AHMET KEMAL EV ŞİİRLERİ

AHMET KEMAL EV ŞİİRLERİ

Ahmet Kemal

MAYIS AYININ BİZE ANLATTIKLARI 1

1 MAYIS İŞÇİ BAYRAMI

Mayıs ayı oldukça renkli bir ay. Önce 1 Mayıs işçi bayramı. Bu bayram kapitalizmin alabildiğine ezdiği işçiyi bir günle mutlu etme hayalinden biri. Boş bir hayal aslında. Su yerine serap. Gerçek yerine aldanış.
İşçinin hakkını vermeyen, onu alabildiğine ezmek için bütün imkanları kullanan kapitalizm onun ağzına bir parmak bal sürüyor. İşçinin hakkını vermek yerine onu sahte bir emzikle avutmanın adı.
365 gün ensesinde boza pişirdiğimiz işçi bir gün bayram etse ne olur. Kapitalizmin ağa babaları bunu onlara çok mu görecek ne dersiniz? Her gün kapının önüne konulmak tehlikesiyle karşı stres içinde yaşayan işçi bir gün stres atsa ne olur. Kıyamet mi kopar, dünya mı batar? Ama gel gör ki bu bayram daha çok kötü niyetlilerin kirli emelleri için bir fırsat mı bağışlıyor? Geçmişteki feci olayları hatırlayınca her 1 Mayıs’ta yeniden tekrarlanacağını düşünerek moral bozukluğu yaşamak bu bayrama tuz biber ekiyorsa da olsun. Bayramımız bayram olsun.
Ne olursunuz gelin yılda bir gün bayram yaptıracağımız bu ülkenin en cefakar kesimine onların çalışma şartlarını iyileştirerek, onlara iş güvencesi vererek her zaman bayram yapalım. Dahası Avrupa standartlarını ülkemize getirerek insan haklarını herkes için geçerli kılalım. Onların kölelik ücretlerini değiştirmeli, çalışma şartlarını iyileştirmeli, işçileri mutlu bireyler haline getirmeli değil miyiz?
Mutlu toplum mutlu bireylerden meydana gelmez mi?
Sora neden işçi bayramı var da memur bayramı yok. Tabi onu hallettik. İşçi, bayramına çalışan bayramı dedik. Çalışan kelimesi hem işçiyi, hem memuru kapsıyor. Ülkede işçi ve memur dışında kimse yok mu? Var. İşsizler, genç, çocuklar ve ev kadınları. Onlara da bayram lazım değil mi? çocuklara 23 Nisan, gençlere 19 Mayıs’ı bayram yaptık, ama ev kadınları ve işsizlerin bayramı yok. İşsizlere bayram yerine iş verelim bu onlara bayram olacaktır. Ev kadınlarına ne yapacağız. Ev kadınları bayramı mı ilan edeceğiz? Hadi bakalım aklı evveller bir düşünün. Kalın sağlıcakla. Daha nice bayramlara…
..

Devamını Oku
Ahmet Kemal

KADIN VE ERKEK

Kadın evde dur durak bilmeden problem çıkarmakta. Çocukları evdeyken başka, yokken başka tavırlar sergilemekte. Bu birbirine zıt iki davranış ve karakteri bir kişilikte nasıl barındırabilmekte kocası buna şaşırmakta. Onun bu yanardöner hali kocasını iyice aptallaştırmakta ne yapacağını karısına her iki durumda da nasıl davranacağını bilememektedir.
Erkek işinde gücünde, kadın ondan ev işlerine katkı beklemekte, ev kadını olduğu halde feminizmde tavan yapmakta, çalışan kadınlar gibi ev işlerini bölüşmeye çalışmaktadır. Yorgun kocayı daha da yoracak teklifler getirmekte, kendini çalışan kadınlardan daha mağdur göstermektedir.
Kocası bu konuyu gündeme getirmek istese: ’Aklın neredeydi çalışan kadın alsaydın, ben erkek olsaydım çalışan kadın alırdım.’ diye kocasıyla alay etmekte, alay ettiğini belli de etmemekte hiç bozuntuya vermemektedir.
Bütün gün televizyon karşısında yemek programları ve bir sürü dizi izler, sağlık programlarına özenir, feminist fikirlerini geliştirir. Kocası gelince ona bilediği diliyle eziyet eder. Kocası geldikten sonra evde tv hakimiyeti savaşı verir onunla.
İş cinselliğe gelince her akşam bir hastalık uydurur. Hastalıklar nöbette beklemekte, her akşam birini gündeme getirmekte, öyle sahici bir rol yapmaktadır ki kocası bile inanmak zorunda kalır. Hoş inanmasa ne yapacak. Emeline zorla ulaşamaz ya. Sonra erkeğin dışarda arayışları başlar.
Kadın günün birinde kızına gider. Birkaç akşam kalır. Koca evde yalnızdır. Telefonla hatırını sorar. Kocasına onu özleyip özlemediğini sorar. Koca kafasını dinlemiştir. Kocası cevap veremez. Israr edince gerçekleri söyler adam gayrı ihtiyari. Sonra kadın evine döner. Kocasını öpmek ister. Ağzı kokmaktadır.
Kadın güzelleşmeyi bilmekte, kocasını hiçbir yönden mutlu edememektedir. Hiç farkında değildir. Çünkü o hayata hep feminist pencereden bakmaktadır. Çocuğunu da kendisi gibi yetiştirmiştir. Boynuz kulağı geçer. O da tam bir erkek düşmanıdır. Erkeği değil kendini mutlu etme, bencil hesapların peşinde koşmaktadır. Kendi mutluluğunun kocasının mutluluğundan geçtiğini bilmemektedir.
..

