11-GÜNÜMÜZ DÜNYASINDA SANATÇININ DURUMU
ONLAR HALKI ANLAMIYORLAR
OKUR DA ONLARI ANLAMIYOR
Bu gruptaki yazar şair ve sair sanatçı takımı,halkın arasında yaşamaz.Kendi fildişi kulesinde yaşar,verilen payelerle avunur,halkın değerlerini çarpıtır.Anlayış körelmesi sağlamak için elinden geleni yapar.Garip akımı,gariptir,onlara 1. yeni diyorlar.Neye göre 1. yeni? Tanzimat,yenileştirme hareketi ise,Tanzimat’a 1. yeni denmesi gerekiyor.Orhan Veli kalabalıkları bir yana bırakıp,
“düşünme
arzu et sade
bak böcekler bile öyle yapıyor”
derken,kimin ağzından konuşuyor; halkın mı? İnsanların düşünmemesini,hayvanlar ve böcekler gibi iç güdüleriyle yaşamasını isteyen anlayış,elbette ki halktan yana değil,çok zaman önce Namık Kemal’in “çalış idrakı kaldır muhtedirsen ademiyetten “dediği egemen ideolojiden yanadır.Anlayışı köreltmeye çalışan sanat ve sanatçı her zaman ve her yerde vardı.
Kimi zaman ece Ayhan gibi okuyucuya “orospu çocuğu,leş kargası” der
kimi zaman Hilmi Yavuz gibi “en iyi şair benim” diye hava atar.Kimi zaman,ikinci yeni kalıntısı dizelerine anlaşılmazlığı özellikle kattığını düşündüğüm İsmet Özel,sanki milyonlarca insana dair bir şeyler savunan edalarıyla “cenah” değiştirir.
Koşan kaşık isminde kızılderili bir dostum
Eğersiz atına dürbünlü tüfekle bir zum
Bilirdi Türk olsaydı hangi takım ne koşum
Kıpkızıl derisiyle kentlerde lauft immer um. (YILIK KOŞMA)
diyor.Bu dizelerden hangi estetik hazzı duyduğunu merak ediyorum insanları.Bu dizelerde net olarak ne söylendiğini çok merak ediyorum.
devam ediyor Üstad:
Önce beyaz perdeden sonra camlı kutudan
Manitu’yu milletimiz Allah sanarak sevdi
Dşıng dşıng grav grav cıv cıv dan dan dan dan
Çapmak mastarı nanay ringe çıkmadan dövdü
Oldu bunlar devamı perşembeye gelecek
Sinamekiden gergef öksürükten pilâki
Prusya cazgırlığı cezasını görecek
Hamutuyla yutacak demokrasi illâ ki
Kaçta patlar kuş beyin tevekkülü sırtlandı
Zımnen everilen gül boşanırken ciritti
İnci Birol bahane kötü adam Sırtlandı
Bütçesiz akçe gümüş altınsız okka gitti
Yak be İsmet pazarda resmiyetin çırasın
Meşalenin isinden köhne tezgâh tekliyor
Beş benzemez maaşı damın ruanın asın
Som akıl bezginlikte intikam tan bekliyor.
merdivenşiir / sayı-12
Alın size,Komünist militan,İslamcı şeriatçı,Türkçü İsmet Özel
Bu adam nece konuşuyor merak ediyorum.İnsan ruhuna kendi arapsaçı karmaşalarını kusmaktan başka.
İsmet Özel’le anlaşmamız olanaksız. Onun yüce lisan_ı hafi’sini anlayacak kapasitesi yok bu milletin.
“Kaptırıldıkları şey mütemadiyen kiracı bulurum avuntusudur ya işte tamı tamına o bütün derdi kaskatı bir dinamo temin edemezsem ölürümde dondurulan güç var ya işte tamı tamına onun sıhhatini ispat etmesine umulmadık bir katkı sağladığı için Niyazi Sayımı Acapulco'da ağırlamak senaryosu hazırlıklarının gişe beklentisine tanınan imtiyazı ön sıraya çekmekten ziyade Pentagon ağırlıklı üretim çevrelerince göz önünde tutulmaya münhasır Bach çalıp göbek atmak tavrı bir çıtçıtmış gibi değil de bir pıtpıtmış gibi algılandığında ki hiçbir araştırma şimdiyedek karşımıza başka türlü algılandığına veya algılanabileceğine dair herhangi bir emare çıkarmadı işi mazeret merdivenine gözünü dikmeye tevessül etmeden yüklendiğine kanaat getirilen mirastan mahrum kaçağı ayazın alnına bırakılmış küle siyme yarışından sağ çıkacağı ihtimalini hep akılda tuttuğumuz bir esmere rağmen koçulur vasfıyla sahile indirdiyseniz sizi öksüz çobanın selâmını almaktan melankolinin canıtez esintisinde eziliş boğuntusu şahsına vız gelip tırıs gittiğinden olsa gerek yine mi iş başa düştü daraltısıyla törende meslastikli bulunma bezginliği muvacehesinde bin dereden su getirme kurnazlığına sapma ihtiyacı duymaksızın kurtaran bindallı taklidi naylon çaputu sıradanlığı bahane ederek çalım satma vasıtası şekline soktuğuna dair beyhudelik ezikliğine mensup ne yapsak içimizden atamadığımız fosilleşmiş yeni yetmelerden hangisinin eliyle olursa olsun önünüze öd kopartıcı bir süratle adeta bir harita paftası gibi açılıveren fermandan bozma itirafnameyi tasnifinizde barok çağın çok sık rastlanan höpürtülerini aratmayacak üsluptaki çekicilikle mahremiyet babına dahil etmeniz tel'in olunduğunuz haberinin sadece takbihe uğramak talihsizliği yolunda tefsir edileceğinden benim adam boyunu aştığı bence bittecrübe sabit o iki metre derinlikteki aklığıyla körleştiren kar çölünün sathında kilometrelerce yürürken ruzveltlerimin altına mı üstüne mi diyeceğimi bilememe aczine düşmüşlüğümle takındı ….”(NE ASPİRİN NE SOVYET) (bu şiirin tümünü yazının sonunda ek olarak veriyorum)
Ruhu ŞAD OLSUN Ahmet HAŞİM,Piyale önsözünde ““Şairin dili, düzyazı gibi anlaşılmak için değil, ama duyulmak üzere oluşmuş müzik ile söz arasında, sözden çok müziğe yakın, ortalama bir dildir”. diyordu.Sembolistti ve böyle demesi gerekiyordu.İsmet Özel bizi duygulandırmıyor. Merdiven şiirinin şairi,duygularını bize aktarmaya devam ediyor.
