının nesini seveceğim. Ee dedim o zaman, niye böyle oldu? Çok alışmıştım evlat dedi, öyle gidiverince o ev bomboş kaldı..
Gerisini getirmedi amca, ama ben tahmin ettim. Amca o kadar alışmıştı ki alışmış olmaya, birdenbire yapayalnız kalınca ne yapacağını bilememiş muhtemelen. Ve yeni bir insana alışıp tekrar aynı şeyi yaşamaktan da korktuğu için başka bir alışkanlık yaratmış kendine. Kendisini hiç terk etmeyecek bir alışkanlık. En azından parası olduğu sürece kendisini hiç terk etmeyecek bir alışkanlık..
..

Devamını Oku
Ali Lidar

221.
Yirmi yıl önce dünyayı değiştirebileceğimi zannederdim. On yıl önce dünyanın buna değmeyeceğine, çevremi ve kendimi değiştirmemin yeterli olacağına inandım. Bir kaç yıl önce de iyice hedef küçültüp, sadece kendimi değiştirebilmek için harcamaya başladım bütün enerjimi..
Şimdi ise çoraplarımı değiştirmeye bile üşeniyorum. Bok yesin her şey değişir diyen filozof. Ne dünya, ne insanlar, ne çekilen acılar değişiyor. Sadece rüya görüyor ve umutsuzca uyanacağımız anı bekliyoruz..
Bir meyhane sandalyesi ya da onkoloji kliniği ya da rahat ev yatağı, ne fark eder? O kadar uzak ki aslında herkes herkese, yan yana olsak bile dokunamıyoruz birbirimize..
..

Devamını Oku