Devamını Oku
Ahmet Kemal

Nostaljik Bir Gezi

Yıllar önce gittiğim bu yerler bir daha gitmek nasip olmuştu. Fındık toplamak için gittiğim bu aileye kız vermiştim. Düğünde karşılaştığım Yaşlı Nine ölmüştü. Bu ninenin evinde kalmış, onun yemeklerini yemiştik.
Ani bir ölüm haberi biz yıllar önce gittiğin 10, 15 gün kaldığım, havasını soluyup ekmeğini yediğim yerlere gitmek zorunda kalmıştım. Sularında yüzdüğüm melen üzerine baraj yapılıyordu. Ama bu matem gününde sıla özlemi yapma imkanım yoktu. Gözüm hiçbir şey görmüyordu. Ninenin erdemli hayatını öğreniyordum. Bu beni büyülemişti.
Daha sonra yeniden gelecektik. Abimle dünür sözleşmişlerdi abim bu yerleri baraj suları altında kalmadan görmek istiyordu. Yıllar önce gittiğim bu yerlerle ilgili anılar zihnimde canlandı:
‘’Lise sıralarında öğrenciydik. Yılsonu tatili fındık toplama teklifi geldi komşumuzdan. Tabi kabul ettik. Üçkardeş ve mahallemizden birkaç kişiyle Adapazarı dolmuşuna bindik. Yolda tekeri patladı. Bekledik, şoför değiştirdi lastiği. Yola koyulduk.
Adapazarı’na gelmiştik. Oradan Karasu garajına yürüdük. İlçeye kalkan tek otobüsü beklemek zorundaydık. Gecikerek geldi. Hava sıcaktı, ama biz sabrediyorduk. Sonuçta işçiydik, çalışarak para kazanacaktık.
Araba geldi bindik, yola koyulduk. Şose yolda eski otobüs yaylana, yaylana gidiyordu. Yemeden içmeden gidiyorduk. Neden sonra Karasu’ya vardık. Oradan başka bir arabaya aktarıldık. Bu kez taşlı yollardan Ortaköy’e ilerliyoruz. Bin bir zahmetle her tarafımız haşat olmuş bir şekilde, yoğun argın köye varmıştık.
Akşam yemeğini yediğimiz evde yatmaya koyulacaktık. Ev tahtadan yapılmıştı. Tuvaleti çok garipsemiştim. Atıklar eğri duran bir tahtanın üstünden kayarak aşağıya düşüyordu. Yorgunluktan yattığımız yeri tanıyamamıştık. Sabah erken bizi kaldırdılar. Çorbamızı içtikten sonra yola koyulduk.Traktöre binerek fındık tarlasına varmıştık. Öğlene de dek çalıştık çok zor gelmişti.’’
Sabah yola çıktık. Büyük Abim de bizimle beraberdi. Yolda bir lokantaya girip karnımızı doyurduk. Abim yemeğini fazla bulmuştu. Ben o fazlalığı yedim; ama keşke yemez olsaydım. Yola koyulduk ama benim midem rahatsız olmuştu. Her tarafı inceliyorduk ama ben hiç rahat değildim. Bu özlemli gezi bana zehir olmuştu.
..

Devamını Oku
Ahmet Kemal

HAYATIMIN GİZEMLİ ANLARI


7


Validemin 5.erkek çocuğuyum. Validem 4. erkek çocuğundan sonra kız çocuk istemiş ama bu kez de amaçlarına ulaşamamışlardı. Ama yakışıklı olduğum için bir nebze olsun ferahlamışlar, bana çocukken ölen büyük abimlerden birinin ismini vermişlerdi.
Ben aslında onun yerine yaşayacaktım. Benden önce ölen çocuk sayış bir değil ikiydi. Birinin adı Adem’di öbürünün adı bana verilen addı; yani İsmail. Ben onun yerine yaşayacaktım. Bebeklerden birini mamasını çok kuru yaptığı için yemek yerken öldüren annem bunu cahilliğine veriyordu.
Benim doğumum önemli olaylara sebebiyet vermişti. Anne karnında kente göçmüş, dayımın evinde misafirken dünyaya gözlerimi açmıştım. Babam kadrolu işe girmişti. Ardından ev yapma girişimin başlatmış, önce dedemin ahırının üstüne ufak bir ev yapmış, sonra da halamla sırt sırta bitişik iki katlı evini tamamlamıştı.
Küçük ahşap ev nohut oda bakla sofadan ibaretti. Kışın küçük bir odaya tıkışır, yazın bakla sofada otururduk. Beslenme yetersizliğinden verem olmuş, doktor en kıymetli yiyeceğinizden buna yedirin de gözünüz arkada kalmasın demiş. Babam da çok sevdiği ve yalnızca kendi yediği bal ve yağ karışımından bana yedirmiş, beni bilerek ya da bilmeyerek hayata döndürmüştü.
..