Bir zaman Proleterya şairliğine soyunmuş Ahmet Ada’nın da adını ancak yazdığı dergilerdeki camia biliyor.Ahmet Ada’ya dair bir gazete yazısını aktarıyorum:
İhsan Deniz
26.03.2007
________________________________________
'Büyük şiir' meselesi ve Ahmet Ada
'Yeni bir biçem, yeni bir imge düzeni, yeni bir şiirsel zihniyet, izleksel genişlik ve bütünlük, insani derinlik ve boyut, felsefi derinlik ve boyut, yeni bir biçimsellik, çağdaş bir zihniyet dünyasının içinden üretilme vb. özellikleri barındıran yapıtlar 'büyük yapıtlar'dır. 'Büyük şiir'de de aranması gereken bu ölçütler nesneldir.'
Yukarıdaki alıntıda yer alan bir takım 'ayırıcı nitelikler', Kitap-lık dergisinin Mart 2007 tarihini taşıyan 103. sayısında, şair Ahmet Ada'nın 'Büyük şiir üzerine' başlıklı değerlendirmesinden.
Ada'nın dile getirdiği ayırıcı nitelikler, bunlarla sınırlı değil: Örneğin, 'Büyük şiirler dünya şiirinin gövdesinde gedikler açar ve beslenme havzası oluştururlar. 'Kurucu' bir özellik barındırırlar.' veya 'Bu başyapıtlar, kendilerinden sonrasını büyük ölçüde etkileme gücüne sahiptirler.' ya da 'Büyük şiirler, salt bir öğeleriyle değil, bütün öğeleriyle bir 'bütün'dürler.' gibi açımlayıcı tespitler de, söz konusu yazının ana eksenini oluşturuyor.
Yazının ilerleyen bölümlerinde, 'büyük şiir' bağlamında dünya şiirinden verilen örnekler arasında Rilke'nin 'Duine Ağıtları', Eliot'ın 'Çorak Ülke'si ve Pound'un 'Kantolar'ı sıralanmış. Ayrıca Lorka, Perse, Apollinaire, Pessoa, Ritsos, Neruda, Seferis gibi şairlerin kimi eserlerine vurgular mevcut.
Doğrusu, Ahmet Ada'nın, 'büyük şiir' kavramlaştırmasını hak eden şiirleri/eserleri sayarken Türk şiiri adına dikkat çektiği isimlerden bazıları hayli ilginç. Sıralanan isimler içinde Nâzım Hikmet'le Dağlarca'yı ve Necatigil'i bir kenara koyalım; dahası, Cemal Süreya, Turgut Uyar, Edip Cansever, Oktay Rifat, Melih Cevdet Anday, Ece Ayhan gibi şairlerin anılan eserleri için de, 'büyük şiir' hususundaki mevcut rezervimizi askıya alalım; ama, örneğin Enis Batur'un 'Opera', Özdemir İnce'nin 'Evren Ağacı' ve 'Ot Hızı' (Ahmet Kekeç'in kulakları çınlar mı?) ve Ahmed Arif'in 'Karanfil Sokağı' başlıklı eserlerinin de 'büyük şiir' içinde mütalâa edilmeleri, bana göre, Ahmet Ada'nın yazısını 'sorunlu' kılıyor.
Bu kadarla kalsa yine iyi!
Hadi, bütün bunları görmezden geldik diyelim ve Ada'nın sevdiği veya yakınlık duyduğunu sandığımız bu isimlerin şiirleriyle ilgili yaklaşımını, onun iyi niyetli/engin/kuşatıcı şair tabiatına verdik. Ancak, öyle görünüyor ki; bu 'tabiat' ne ölçü, ne hiza ve ne de nesnellik tanıyor.. Zira, bir başka 'yakıştırma' daha var ki; açıkçası, insan ne diyeceğini bilemiyor: Ahmet Ada, kendi ifadesiyle 'Alçakgönüllülüğü bir kenara bırakarak' 'kendi şiiri' 'Kantolar'ı da ciddî ciddî 'büyük şiir' sınıfına sokuyor ve değerlendirmesi iyiden iyiye 'çaptan düşüyor'.
