YASAK AŞK
Gözleri öpüştü
Ama elalem ne der
Engelini aşamadı özlemleri
buluşamadı elleri
Yüzlerce söz vardı
YAŞAMAK SARHOŞU
Beni sarhoş görüp de
sanmayın ki gece gündüz içiyorum
gökyüzünün mavisiyle
yeryüzünün yeşilinden
özlemime kumaş biçiyorum
Yaşamak güzel şey doğrusu
Üstelik hava da güzelse
Hele gücün kuvvetin yerindeyse
Elin ekmek tutmuşsa bir de
Hele tertemizse gönlün
Hele kar gibiyse alnın
YAŞAMANIN ÖZÜ
Aşk gönül yakamozu
benliğimizin közüdür
Yaşamanın özü
erdemin özverinin
sevgiyle bakan gözüdür
Yaş ne kadar ilerlerse
dostluklar da o kadar geriler
saçına yağan karlarla
gönlünde fırtınalar kopar
oysa çoktan kar yağmıştır
Sazlar çalınırken Çamlıca’nın bahçelerinde
Ben peynir ekmeğe talim ediyordum
Bekâr evimde...
İşte bu yüzden Heybeli’de mehtaba çıkamadım
YAZI VE ŞİİR NASIL OLMALI
Kısa ve öz olmalı
gerçekleri göremeyenlere göz
derdini anlatamayanlara söz olmalı
Sevgi ve dostluğu çoğaltmalı
düşünce ve duyguda köz olmalı
Bazı insanların yediklerinin üçte biri kendilerine, üçte ikisi de doktorlara yarar...Yemek deyince bir zamanlar yazdığım şu dörtlük aklıma geldi:
İpe un serilir mi
ağlayana gülünür mü
içinde gözyaşı varsa
O YEMEK yenilir mi?
GÖKTE ARARKEN YERDE BULDUĞUMA
Beni görünce niye yere bakıyorsun?
Yere bakan yürek yakan takımından mısın?
Dost başa, düşman ayağa bakarmış...
Yoksa düşman mısın bana?
İyi ama ne kötülük ettim sana...
YIKILMAYAN KALE...
Radyoda kaleli bir türkü var: “Kale kaleye bakar/Kaleden kanlar akar/ Delikanlı dururken/İhtiyara kim bakar?” diyor bir solist. Acı bir gülüşle şöyle diyorum: “Artık devir değişti. Paran çoksa yaşına başına bakan olmuyor. Paran yoksa, istediğin kadar yakışıklı ol, yüzüne bile bakmıyor kızlar kadınlar. Öyleyse bu türküyü şu biçimde değiştirmek gerek: “Paralılar dururken/ Züğürtleri kim takar!”
İşte kaleli bir türkü daha:
“Kalenin ardı bayır
Gülü dikenden ayır
Yâr Allahın seversen
Sevgi kalbin güneşidir
aşk insanlığın en güzel eşidir.
Bu dizelerde anlaşıldığı gibi şairimiz sevgi ve dostlukla iç içedir.