Devamını Oku
Ahmet Kemal

KADININ FENDİ

Kadının fendi erkeği yendi diyorlar bu doğru. Batılı bir yazar: ‘Bu kadınlar bizi nasıl burnumuzdan tutup çekiyorlar anlamıyorum’ diyordu. Evet, kadınların fendi hep erkekleri yeniyor.
Adem (as.) ı bile şeytan doğrudan ayartamadı da Havva anamızı kullanmadı mı? Şeytanı lain olan İblisin kandıramadığı Adem’i Havva anamız nasıl kandırdı da cennetten çıkış macerası başladı. O gün bu gün kadınlar kandırıyor bizi.
Kabil de kadın yüzünden isyan etmedi mi babasına ve kardeşi Habil’i bu yüzden öldürüp kardeş katili olmadı mı? Bu yüzden kıyamete dek işlenecek tüm öldürümlere ortak olmayacak mı? Bu ilk kıtal ile kıtal çığırını açan kötü kişi olmadı mı?
Günümüzde bakıyoruz erkekler artık kadınların kölesi olmuş durumda. Dün de öyle değil miydi? Evet, öyleydi, ancak bu günkü farklı. Bu gün erkekler kadınların burnu halkalı bir kölesi olmuş durumdalar. Onların emrinden çıkmadıkları gibi, onların esiri hatta eseri durumundalar. Bu yolda kimlik ve kişiliklerini de kaybettiler.
Tarım toplumunda geçici bir zaman için de olsa hakimiyeti ele geçirdi erkekler. Bu dönemde tarımsal üretimin işçi ihtiyacı nedeniyle çok evliliklere yelken açtılar ve evde hakimiyetlerini açıkça ilan ettiler ve uzun süre bu hakimiyetlerini sürdürdüler. Erkeğin fendi kadını yenmişti.
Ancak tarım toplumu sanayi toplumuna yerini aktarınca kadınlar iş hayatından çekildi ev işleriyle yetinir oldu. Tarım toplumunun çok çocuklu yapısı yerini az çocuklu yapıya terk etti bu da kadınların işini kolaylaştırdı. Pederşahi aile yapısını da terk edip çekirdek aileye dönünce kadın iyice boş kaldı. Boş kalan kadın topluluğu hemcinsleriyle toplanmaya, sohbet ve muhabbeti artırmaya, bu arada erkekleri nasıl boyundurukları altına alacaklarına dair fikir alışverişlerinde bulunmaya başladılar. Akıllarını ve güçlerini birleştirdiler. Bu güç birliği erkek egemenliğini yıktı, yerine kadın egemenliğini kurdu ve güçlendirdi. İşte yine kadının fendi erkeği yendi.
Ancak tüketim toplumu sömürgen kapitalizm kadınları iş hayatına kattı. İş hayatına katılan kadın ev işlerini de erkeğe devredemedi, ezildikçe ezildi. Erkeğin fendi kadını yenmişti.
Ama bu da çok sürmemişti. Şimdi kadın ev işlerini de hayat müşterektir düsturuyla erkeğe devretmeye başladı. Bakalım şimdi ne olacak. Herhalde kadının fendi yine erkeği yenecek. Sonunda kadınlar kazanacak anlaşılan. Her zaman da öyle olmadı mı?
..