Oysa, elbette her şairin 'kendi şiiri'yle ilgili bir kanaati, bir görüşü vardır, olmalıdır. Kendi şiirine 'dışardan biri' gibi bakmasını bilen bir şair, yazdığı şiirinin 'iyi' olup olmadığı hususunda bir fikre sahiptir zaten. Ahmet Ada'nın, kendi yazdıklarını 'iyi şiir' -bence de 'iyi şiir'dir onunki- sınıfına soktuğu açık da, hani hazır yeri gelmişken, fırsat bu fırsattır diyerek, 'dünya şiirinin gövdesinde gedikler açan, 'kurucu' özellik barındıran' vs. bir 'büyük şiir' ortaya koyduğunu söylemesi, yok yere beni gülümsetti..
Kaldı ki; Türk şiiri söz konusu olduğunda ve Ada'nın 'şiir terazisi' ölçek alındığında, Ahmet Ada'ya ve listesindeki kimi şairlere gelinceye kadar dünya kadar isimden bahis açılabilir pek alâ: Bir Necip Fazıl, bir Yahya Kemal, bir Ahmet Haşim, A. Muhip Dıranas, A. Hâlet Çelebi, Sezai Karakoç, İlhan Berk, Cahit Zarifoğlu ve eserleri.. Örneğin Özdemir İnce, bu isimlerden hangisinin eline su dökebilir? Enis Batur'un ve hatta Ahmet Ada'nın bile isminin geçtiği bir yerde, örneğin Ebubekir Eroğlu'nun, Mehmet Taner'in, K. Eşfak Berki'nin, Turan Koç'un esamesi okunmayacak, öyle mi? El-insaf! ..
Bir de hatırlatmam olacak değerli şair Ahmat Ada'ya: 'Büyük şiir' bağlamında kaydettiği kimi niteliklerin yanında ve aslında en başında, dahası üstünde bir başka esaslı ölçüt vardır ki; 'büyük şiir' söz konusu edildiğinde ve o has değeri/ölçütü göz önünde bulundurduğumuzda, Ada'nın saydığı pek çok ismin sınıfta çaktığı ortaya çıkar: 'Metafizik yöneliş'tir o; eşyanın ardını-ötesini kurcalayan 'fizikötesi algı'dır.. (Dip not: 'İnsani/felsefi derinlik ve boyut' ifadesi, 'Metafizik'i karşılamaktan uzaktır!)
Et-tekraru ahsen, velev ki yüz seksen: Metafiziği olmayan bir şairin şiiri, 'büyük şiir' nitelemesini hak etmez! ..
http://www.yenisafak.com.tr/yazarlar/? t=26.03.2007&y=IhsanDeniz
Konu anlamak olunca ülkemizde 2. yeni diye adlandırılan edebiyat topluluğunu atlamak,en azından onlara karşı haksızlık olur..
İlhan Berk’in Mısırkalyoniğne eseri ile ilgili olarak,Yeni ufuklar dergisinin,1962 nisan sayısında yazdığı şu sözler önemlidir:”Mısırkalyoniğne,konusuzluğun,hiç’in şiiridir.(….) Anlamıysa,rastlantısal bir anlamlılıktır bu.Amacını,anlamı yok etmek biçiminde özetleyebilirim” diyor.
abtcde hgklmop nbşiklemnb csw nery
eee T aa uu SSe C nnn EEE eee
İlhan Berk
Kendini doğuruyordu bir cinaedi.Dimdoğru.Boçludur bir sayrılığa tavşandudağını.
İndirdi periciğini kilidin.Dörtkaşlı Aleko,İğneardı mıydı başındaki ışkırlak?
Ece Ayhan (Ortadoksluklar.XIV)
Solculuğu elden bırakmayan 2. yeni sürüsü,Demokrat parti baskılarına boyun eğip,onun dümen suyunda hareket etmiştir.Kendilerini elden geldiği kadar Yenilikçi olarak lanse eden bu insanlar,aynı dönemde mücadele eden,hapis yatan Nazım’ın çizdiği yoldan giden toplumculara da pislik atmaktan çekinmemişlerdir.HASAN İzzettin Dinamo,Ahmet Arif,A. kadir,Rıfat Ilgaz,Suat TAŞER,Hasan Hüseyin,Attila İlhan,Arif DAMAR gibi solcu şairler o dönemin tüm baskı ve zulümlerini yaşamışlar ancak 2. yenicilere hiç kimse dokunmamıştır.
Toplumun beynini silmenin,belleğini ve anlama yetisini,yani idrakini yok etmenin kalemşoru oldun mu senden iyisi olmaz.
(Bu konuda geniş bilgi için,2. Yeni Olayı,ASIM Bezirci,Evrensel Basım Yayın)
İkinci Yeninin ağababaları İlhan Berk ve Ece Ayhan üzerine yazılan onca tez,kitap ve övgü yazısını anlamak mümkün değil.Onları gerçek şairlerin yerine zorla kabul ettirmek için,egemen güçlerin özel çabaları olduğu apaçık ortadadır.Yukarıdaki verdiğim saçmalıkları yazan bu insanlar,açıkça şiir hırsızlarıdır aynı zamanda.Namı büyük iki hırsız,buyurun;
Asım Bezirci açıklıyor:
“İşte Ülkü Tamer'in sabrını taşırıp tepesini attıran bu dizelerden
birkaçı:
Büyür uykusunda İstanbul (Ü. Tamer)
-Büyük uykusunda İstanbul (İ. Berk)
Sonra ateşler yakardım (Ü. Tamer)
Yalnız ben ateşler yakarım (I. Berk)
Sekilir kepcngi denizin (Ü. Tamer) - , ...
