Zehirden şiirini yazar da gece,
O şiiri satır satır emer kandil.
Zehirden bir damla, şiirden bir hece,
Ne emer, ne de söyler ağzımdaki dil.
Ey toprağına kan döktüğüm vahşi çiçek,
Hani başka gölüllerde açmayacaktın?
Yarın uğruna öleceğim gamzeli kelebek,
Senden genç ölsem bile uçmayacaktın.
Bundan böyle topraktır bana mesken,
Hani sen hep benimdin?
Yalnız bana yardın.
Böyle zamansız gittin,
Hançersiz göğsümü yardın.
Ruhumdan yükselen du figan,
Sevda dedikleri efsunun, ruhumu aştığı vakitlerde,
Feragat ettim seni sevmekten.
Bir güle benzetip de sevemedim seni ey yar.
Lakin gülleri sevdim,
Taklit ettikleri için seni.
Kimse fikrini sormaz da dünyaya gelirsin,
Bu yalan yerde, ilk yaptığın, ağlamak olur.
Aylarca uğraşırsın da tek bir adım için,
Sonunda başarsan bile, oda paytak olur.
Bütün şerefsizliklere sıkılır da için,
Yirmi dört yıl önce almışım ilk nefesimi,
O gün, ruhumu sarmış sarmalamış bu beden.
O gün bu gündür, tırmalıyor şeytan nefsimi,
Velhasıl, çeyrek asırlık emanetçiyim ben.
Yine nisan gelmiş evimin takvimlerine,
Önceleri yalnız aşıktı, suskun ve biçare,
Bir yanı eksik dostunu ararken Celaleddin.
Dostunun yollarında gezerken oldu divane,
Cânâna can olmadan önce Tebrizli Şemseddin.
Belki onlar gibi önümüzde titremez kandil,
Uçsuz bucaksız Araftayım anne,
Önüm boşluk, arkam boşluk,
Ayaklarım yer çekimine bigane.
Başımda ebedi sarhoşluk,
Vurdum yalnızlığın sahiline.
İnsan dünyaya gelirken ya kız, ya erkek doğar,
Erkekliğin gereği, adam gibi adam olmaktır.
Ve çok adam vardır ki, hepsi yalnızca göz boyar,
Esas adamlık; aslanlar gibi baba olmaktır.
Kaç evlat var dünyada dengesini kaybetmemiş?
Bu bülbülü taşıyacak çiçek yok dalında
Onca gül kucak açtı da, iğdeye vuruldum.
Şakımak için mahkum oldum derken bahara,
O muhteşem kokuyu, mâşuk-u tende buldum.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!