Devamını Oku
Ahmet Kemal

6 Temmuz 2007
Halam evde misafirim. Aziz misafir gelmiş. Evime esenlik doldu. O bize dedemin emaneti. Mazlum insan garip insan. Bir melaike. Ahmet efendinin kızı o. Mahallesinde hatta şehrinde üstün ahlakıyla parmakla gösterilen insan. Evliya denince akla gelen O.Onu sevmeyen bir kişi çıktı. Hac yolunda yavaş hareketinden dolayı ona düşman olan bir hacı varmış dediler.' Hah işte dedim bu onun münafık olmadığının işareti'. O Hacı ‘nın demek ki görünmüş koynundaki Haç'ı.
İçim içime sığmıyor. O benim ikinci annem. Çocukken beni evlat almak istemiş. Hatırımda bir bayram öncesi evde bir tek bana bayramlık alınmış 2 yaşında mıyım üç yaşında mıyım, bilmiyorum. Yeni ayakkabılar. Onları koynuma saklıyor onlarla yatıyorum. Annem razı mı değil mi bilmiyorum. Babam bu işe gönüllü. Beni de teşvik ediyorlar. Orda el üstünde tutulacaksın. Yediğin önünde yemediğin arkanda olacak. Hep yeni elbiseler giyeceksin evin tek çocuğu olacaksın. Olmuyor. Kayınpeder istemiyor. Mal başkasının eline geçecek diye. Sevinsem mi üzülsem mi bilemiyorum. O dosya bir daha açılmamak üzere kapanıyor. Ama ben biraz büyüdükten sonra halamın sevgi çemberine giriyorum. Her hafta bir gün evlerindeyim. Sıcak ev sohbet muhabbette çabası. Bu hal uzun süre devam edecektir. Ve yıllar sonra benin yerime alınan evlatlık eniştemin kız yeğeni… Onun büyümesi ile aileyle aramız açılıyor ben onlara kırılıyorum uzun yıllar o eve bir daha gitmiyorum. Eniştemin başından kaza geçiyor haberim olmuyor benim gurbet yıllarıma denk düşlüyor. Parti tercihinden dolayı ayrılır katmerleşiyor. Önce Özal sonra Erdoğan faktörü bu ayrılığı körükleyen unsur oluyor. O hep Erbakancı kalıyor. Evlatlıkları onları terk ediyor. Onu nüfuslarından çıkarıyorlar. Köye taşınıyorlar. Orada küçük bir ev yaptırıyorlar. Ve ani ölüm bu yalnız karı kocayı birbirinden de ayırıyor.
Küs değildik ama serin gitti aramız. Bir türlü eski samimiyeti bulamadık. Yıllar geçti o parti militanlığında ilerledi biz eğitim hayatında. Bir kaç kez ziyaret ettik onu bayramlarda ve en son hastalığında… Öldüğü günün akşamı evindeydik. Halam üzüntülü değildi. Anneme İsmail ne kadar yakışıklıymış dedi. Takım elbiseliydim okuldan gelmiştim. Kocasının kanla kirlettiği nevresimleri yıkıyordu elinde.
Yalnız yaşadı bir müddet. Sonra canına tak etti yalnızlık. Abisinin evinde kaldı biraz. Amcam ve hanımı bıktı ondan. D erken küçük amcamla kaldı biraz. Onlar da usandılar. Abim’e havale ettiler onu. Yengem de fazla tutmadı. Anneme havale etti. O da bir müddet sonra kıskandı onu. Yeğen baktı biraz birkaç ev daha dolaştı durdu. Yine annemle oturuyor şimdi. Ama annem yine onu kıskanıyor eziyet ediyor ona…
Şimdi arasıra ziyaret ediyorum onları altın kızlar diyorum onlara. Kızlar kızlar gelem mi, yanağızdan öpem mi? diyorum şarkı mırıldanarak. Gülüyor. El sallıyor camdan biz giderken…
Annem diyor ki senin geleceği günü sayıklıyor. İsmail’in gelmesine 1 gün kaldı, 2 gün kaldı, 3 gün kaldı. Haftanın yedi günü sayıklıyor seni. O zamanlar hafta sonunu onlarda geçiriyordum. Aradan bir hafta gelmediğim olurdu. Onu duyunca ara vermemeye çalıştım. Ama şimdi hafta sonlarını yunusa ayırdığım için gidip dönüyorum. Kalamıyorum. Bilmem üzülüyor mu? Daha bir duyum alamadım.
Bir zamanlar hayattan bıktığını anlıyordum şimdilerde pek şikayet etmiyor. Nasılsın? Diyorum. İyiyim diyor Allah’ şükür. O annemin zıttı. Anneme hatır sorsam hep şikayet eder. Hastayım der ardı ardına bin dert sıralardı.
..

Devamını Oku
Ahmet Kemal

Hayatım

Nerde doğmuşum ben. İzmit’in en köşe en tenha semtinde. Mehmet Ali Paşa Mahallesinde. Annem karnı burnunda- bu onun tabiridir-köyden yaya olarak gelmiş şehre. Dayımın evine yerleşmişler iki Abim ve Baba’mla birlikte.
Burası yeşilliklerle dolu yarı köy, yarı kent bir küçük semt. Ufak bir camisi var. Yollar yer yer çamur, ter yer çakıl taşlarıyla kaplı. Kentin tek ünlü caddesi baştanbaşa uzanan Bağdat Caddesi. Kentin iç ulaşımın sağlayan tek otobüs sahibi bizim sokakta otaran İdris Amca.
Babamın köyü Yuvacık. Oturdukları yer köyün dışında Arap oğulları Mahallesi. Dedem oradaki arazilerini kardeşine satarak çıkmış. Bu mahalleden bir arsa satın almış köydekinin onda belki yirmide biri kadar bir yer. Bir kısmına kendi ev kurmuş bir de ahır. Babam ondan sonra inmiş şehre. Ahırın üstünde ufak bir ev yapmış. Ben dayımın evinde doğmuşum o sıra. Babam orayı kendi elleriyle yapmış. Ben o evde bebekliğimi geçirmişim. Bu yüzden mi acaba hayvanları çok sevişim bilmem.
Ben doğduğumda babam hademe-i hayrat kadrosuna atanmış. Çocuk yardımı almak için nüfus kaydı olmayan benden iki yaş büyük abimle beni nüfusa ikiz olarak kaydettirmiş.
Kendimi aynı arazi üstünde halamla bitişik ahşap evde hatırlıyorum. Küçük odaları hiç kullanılmayan misafir odası ve salonda yattığımız yatağı içinde odun yakılan ocağı olan mutfağı tahayyül ediyorum.
Annem sokağımızın başındaki tek çeşmeden eve su taşıyarak leğende çamaşır yıkıyordu. Bahçede üçlü sacayağın altında yanan odunlarda istiyordu suyu, Arap sabunuyla bir güzel yuyardı elbiseleri.
Anne kucağında 6,7 km ötedeki tarlamıza giderdik. Annemle babam çapa yaparken beni mısırla fasulye ekilmiş tarlada bırakırdı. Bir müddet sonra ortaya çıkan yılandan korkudan bağırtıma yetişirlerdi.
Çocukluğumun geçtiği ev bu kentin varoşu sayılan bu mahaladeydi.Halamın evine bitişik 2 katlı evdi bu.Alt katta kiracılarımız vardı.Halamın evinin ve bizİm evimizİn girişleri ters istikametteydi. Halamı çok sevdiğim için bu uzaklıktan hiç hoşlanmıyordum.
..