Çekilir odaları denizin (İ. Berk)
Bazı sulara eğildin (Ü. Tamer^
B*efi bazı sulara çıkarım (İ. Ber-k) ~r. ^ *^
Dün bazr*Ölümlere eğildin (Ü. Tamer)
Bazı ölümlere eğildin (î. Berk)
Birdenbire yüzüm eskidi (Ü. Tamer)
Birdenbire yüzümüz eskidi (İ. Berk)
Yay çeken dağlıları bulun bana (Ü. Tamer)
Dağlarda yay çeken dağlılar (İ. Berk)
Bunlar yalnızca Ü. Tamer'in Soğuk Otların Altında (1959) ve I. Berk'in Otağ (1961) adlı kitaplarından alınmışrfh Ya öteki ki-' taplar, ya öteki şairler? ..
Bırakalım, bunları da artık 1. Berk açıklasın! ” (2. yeni olayı) .
İlhan Berk diyor ki:
'Ben ancak iki üç yıldır şiir yazıyorum; on beş yıl¬
dır çıkan şiir antolojilerine beni ozan diye almalarına ise hep şaşmışımdır.' (Yeditepe, 15.2.1950) .
'Çivi Yazısı'na ben ilk şiir kitabım diyorum. Elimden gelseydi, bü¬tün öbür kitaplarımı toplatırdım, bir bunu bırakırdım.' (Yelken, Mart 1960)
İşte Ece Ayhan’ın hırsızlıkları:
“Üç örnek:
'Çarı yüzükoyun çevirince, sırtında daha büyük hır yara gör¬müş.' (Prototop Avvakum, Hayatım, çev. Nihal Yalaza Taluy, 1946, sf. 135)
'Yüzükuylu çevrilirse, sırtında eLfha büyük bir yara görülür.' (Ece Ayhan, Ortodoksluklar, 1968, sf. 21J
'Süryani gibi düşünüp Yunanlı gibi şakımıştır.' (Metin Ant, Bi¬zans Tiyatrosu) 1962, sf. 200)
'Ortodoks gibi düşünüp Osmanlı gibi şakımıştır.' (Ece Ayhan,
Ortodoksluklar, sf. 20) •
'... Elinde potin, ayağında şemsiye...' (Ibnülemin Mahmut Ke¬mal İnan, Hoş Sadâ, 1958, sf. 54)
'... elinde potin ayağında şemsiye*...' (Ece Ayhan, Ortodoksluk¬
lar, sf. 30) / , (kaynak 2. yeni olayı)
Bu arada Attila İlhan’ın bu kuşakla ilgili yorumu şöyle:
A. İlhan, daha sonra, bu sözü kendisinin söylediğini ikinci Yeni Savaşt'nın önsözünde de açıklamıştır: 'Geçmiş gün, demişim ki: Birinci Yeni (Garip) İnönü Diktası’nın şiiridir, İkinci Yeni ise Menderes Diktası'nın! Bunu söyler¬ken işin şu, tarafını düşünmüş müydüm, şüpheliyim: Birinci Yeni 'sıcak' savaş yılla¬rının şiiriydi, İkinci Yeni 'soğuk' savaş yıllarının! Soğuk Savaş, 1960'lara kadar mı sürdü, aşağı yukarı, bu Menderes'in iktidar süresidir. Üstelik, özel nedenlerden Tür¬kiye'de soğuk savaş katmerli idi.' (sf..5)
BAZAN ANLAMAMAK ANLAMAZLIKTAN GELMEKTİR
BAZAN ANLAMAZLIKTAN GELMEK GERÇEĞİN BİLİNMESİNİ İSTEMEMEKTİR
BAZAN ANLAMAZLIKTAN GELENLER ANLATMAZLIKTAN GELİR
BİR ŞEYLERİ İNSANLARIN ANLAMASINI İSTEMEYENLER BİR SUÇUN VEYA KUSURUN VEYA YANLIŞIN ÜZERİNİ KAPATMAKTADIR
ANLATMAZLIKTAN GELMEK, YALAN SÖYLEMEKTEN DAHA KÖTÜDÜR
YALANIN YALAN OLDUUĞUNU ANLAMAK
ANLAMSIZLIĞI ÇÖZMEKTEN DAHA KOLAYDIR BAZAN
Diğer sanat akımları gibi,nnlamsızlığı savunan edebiyat ve sanat akımları da batıda ortaya çıktı. Batı,dünyadaki pek çok yenileşme hareketinin önderliğini yapmasının yanı sıra,tam tersinin de kaynağı oldu.Diyalektiğin karşıtların birliği kuralına uygundur.Gelişen karşıtını da geliştirir.Yoksa gelişen karşıtını yok mu eder.Karşıtlar aynı zamanda savaş halindedir.Dünya uygarlığının gelişimi incelenirken,haritanın ortasına batıyı koyarak düşünmek,o incelemeleri taraflı yapmıştır.Ayrı bir çalışmanın konusu olmalıdır bu.Ancak özgür düşüncenin,demokrasinin savunulduğu yer batı değil mi.Fransız devrimiyle başlayan bir süreci var dünya uygarlık tarihinin.Ancak burjuva devrimleri çağında,burjuvazi giderek de kapitalist sistem aynı zamanda insan düşüncesinin düşmanıdır.Kuşkusuz dünyanın çoğunun geri kalmasının nedeni de sömürgeci batıdır.
