Sen çatlak zamanlarımda vazgeçilmezimsin,
Kapanan ağızların dönüşsüz gidişisin,
Her kulun sürtündüğü ömür taşı gibisin,
Anlaşılamazsın yakınlardan, uzaklardan.
Sıcacık ismin bile buzullarda nahoştur,
Sığmaz bedenlere, dertli yürekler,
Kaybolmuş terbiye, bilmez sürekler.
Giyinmiş kuşanmış, türlü bezekler,
İçinde görünmez, çullar âşıktır.
Vicdan yangın yeri, su kâr eylemez,
Suskunluğum feryadıma perde,
Pare, pare dil yine hun oldu.
Fırlayıp erişti gökyüzüne,
Gam bulutları sırdaşım oldu.
Feryada gem vurulmaz inatçı,
Kara bahtımın talihsiz günlerinin birinde;
Ayrılık oldu, bilmem hemen yine bu günde.
Kara yazı kara güne rastlar demişlerdi,
Hiç unutmam bu günü, üstünden yıllar geçsede.
Acı sardı, dertler etrafı, kapkara bir saatte,
Bana; ben mi Gerek?
Sana; ben mi Gerek?
Bana; sen mi Gerek?
Sana; sen mi Gerek?
Kime, kim Gerek?
Aslın da ne gerek?
Çıkmazlar da, yine beynimin,
Ben de olmayan, faal bölümü.
Yardım etse, ücrada ki köşemin,
Hiç çalıştırılamamış bir sürümü.
Yalnızlıkla örtülürken çıkmazların,
Çaresizim, derinden sızlar yaralarım,
Zamansızca yakarışların kurbanıyım.
Doyumsuz dönmelerinde vantilatörler,
Zamanı soğutmak uğruna tüm ölümler.
Sıcak günde, eriyen kristal arzular,
Yine bir Kırk İkindiler vaktiydi,
İçimde esen gurbetin kendisiydi.
Bahtım ters esen karayel gibiydi,
Soluksuz nefeslerin sessizliğiydi.
Zamanın sorumsuzca akıp gittiği,
Sevebilir miyim?
Korkusu yapıştı gencecik aklıma,
Sevmeliydim, bulmalıydım sevgiliyi,
Küçücük mahalle, zaten kız sayısı az,
Hepsinin vardı birer yavuklusu.
Ben kalmıştım açıkta.
Bir ikindi güneşinde düşünmek var Erzurum'u,
Beyaz kaderin üstüne serilmiş mavi mutluluğu.
Bir ikindi güneşinde düşünmek var Erzurum'u,
Toprağını taşını, birde o buz gibi akan suyunu.
Bir ikindi güneşinde düşünmek var Erzurum'u,




Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!