Devamını Oku
Ahmet Kemal

FATMA HALAM YAHUT İKİNCİ ANNEM

Annemle Babam evlendiğinde henüz evlenmemiş bakire bir genç kızmış. Büyük Halam ailenin en büyük çocuğu. Sonra Babam, sonra O geliyor. Fatma, Fatikos diye takılıyorlar O’na. Ev işlerini O’na yaptırıyor Annesi. Annem iyi yemek yapamamasının bahanesi olarak ne kendi evinde ne de kaynanasının evinde kendisine yemek yaptırılmadığından dem vurur, kendisinin tarlaya ve inek peşine sürüldüğünü söylerdi.
Bir gün O’na ablasının evlendiği köyden bir görücü gelir. Annemin tabiriyle Damat’ın lakabı Sarı Uşak’tır. Bu olay bir anı şeklinde anlatılır ki hiç unutamam. Büyük Halamın kocası Ahmet Enişte ile beraber köye gelen sarışın köse delikanlı Mahmut’u gören Annem durumu Halama haber verir. Camdan işaret ederek: ’Bak senin Sarı Uşak geldi’ der. Halam Annem’ in bu sözüne tepki olarak onun düğün hediyesi olarak verdiği sahte inci kolyeyi koparak fırlatır ve ağlayarak kaçar.
Hepsi hepsi köy hayatından bildiğimiz budur. Daha sonra görücü usulüyle - doğrusunu söylemek gerekirse görmeden - evlendiği bu adamla 10 yıl hiç konuşmadı. Zorunlu ifadeler dışında tek kelime sohbet ve muhabbet etmediler, edemediler. Kocası marangozdu, o köyde kayınpederinin evinde hizmet ediyordu. Kayınpederinin geçimi çiftçilikleydi. O da doğal olarak onlara yardım ediyordu. Tarlada, bahçede, ahırda. Annesinin evinde mutfaktaydı oysa. Tarlada bahçede ve ahırda olan büyük abisinin karısı olan yengesiydi bu sefer.
Yıllar geçti ilçede bir inşaat yaptılar, binanın altını marangoz dükkânı olarak tanzim ettiler. Bir müddet köyden gelip gitti kocası Mahmut Usta. Sonra dükkânın arkasındaki küçük daireyi donattılar ve oraya taşındılar. Yıllar geçti, çocukları olmadı. Ne doktora gitmeyi akıl ettiler, ne kimde kusur diye merak ettiler. Tabii bazı dedikodular olmadı değil. Durumu kabullendiler. Kusurun kimde olduğunu merak etmediler. Etseler de bir şey fark etmezdi. O zamanlar Ülkede bu konuda tedavi bu kadar ilerlememişti. Hem o günlerde halkta Allah’a yönelik derin bir tevekkül vardı. Her şey Allah’tan bilinir, onun yarattığı kadere sonsuz bağlılıkla bağlanılır, sessizce boyun eğilirdi.
Yeni evlilerin aralarında konuşmamaları, sohbet etmemeleri de belki de bu olayın yarattığı bir sessizlikti. Yıllar yılları kovaladı. Artık ümitlerini kesmişlerdi, en son bir evlatlık almaya karar verdiler. Babam onlara beni vermeyi teklif etti. Onlar da razı oldular. Bana son bayramlıklarımı aldılar. Annem onca çocuğuna rağmen beni vermek istemiyordu. Ben de durumu anlamıştım, ama yapacak bir şey yoktu. Ben o ailenin tek çocuğu olacağım, her istediğim alınacak, her istediğimi yiyebilecek, her istediğimi giyebilecektim. Zaten haftada bir onlar dedemlere geliyorlardı. Dedemlere komşu olan Annemi ve kardeşlerimi görebilecektim.
Olmadı, olamadı; herhalde Annemin duaları kabul oldu. Halamın kayınpederi duruma razı olmamıştı, öbür oğlunun kızını evlatlık almalarını emretmiş, oğlu da sessiz, sedasız durumu kabul etmişti. Halamın sesi çıkmadı, çıkamadı, çıkamazdı, çıkması mümkün değildi. O zamanlar ataya saygı bu denli büyüktü. Halam o kıza baktı, büyüttü O’nu. Büyüyünce beni evlendirecekti onunla. Bir az büyüyünce Eniştem beni evde misafir görmek istemediğini belli etmişti Amcamın oğluyla ziyaretine gittiğimizde bir defasında. Ondan sonra ben bir daha tecrübe ettim O’nu. Tavır aynıydı. Tavır Amca oğluma değil, banaydı. Ben de bir daha O eve gitmedim. İkinci annem saydığım bu kadının evine haftada bir uğrayıp bir gece kaldığım halde artık küsmüştüm. Bu tavır bana çok ağır gelmişti. Bu şımarık kız önce benim yerime evlatlık olmuş, sonra benim bu evde yabancı ilan edilmeme sebep olmuştu.
Ben gereğini yaptım. Bu ikinci ev lüksümden vaz geçtim. İstenmediğim yerde yoktum. Yıllar süren ayrılığımız böyle başladı. Zaten abim onlara damat olmuş, bana göre benim yerimi almıştı. Bir kaç kez o evdeki sohbetlere katılmış, toplu patates kızarması ziyafetlerine rastlamıştım.
Abim, kayınpederi, babam ve ben. Abimin kayınpederi, eniştemizin eniştesiydi. Yani abim Eniştemin kız kardeşinin kızıyla evlenmişti. Yani Onlara benden daha yakın olmuştu. Yerimi O’na terk etmenin zamanı gelmişti. Öyle de oldu.
..