Bunun yanı sıra dünyaya kendi diktiği giysileri giydirme,yani kültür emperyalizmi,dünya halklarının kültürklerinin gaspıdır.Bu nedenle Batılılaşma diye bir kavram var.Batılılaşma,uygarlaşma vaat edilerek yozlaşmadan başkasıo değil.Bizim gibi hep başkalarının güdümünde yürümeyi gelişme savunanlar,Arap Fars kültürünün üstüne Batı kültürünü giyinmişlerdir.Ülkemiz insanının kültür ve sanatının yozlaştırılma süreci hayli eski.Bu söylediklerim,sanat yapıtlarında olması gereken ulusallık evrensellik niteliğini reddetme anlamında değil.Ancak bizim hırsızlar yalnızca birbirinden çalmaktan farklı olarak, batıdan çalmışlardır.Karşı sanat savıyla ortaya çıkan,savaş karşıtı olduğunu söyleyen dadacılık gibi akımların ne dediğini kendileri de bilmekten uzaktır.Batıda çoktan miyadı dolmuş olan dada gibi,letrizm gibi her türden toplumdan uzak akımın bizde hala taklitçileri vardır.Batı toplumunda edebiyat da tüm diğer sanat dallarında olduğu gibi,artık belli holdinklerin elinde kitleleri uyutmak işiyle uğraşmaktadır.
Sabahattin Ali,1936 yılında şunları yazıyor:
Kitle için yazdıklarını sanan yazarlarımız en gülünç olanlardır. Kitle ile beraber acı çekmeyen, halkın sevinci ile yüzü gülüp onun isyanı ile şaha kalkmayan, nabzı kitlenin nabzıyla aynı tempoda atmayan adamın kitleye “sen” diye hitap etmesi gülünçten de ileri bir şeydir. Hala köylüyü Amerikalı bir gezgin gibi seyredip onda ya mistik, karanlık bir ruh ve ya ilkel bir hayvan gören büyük romancılarımız var. Halktan bahsediyorum diyen yabancı ve ucuz esprili hikayelerle halkı maskaraya çeviren ünlü yazarlarımız var. Cinsel baskı ve yasaklardan histeriye uğramış yarım eğitimle genç kızlar için yazdığı sulu romanının cildlerine dayanarak kendisine “en çok okunan halk yazarı” sıfatını takan şımarık şarlatanlar var..(Varlık, 65. sayı, Mart 1936)
Derin olduğunu bilen kimse, kolay anlaşılır olmaya çalışır. Kalabalığa derin görünmekten hoşlanan kimse ise anlaşılmaz olmaya çalışır. Kalabalık dibini görmediği her şeyi derin sanır çünkü.
Nietzsche
EK:1
İletişim sözcüğü Latince kökenli communication sözcüğünün karşılığıdır. Birbirlerine ortamlarındaki nesneler, olaylar, olgularla ilgili değişimleri haber veren, bunlara ilişkin bilgilerini birbirine aktaran, aynı olgular, nesneler, sorunlar karşısında benzer yaşam deneyimlerinden kaynaklanan benzer duyguları taşıyıp bunları birbirine ifade eden insanları oluşturduğu topluluk yada toplum yaşamı içinde gerçekleştirilen tutum, yargı, düşünce, duygu bildirişimlerine iletişim diyoruz. Başka bir ifadeyle; İletişim, gönderici ve alıcı olarak adlandırılan iki insan ya da insan grubu arasında gerçekleşen bir duygu, düşünce, davranış ve bilgi alışverişi olarak tanımlanabilir. Bütün iletişim biçimleri doğumdan ölüme kadar hayatın önemli parçalarını oluştururlar. İşyerinde ya da boş zaman etkinliklerinde iletişimin değişik türlerinden yararlanır.
İletişim, iletilmek istenilen materyalin, ilgili herkes tarafından tamamen anlaşılabilmesi amacıyla bilgi, kanaat yada düşüncenin, yazı, konuşma ve görsel araçlarla veya bunların bir arada kullanımıyla iletilmesi, alınması ve değiştirilmesi süreç olarak görülebilir. İletişim bir başkasıyla konuşmadır. Televizyondur, gezetedir, yazınsal bir eleştiridir. Saç biçimimizdir, giyim biçimimizdir, mağara duvarındaki resimdir. İnsan etkinliklerinin ve ilişkilerinin tümü iletişimle ilgilidir. Tüm etkinliklerimizle böylesine iç içe bir olguyu ayırt etmek, tanımlamak, işleyiş düzeninin kavramak ve incelemek oldukça zor. Üstelik sözcük ve kavram olarak “iletişimi”i değişik anlamlarda sürekli kullanıyoruz. Bu da işimizi kolaylaştırıyor.
