Komombol'da kuşattılar yiğidi
Urumçi'de kurşun döktü gökyüzü
_ çile çile ölüm oldu tel örgü
bulutlar birikti yumak yumak kan
_ Bu duvarlar tuhaftır
önce nefret edersin
alışırsın zamanla ve kurumsallaşır esaret içinde
sadece özgürlük korkar
_ gecenin ihtişamında öylesine mahzun bir yalnızlık vardır ki
sorma dedi aksakallı yaşlı bir adam
uyuyup da uyanamamak gibi bir daha ey kam
_ say ki gidiyorsun musalla taşına Nirvana kararlılığıyla
_ saat daha dört otuz
gölgeler oynuyor karanlıklarda
göveren toprak ve kızaran ufuklar
ah nerede nenemin sahurlukları
tütüne gidenlerin küfe sesleri
köşeli taşlar var avlunun her bir yanında
sanki mübarek kale duvarı
bir öne koymuşlar arkası iki sıralı
_ çatalla çorba içtim bu gün ilk defa
_üşenme
bir yol var gidilecek
bir daha böyle ilkbahar gelmeyecek
çok anlamlı olabilir
Birde nerelerdeydin diye sordun
uzayıp öylece gitmeler sanki bendeymiş gibi
böylesine boyun eğişle suyun gölgesinde ağlayan
yalpalayıp duran harelerinde ay ışığını
Yine kırlara yürürken gün batımı manzarasında
kader
er geç bükmen gerekecek dizlerini karşımda diyordu
bugün
Gün yeni ağarıyordu
güneşe gömülen hayallerimi yırtıcı kuşların yediğini gördüm
o küçük rüzgârda ilkyazın kokusuyla dalgalanan eğreltiye takılıp düşerken
_ Dipsiz karanlıklar
elbette saati gelmeden görünmez güneş
belleğimde kalan düşçü gözlerimin yalnızlığına
sen hep aydınlıkta kal huzur
aldırmadan bu koca yığınlara.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!