Devamını Oku
Ahmet Kemal

20 Haziran 13(Perşembe)
Yunus’lar sınava girdi. İbrahim Bey senin oğlun çok başarılıymış dedi. Türkçe öğretmeni söylemiş. Talha aynı başarıyı gösteremiyor. Neden acaba? Çocuğu suçlamak yanlış. Ailesi parçalanmanın eşiğinden döndü. Çocuk ne yapsın travmayı atlatmak kolay mı? Hele o yaşta.
Bahçede oturduk kursun girişinde. Püfür püfür esiyor. İhsan teyzemin oğlu. Oldukça da konuşkan. Muhabbeti sürükleyici. Yıllarca görmedik. Ona liseye giderken ders çalıştırmıştım. Şimdi torun torba sahibi olmuş. Zabıta emeklisi. Bir oğlu üniversitede okuyor Nevşehir’de. Bir oğlu lisede. En büyük çocuğu kız. Damadı antik kapı sorumlusu. Dünürü menzil sofisi. Ne mutlu ona. Tatile götürmedi diyor vakıf. Müdür onun yeğeni. Soracağım ona diyor.
İbrahim beye telefon ettim müsaitsen gel diye geldi. Biz o arada çocukların sınava gidişini izledik. Ahmet hoca onlarla gitti. Ben gidemedim oğlan istediği halde. Tansiyonum düştü. Su içtim art arda. Sonra İbrahim Bey geldi. Çay içtik. Sohbet ettik dereden tepeden. Bilal’in vefasızlığından. Bilal dedimse şu bizim Bilal. Daha yakın zamanda Samsun’dan geldi. Dayısı Fahrettin Bey doktor arkadaşımız. Bizim hayırsız amcaoğlu iş vaadiyle çağırmış onu. Olmamış o iş. Atık imha yeri işinden vazgeçmiş. Bu da çevre mühendisi neler yaptık onu belediyenin müteahhidinde işe başlatmak için.
Ben abim dayısı kaç kez şifahi görüşme yaptık. Sonunda oldu. Bilal evlendi ev satın aldı bize komşu oldu ama bizi evine davet etmedi. Yazık. Kaç kez gelelim dedik olmadı. Müsait değilmiş. İbrahim Bey telefonda sitemimi aktarıyor. Haklı o diyor benim için. Haklı demek yetmiyor. Vefa nerde kaldı vefa.
İbrahim Bey’de geldiğinde ne evi vardı ne arabası. Şimdi ikisine de kavuştu beş yılda. Evi TOKİ’ den almış. Ev geciktiği için bir de 9 bin TL para almış. Ona çocukların biriken burs parasını katmışlar.
‘Mevla görelim neyler neylerse güzel eyler’.
Sınav bitti çocuklar geldi. Haydi, gidelim dediler izinliyiz. Ben yine temkinli davrandım. Hocalarını bekledim. Hoca müdürden izin aldı. Gidebilirsiniz dedi. Gidemeyiz misafirimiz var. Kalktık oradan yeğenlerin peyzaj şirketine geldik. Burası hoş bir mekan. Oturduk internete girdim ben yazımı yayınladım. Doğalgaz faturasını yatırdım internetten. Faceye girdim Twitter’den yazımı paylaştım Google pusta paylaşımlarımı yaptım. Yemek yedik. Nefisti. Kadın tam bir lezzet ustası. Onu burada vazgeçilmez kılan da bu. Ev kadın böyle olmalı diyorum. Ama nerde?
Çayımızı içtik. İnternetten haberlere baktık. Başbakan yardımcısı başbakana rest çekmiş. Güya hem bakanlıktan hem partiden istifa etmiş. Asparagas bir sürü haber dolaşıyor ortalıkta. Hala bulanık suda balık avlamak isteyenler var anlaşılan. Şimdi de duran adam eylemi yapıyorlarmış. Yapsınlar. Ülkeyi geri götürmek isteyen iç ve dış düşmanların ekmeğine yağ sürecekler.
Adam eski bir işçi federasyonunun başkanı milletvekili. Ayakta durma eylemi yapıyor zavallı. Sen mecliste iş yap demezler mi adama niçin seçildin sen? Ayakta durasın diye mi?
..