“Hayvanlar koklaşa koklaşa, insanlar konuşa konuşa anlaşır” denirde, insanoğlu onbinlerce yıldan beri konuşuyor ve konuşmayla sorunları çözebilmişte görünmüyor. Öyleyse, insanın iletişimini yalnızca anlaşma sağlayan değil, bazen sorunlar yaratan daha doğrusu insanlar arası ilişkilerde var olan sorunları pekiştiren bir olgu olarak da düşünebiliriz. Böylece, insanın iletişimini ayırt edici özeliğinin, bireyler arasında her zaman ortak bir davranış, düşüncenin belirlemesi anlamında bir uzlaşma sağlamak olduğunu söyleyebiliriz.
Günümüzde kullanımı yaygınlaşan iletişim sözcüğü haberleşmeyi de içeren geniş kapsamlı bir ileti alışverişi anlayışını yansıtmaktadır. İletişim kavramı o denli değişik alanlarda kullanılıyor ki, birbirinde çok farklı anlamları yükleniyor. Yazılı kaynakların taranması yöntemiyle yapılan bir araştırmada 4560 kullanımı derlenmiş ve daha sonra 15 anlamlı belirlenmiştir.
İLETİŞİMİN ÖZELLİKLERİ VE TÜRLERİ
a. İletişimin Özellikleri:
İletişimin temel özellikleri şunlardır:
(1) İletişimde ilk izlenim (başlangıç) önemlidir. Karşı karşıya gelen iki kişi arasındaki ilk izlenimin oluşmasında, karşılaşılan kişinin beden dilinden, kullandığı kelimelere ve kişinin taşıdığı bütün aksesuarlardan içinde bulunduğu fizik ortam nesnelerine kadar bir çok faktör etkilidir. İşte bütün bu faktörler, algılayan kişi tarafından kendi özellikleri, norm ve değerleri doğrultusunda YORUMLANIR ve karşıdaki kişi hakkında bir KARAR ve ETİKET oluşturur. ”Duruşundan hiç hoşlanmadım.”, “Bakışını sevmedim.”, “Bir görüşte kanım ısındı.”, “İlk görüşte sevdim.” gibi değerlendirmeler, o kişiyle gelişecek iletişimin temelini oluşturur. İlk algılarımızın oluşturduğu bu yargı, iletişim biçimimizde ve o kişiye yüklediğimiz değerde önemli rol oynar.
(2) İletişimin temel özelliği, anlayarak kavramaktır. Kendimizden farklı bir dünyayı TANIMAYA açık olabildiğimiz ölçüde, karşımızdaki insanın dünyasını KAVRAYABİLİR ve bir PAYLAŞIMA geçebiliriz. Önemli olan karşımızdakini değer ve davranışlarıyla ANLAMAYA hazır olmaktır.
(3) İletişim kişiye değil kişiyle yapılır. İletişim ÇİFT TARAFLI bir süreçtir. Taraflardan biri aktif olduğu halde diğeri olaya katılmazsa iletişim kopar. Kişilerin aynı ortamda bir arada olmaları iletişim içinde oldukları anlamına gelmez. İletişim süreci her iki tarafın da iletişimde AKTİF rol almalarıyla sürer.
(4) İletişim bir bütündür. İletişim biçiminin ÖZELLİKLERİ ve iletişim SÜRECİ, iletişimin birbirinden ayrılmayan parçalarıdır. İletişimi yanlızca sözler ya da sadece eller, gözler vb. tek bir kesit alarak değerlendiremeyiz. Sözlü iletişim içeriğinin, sözsüz iletişim işaretlerinin, bulunulan ortamın, kullanılan kaynakların hepsini bütün halinde ele almak gerekir.
b. İletişim Türleri
İletişim dört grupta toplanabilir: [7]
(1) Kişi-içi iletişim: Bir insanın düşünmesini, duygulanmasını, kişisel ihtiyaçlarının farkına varmasını, iç gözlem yapmasını, rüya görerek kendi içinden mesaj almasını ya da kendine sorular sorarak bunlara cevaplar üretmesini bir iç iletişim sayabiliriz. İnsanlar, KENDİ İÇLERİNDE bir takım MESAJLAR ÜRETEREK ve bunları YORUMLAYARAK kişi-içi iletişimde bulunmaktadırlar. Kişinin dışarı çıkarken yağmur yağacağını düşünerek yanına şemsiye almasını buna örnek olarak verebiliriz.
(2) Kişilerarası iletişim: Kaynağını ve hedefini insanların oluşturduğu KARŞILIKLI iletişimdir. Bu tür iletişimde kişiler, bilgi/sembol üreterek, bunları birbirlerine AKTARARAK ve YORUMLAYARAK iletişimi sürdürürler.
(3) Örgüt-içi iletişim: Örgüt üyelerinin örgütün amaçlarını yerine getirmek üzere, kurdukları iletişimdir. AST ÜST İLİŞKİLERİ ve PERSONELİN KENDİ ARALARINDA KURDUKLARI İLETİŞİM bu türdendir.
(4) Kitle İletişimi: Mesajın kitle iletişim araçları tarafından GENİŞ HALK KİTLELERİNE iletilmesi ve bunlar tarafından yorumlanması sürecidir.
KAYNAK;
Prof.Dr. OSKAY Ünsal, İletişimin ABC’si, Der Yayınları.
