Küçücük vedalarda gözleri dolan,
Özlem türkülerinde derinlere dalan,
Çocukları uğruna dünyaları yakan,
Odur işte! Benim babam…
El vurmadan yürek yakan,
Sevgili Babacım,
Bu sefer küçücük hastane odasında kaldık seninle baş başa! Öyle zor, öyle tarifsizdi ki duygularım. Diğerlerinden çok farklıydı bu sefer. Bir yanda hüzün, bir yanda korku ve bir yanda umut…
Dönüp arkama baktığımda; hayatın içinde ekmek kavgası denilen unsur baba-oğul yapamamıştı bizi. Hep ayrılıklar, hasretlikler, özlemler girmiş aramıza; sen oğlum, ben babam diye sarılamamışız birbirimizin boynuna. Oysa herkeslerden çok seviyorduk birbirimizi! Ama az göstermeye kaktığımızda sevgimizi; senin gözlerin doluyordu. Benim gözlerimde doluyordu baba, ağlıyordum! Ama görüp de üzülmeyesin diye saklıyordum. Şimdi boynuna sarılıp, ağlamak istiyorum baba. Yılların özlemini gözyaşlarımla birlikte içimden atmak istiyorum ve haykırarak; seni ne kadar çok özlediğimi duyurmak istiyorum. Ama ağladığımı görüp üzülürsün diye yapamıyorum.
Sana, anneme hiç mektup yazmadım biliyorum. Çünkü özlemlerimi yazacak kelime yok. Şimdi de yok. Onun için size duyduğum özlemi anlatmak, gösteremediğim sevgimi göstermek için yazmıyorum bu satırları. Seninle sohbet ettikten sonra çok düşündüm ve gözyaşlarımı içime akıttım. Meğer ne çok yük varmış omuzlarında, ne çok sorumluluk, ne çok özlem varmış dağ gibi yüreğinde. En küçük vedalarda gözlerinin dolması, dudaklarının titremesi boşa değilmiş meğer. Bu kadar özgür yaşamamızın, bu kadar dik duruşumuzun sebebi senin nefesinmiş. Bir yerlere gitmeyeceksin biliyorum baba. Bizi bırakmayacaksın biliyorum ve inanıyorum.
Heyyyyyyyyyyyyy
Bir bakın Allah aşkına;
Yanan bir can var şurada
Kıvranıyor, kanı var yollarda.
Vurmuş bir şeyler canına hunharca
Ürkmüş bir serçeyim, gelmeyin üstüme.
Gözlerimi kapatsamda hayali içimde.
En sağlam dalda bile, şüphe gizimde.
Ağacım kurur, köküm sökülür şimdilerde.
Ne boşa yaşamış, ne çok nefes almışım
(Nice gözler gördüm bakışında görüş yok,
Nice bakışlar gördüm dile hiç gerek yok...)
Ekmeden biçersin varsa yeteneğin,
Akıverdin yüreğime;
Bendi patlamış baraj suyu gibi;
Durdurulamayan.
Yanmaya başlamış benzin gibi;
Söndürülemeyen.
Çaresi bulunmaz ağrılar gibi;
Aç kapılarını, yüreğimin ince sızısı
Kalbimin kor ateşi
Ciğerlerimin çaresiz veremi
Aç kapılarını
Gözlerim kapına geldi.
Bahçelerimde hüküm sürüyor hazan,
Evime baykuşlar tünemiş, sanki viran.
Her zaman istemedim, düşünmedin beni bir an.
Gidişin gelir, boğazım düğümlenir şimdilerde.
Ölmeyi düşünmedim hiç, inan.
Ben taş işçisi değilim be güzelim,
Kalbini kazıp, desen desen işleyeyim…
Ferhat hiç değilim ki uğruna dağlar deleyim…
Mecnunu da sevmem çölleri de sevmem zaten, hem niye gezeyim…
Aşk’ın göbeği acıyla mı kesilmiş?
Gecenin en koyusundayım,
Saat bir iki…
Kendim ve gördüklerimle baş başayım şimdi…
Arada gelip geçen arabalar,
Birde eskimiş gece lambası bozuyor hakim olan sessizliği….
Sevgili Ender PEHLİVAN,
Uzunca zamandan beri takip ettiğim yazarlardan birisiniz. O kadar farklı bir anlatım tarzınız var ki, yazdıklarınızı yaşıyor ve yaşatıyorsunuz. Şiirleriniz inanın tat veriyor.. Kelimeleri kullanışınız ustaca.. Ve aynı zamanda araştırmacılığınız ve gördüğünüz olayları k ...
Yıllardır şiir okurum.. Bir çok ünlü kalemin şiirlerini okudum.. Çok nadir olarak bir şiiri hem okudum hem ağladım.. İlk defa bir şiiri yaşamış gibi oldum.. Teşekkürler ENDER PEHLİVAN.... O kadar harika bir kalemin var ki, mest ediyor insanı... Tüm şiirlerin çok güzel ve anlamlı... Ama KEMANCI İLE D ...
Yıllardır şiir okurum.. Bir çok ünlü kalemin şiirlerini okudum.. Çok nadir olarak bir şiiri hem okudum hem ağladım.. İlk defa bir şiiri yaşamış gibi oldum.. Teşekkürler ENDER PEHLİVAN.... O kadar harika bir kalemin var ki, mest ediyor insanı... Tüm şiirlerin çok güzel ve anlamlı... Ama KEMANCI İLE D ...