Devamını Oku
Ahmet Kemal

30.08.15 (PAZAR)

Dün denizdeydik. Kamil Abi, Hüseyin, İbrahim Gülden, Sefer Sarı, Abim, İsmail Gencer. Abdullah Keskin’in Çınarcık Koru beldesindeki yazlığındayız. Bunlar İzmit İmam Hatip Lisesi’nden İlk mezun arkadaşlarımız. İlk mezunların buradakilerinin en küçüğü benim.
Osman Hoca, Hekimoğlu ve bir başka misafirimiz de var. Hekimoğlu bizden birkaç sınıf geride bir arkadaş. Ama bize eklemlenmeyi çok seviyor. Fazlaca cömert. Bir sürü ekmek almış. Domates, salatalık, karpuz, kavun. Mısır pişirip getirmiş. Yemeyip yediren biri. Arkadaşları için her şeyini feda edebilecek biri. Süratli şoför. Lafta da cömert. Gidip gelene dek hiç susmadı. Trafikte makas ustası. Emniyet şeridinden gitmeyi, tehlikeli atraksiyonlara girmeyi seviyor. Yüreğimizi hoplatmayı seviyor.
Sait Babayı unuttum. Okulumuzun meşhur Sait Babası. Kendisinden bir rivayete göre 20 yaş genç kızla evlenmiş. Kızlara not vermekte mahir. 10 numara verdiği kızı babasından istemesi meşhur. Güzel bir eş bulabilmek için halı kursu açmış, kursta tanıdığı güzellik idealini babasıyla tanışmış, kızı ikna edince babasından kızı istemiş. Kız babası oğula istediğini zannettiği kızı için iyi niyet gösterip damadı görmek isteyince damat karşında cevabını almış, bu cevap karşısında adam hiddetlenerek, bu hayırlı işe büyük tepki göstermiş, kız razı olmasına rağmen bizzat kendisine kız isteyen adamı kovmuştu.Ama o vazgeçmemiş, kızın rızası olduğu için onu kaçırmış, sonra büyük masraflarla rızalarını almıştı.
Kamil Ceyhan müftü emeklisi. Genç yaşta imamlıktan müftülüğe sıkıyönetim amirinin emriyle atanmış, uzun yıllar aynı yerde müftülük yapmış, sonra başka ilçelere atanmış ve en son atandığı Artvin müftülüğünde siyasilerin haksız tasarruflarına karşı çıktığı için kızağa alınmış, doğru bildiğini yapmaktan hiç vaz geçmeyen korkusuz biri.
Diğerlerini anlatmayacağım şimdi. Onlar sonraya kalsın. Günümüz nasıl geçti erseniz su biraz soğuktu. Üşümedik desek yalan olmaz. Bu kez iki ünlü yüzücü açılmadı fazlaca.
Biz de fazla yüzemedik. Dışarda güneş te fazlaca ısıtmıyordu. Yemeğe çıktık. Ev sahibi sağ olsun yemekleri yapmış. Grille tavada kızarttığı tavukları makarna üstünde servis yaptı. Kavun, karpuz, salata, cacık, reçel, peynir, zeytin; üstüne üstlük taze ceviz. Mükemmel bir ziyafetti. Sohbet, muhabbet te cabası.
Bu ikinci gelişimiz buraya. Önceki davet ev sahibindendi, bu kez biz kendimizi davet ettirdik.
Ama iyi de oldu. Bu dostluk, bu muhabbet hiçbir yerde bulunmaz. Her yıl tekrar ettiğimiz bu yazlık keyfine aylık toplantılarımızı da eklersek nasıl bir hava içinde olduğumuzu anlar kıskanmaktan kendinizi alamasınız.
..