ZILLIIĞLU Merih, İletişim Nedir, Cem Yayınevi.
Baltaş, Zuhal ve Acar Baltaş. Bedenin Dili. İstanbul: Remzi Kitapevi, 2002
http://www.kho.edu.tr/enstitu/aktiviteler
EK:2
ÜSTAD İSMET ÖZEL’İN ŞİİRİ
NE ASPİRİN NE SOVYET İsmet Özel
Hangi kitap yazıyo Men seveni eller ala
Kaptırıİdık 1 arı şey mütemadiyen kiracı bulurum avuntusudur ya işte tamı tamına o bütün derdi kaskatı bir dinamo temin edemezsem ölürümde dondurulan güç var ya işte tamı tamına onun sıhhatini ispat etmesine umulmadık bir katkı sağladığı için Niyazi Sayımı Acapulco'da ağırlamak senaryosu hazırlıklarının gişe beklentisine tanınan imtiyazı ön sıraya çekmekten ziyade Pentagon ağırlıklı üretim çevrelerince göz önünde tutulmaya münhasır Bach çalıp göbek atmak tavrı bir çıtçıtmış gibi değil de bir pıtpıtmış gibi algılandığında ki hiçbir araştırma şimdiyedek karşımıza başka türlü algılandığına veya algılanabileceğine dair herhangi bir emare çıkarmadı işi mazeret merdivenine gözünü dikmeye tevessül etmeden yüklendiğine kanaat getirilen mirastan mahrum kaçağı ayazın alnına bırakılmış küle siyme yarışından sağ çıkacağı ihtimalini hep akılda tuttuğumuz bir esmere rağmen koçulur vasfıyla sahile indirdiyseniz sizi öksüz çobanın selâmını almaktan melankolinin canıtez esintisinde eziliş boğuntusu şahsına vız gelip tırıs gittiğinden olsa gerek yine mi iş başa düştü daraltısıyla törende meslastikli bulunma bezginliği muvacehesinde bin dereden su getirme kurnazlığına sapma ihtiyacı duymaksızın kurtaran bindallı taklidi naylon çaputu sıradanlığı bahane ederek çalım satma vasıtası şekline soktuğuna dair beyhudelik ezikliğine mensup ne yapsak içimizden atamadığımız fosilleşmiş yeni yetmelerden hangisinin eliyle olursa olsun önünüze öd kopartıcı bir süratle adeta bir harita paftası gibi açılıveren fermandan bozma itirafnameyi tasnifinizde barok çağın çok sık rastlanan höpürtülerini aratmayacak üsluptaki çekicilikle mahremiyet babına dahil etmeniz tel'in olunduğunuz haberinin sadece takbihe uğramak talihsizliği yolunda tefsir edileceğinden benim adam boyunu aştığı bence bittecrübe sabit o iki metre derinlikteki aklığıyla körleştiren kar çölünün sathında kilometrelerce yürürken ruzveltlerimin altına mı üstüne mi diyeceğimi bilememe aczine düşmüşlüğümle takındığım Norveç malı hediğin inatla ruhuma gerek rahatta ve gerekse esas duruşta ne iğfale ne tahrike meydan verme ehliyetine sahip seyreltide tesir edişine bir pay tanıyarak neyi nerede hangi kesafetin dolandırıcılar nezdinde taklidiyle vakit kaybetmenin kaş yaparken göz çıkarmak kontenjanı kabul edilen ziynet takdirine eş tutarcasına tahsil etmiş olursak olalım yayla bulutlarındaki pembelik yaylacıların güğüm gürültülerine çıngırak anlamı vermek aşkına beşerin tasavvur sahasında hilkatin fevki diye bir mefhum yer alamayacağı istikametindeki itikadım nispetinde müteşabih telâkki edildiğinden şüpheye mahal yoktur. Hayır, bin kere hayır! Bırak fısk dolu âyinlerinizin bahşettiği iınkân nispetinde kasvetin alâyişini sabah akşam körüklendiği tapınaklarınızın kenar avlusunu süpürme fikrini aklımdan geçirmek mücavir semtlerinden bile geçmedim kendinizden geçerek birbirinize neler yaptığınız o yerlerin. Allah tez zamanda belânızı versin. Siz ikiniz nacağı kıracak kadar öfkemi kabartanlardan olmayacaksanız yine mutlaka sizlerden biri olacaktır. Kabar istediğin kadar istediğin sıklıkta kabar gelmez bunun bir porsuduğu vakit diyen dayak yememiş besbelli. Öfkenin kabarması seferberliğin arifesindeki pandispanyanın kabarmasından bile dudak büktürücü küçüklükte bir manzaranın ihmale gelir parçası artık. Ayrıntı değil parça. Paça. Bana dökmeci sıkmacı palangacı ecirci sabırcı zannıyla muameleniz muhtemel ünsiyeti tebahur ettirdi. Beni söğüşleme teşebbüşlerinizdeki tırtıkla cidden incindiğim halde hangi cehennemden yolunuzu buluyorsunuz diye bir Allah'ın günü gelip size sormadım. Buna mukabil aranızdan biri gelip münasebetsizce çarpar korkusuyla aldığım tedbirler her Allah'ın günü canımı burnumdan getirdi. Şehrin ablak kesimlerini görmezlikten gelinemeyecek miktarda biperva kapladığınız az gelmiş sanki de