Devamını Oku
Ahmet Kemal

ÇATIRDAYAN AİLE


Batılaşma ve zenginleşme ile birlikte aileler çatırdıyor. Karı koca arasındaki iletişimsizlik, beklentilerin yükselmesi, artan refah seviyesinin getirdiği suni ihtiyaçlar, bu ihtiyaçların karşılanmasındaki anlaşmazlık, yaşam şartlarının değişmesi, medyanın kışkırtıcılığı, giderek artan bencillik beraber yaşamayı zorlaştırmakta, evlilikleri sarsmaktadır.
Artan boşanmalar, özgürlük duygusunun sınırsız derecede ileri gitmesi toplumun temeli olan aileyi zora sokmaktadır. Zenginleşme le beraber dünyevileşmenin ileri boyutlara varması kadını feministleştirmekte bu da aileye zarar vermektedir. Medyanın hayatımızın tümünü işgal etmesi, TV dizilerinin yanlış yönlendirmeleri, internetin hayatımıza boylu boyunca girmesi insanı çevresinden koparmakta, sanal dünya gerçek dünyayı karıştırarak yıkıcı bir görev üstlenmektedir.
Dindarlığı ve geleneklerin gelişen teknolojiye ayak uydurmakta zorlanması her şeyde olduğu gibi aileyi de zedelemekte, işleri çıkmaza sokmaktadır. Bu gidişle geleneksel aile yerini batı tipi evliliklerine bırakacak, evliliklerin azalması ve boşanmaların artması, yalnız ve serbest yaşamanın artması kaçınılmaz olacaktır.
Bu gün gelenekselle batılaşmacı hayatın köprüsündeyiz. Gidiş batıyadır. Yüzyıla yakın gidişin vardığı yer burasıdır. Yıllardır batı dizileri ve batıdan daha çok batıcı zihniyetin çalışmaları ile gelinen nokta budur. Eğitim sistemimizin yanlışları, çevre etkileri ve yaşanan yeni hayat tarzı bu yapıyı oldukça kötü sarmakta. Artık son noktaya gelinmiş, kadın da erkek te kendini daha özgür hissedeceği bir hayatı yaşamak için alternatifler aramakla meşgul. Bir yandan bu birlikteliği sürdürürken diğer yandan güvenli bir ayrılık ve yeni birliktelikler için gözlemler yapmakta.
Şimdi çalışan kadınlar daha fazla fedakarlık yaptıkları için evliliklerini korumakta çalışmayan kadınlara göre daha fazla gayret sarf etmekte, ancak onlar da bir noktadan sonra değişik çözümler aramakta gecikmemektedirler. Ev işlerinden kendini görmekte ihmalkar olan çalışmayan kadın eve dönen erkeğini hiçbir zaman iyi bir şekilde karşılayamamakta, TV bağımlılığı yüzünden kendini kritik edememekte, eşi için hiçbir çekiciliğinin kalmadığını anlayamamakta, eşin değişik çıkışlar aradığını fark edememektedir.
Bakımsız, hiçbir çekiciliği olmayan kadın kendisine karşı azalan ilginin sebebini fark edememekte, kocasından bekledikleri bulamamanın şaşkınlığıyla öfkelenmekte, giderek ondan soğumakta, bu yüzden de onun cinsel ilgisine karşılık verememektedir.
Ev işleri, çamaşır bulaşık gibi hizmetlerin teknoloji sayesinde kolaylaşması eşlerin birbirine olan ihtiyaçlarını azaltmış, cinsel tatminsizliğinin de etkisiyle anlaşma büsbütün zorlaşmıştır. Tarım toplumunun yerini sanayi toplumuna bırakması zaten eşlerin birbirine karşı olan gerekliliğini yarı yarıya azaltmıştı. Şimdi de modern hayatın kapıya dayanmasıyla bu birlikteliği zorunluluğunu nerdeyse ortadan kaldırdı.
..

Devamını Oku
Ahmet Kemal

,
MUHAMMET AMCAM NAMI DİĞER İMAM


Evin en küçük oğlu. Hep gölgede büyüdü. Babasının yanında Kuran okuttu. Tahsili yok. Ne maddi ilimlerde, ne manevi ilimlerde bir eğitim almadı. Çocukluğunu köyde, gençliğini şehirde geçirdi.
Askerden sonra işçi olarak bir fabrikaya girdi. Ağır işçilikti çalıştığı, ama O yılmadı. Evine yorgun argın geldi. Anne babasıyla oturdu. Ondan ziyade Onlar Ona baktı.
Çok kuvvetliydi. Belli ki tekne kazıntısı bu evlat iyi beslenmişti. Tokalaşırken yakaladığı elleri demirden eldivenle sıkar kelepçe gibi sıkar, sahibini bağırtırdı. Bu güç gösterisi ona büyük bir haz verirdi.
Yıllar geçti, çoluk çocuk sahibi oldu. Biraz varlıklanınca evden ayrılmak istedi. Kayınvalidesiyle onunla gitmedi. Üzüntüden bir tarafına inme indi. Oğulları ali onları yalnız bırakmadı evine aldı. Ondan sonra annesi pek yaşamadı. Babasını evlendirdiler.
O hep karısını çok sevdi. Onun ağzına baktı. Evde karının sözü geçiyordu. O hiçbir şeye karışmıyordu. Gül gibi geçinip gidiyorlardı. Babasından büyük miras kalmıştı Ona. Oğlu büyüyünce onu evlendirdi. Çalışırken borçlanan oğlunun borcunu ödemek için babasından kalan arazisinin birini sattı. Arazi değerliydi. Adını etmeye değmez borçtan sonra kalanıyla bir ev aldı. Evi yeniden donattı. Bir damadına da araba aldı. Bu arada kızlarını da evlendirmişti. Kiradan kurtulmuştu.
Emekli de olmuştu epey zamandır. Bisikletine binip uzun mesafedeki tarlasına giderek çiftçilik yapmaya devam etti. Kentte ahırı vardı. İnek besliyordu. Yaşlanınca onu kurban ediyorlardı.
..

Devamını Oku