zeytinyağı timsali üste çıkıp ne günlere kaldık deme şirretliği gösterirseniz herbirinizin ağzını carttadak yırtarım. Ne yani elbette postallı elbette palaskalıyım. Sayısı hiç önemli değil size çok hayatta kaldığınız her bir gün. Hayattan şikâyetiniz dayanılmaz bunalımlardan beter işkencelere sürüklenmek diye dillendirilmişse size az. Adam olmak diye bir şey kaldı mı ki sizi lunaparka sürükleyen bira kokusu uzun taşkınlığıyla Vistül ırmağı görüntülerini vahlanan kaşıntılarınıza ilâve edip Polonya Lehistan adıyla anılırken mazi mazısını sıkıp suyunu çıkarmayı kimlik endişesi tahtında üst beni bene bende benden kondursun. Faaliyetine ispirtoyla başlayan gazocağının kısık ateşinde pişip dünya kadar masrafla önünüze konan yemeklerin tel dolapta ekşimesine bir perspektif getirmeyenlerin özür beyanı öyle arabesk öyle kalleştir ki neşrettikleri ter kokusunu ha ifadenin gücü ha gücün ifadesi biçiminde dayatmaları arabeskin dûnunda kaleşnikofun kuburundadır. Zaten zırt pırt görevdi izindi tatildi rapordu nikâhdı sünnetti cenazeydi yok bilmem daha neydi deyip neyse artık fazlasını aklımızda yer ettiğine rağbetle mutlaka kelimelere dökmek hepimiz için bir boşvermecilik nişanesi olacaktır. Şartların bir yanda kelimelerin ise diğer yanda olduğuna dair haberi yıldızlarına bakarak ve onların barışıklığı hiçbir zaman tatmadıkları dikkatini vakıadan esirgemeyerek doğrulayacaksınız. Geçimsizliğe hangi taraf sebep oluyor sorusuna dalmadıkça ikisinin de size bir-ki bir-ki bol bol nefes aldırmakla kalmayıp ne yere ne de zamana aldırıp hayat öpücüğü furyası yarattıklarına şahit olacaksınız. Yine de çörek otu ve zerdeçai modasıyla ayan olan cumhuru keller ve topallar eşliğine izafe edilen
yardım yüzünden kızılca kıyamet intibaı uyandıran alaylarca kapı kap; gezdirilmedikçe hiçbir temmuz teskeresiyle mücevheri düşürtmez gecenin pankreası. Söz şartlara da kelimelere de uzaktır. Söz uzaklaştı. Türk ilinde tek başıma sözün uzaklığına tahammül ettim. Rayiha kaldı. Buna misafirperverlik değil tahammül denmelidir ve üstüne kiloyla değil tane hesabı satılan limonlardan sıkıp yenmelidir. Neden derseniz sözün sözü sular seller gibi bilenlerin ölçemediği yedeğe alınamaz atmosferik değeri kaybolacak cinsten benzeşimi geceyi geçirmek için rayiha bana mülâki oldu. O pürüzsüz o pir ü pak o tiril tiril o sır dolu ısır dolu dolu o dişil duruşu o serin işvebazlığı o asude simetrisinin davetkâıiığı ne demezsin deyimiyle kirlenmemek biraz daha açık konuşalım çimdiklenmemek kastı güdüp bende gizlendi. Ne iyi olmuş. Ter ü taze. Ye Ye Ye. Her vakit vurucunun hınk deyicisi olmayışını kutluyor. Tembel. Kırık mandal durumuna düşmeyişinin kirasını yiyor. Tünel fikrini sırf dikkati kaydırmak için ortaya atmadıklarının delili yok. Onlar gibilerin analarını bilirim. Nasıl Greta Garbo'nun 1990'da öldüğü insana inanılacak şey gibi görünmüyorsa hayaliyle status quo sarımsağına sızmayı başaran kasıkların afişini Toulouse-Lautrec'in yapışı da olayı kavrayışımızın yön değiştirme boşluğundan bilistifade duyarlık alanından kurtuluşun duyarlığına sahip çıka çıka ne kadar kendimizden saklarsak o kadar kendimizi içine sakladığımız gayri maddi tüm insanlık dinamosunun yerini tutacağı söylentisi güç saplantısıyla rekabeti ayarında roman okursam başım göğe mi erecekten başka nakarat bilmeyen hüma kuşlarının açıklarını çiçek sulayarak giderme hilesine saptıkları nah şuracığa zamanı gelince suratlarına çarpmak üzere yazılacağı doğrultusunda sermayeye atfedilen koz hesap dışı tutulamaz meyanında istihraçta bulunuşla beraber asla maziden ipini koparıp gelmiş demiyeceğim tazının mazılıktan fişek gibi bir fırlayışta sözümona facialar süreğini sürecine sabaha kadar sürdükçe süzdürdüğü sızma fala aptalın vezne sitayişle attığı taşla bizden hiç kimsenin burnunu kanatamadığı bel altı para bezminde vezin yüzdürmece karşılaşmaları tazyik hasıl edemeyecek kertede yeni zaman boyutu zannına düşmek bildik bilindik bildirik anlatıları alaya almasıyla ünlü keçeleşmiş Tarabya'nın asker ressamlardan günümüze kadar şunca yağlıboya fosur fosur üstübeç nağme ara nağmeye ara nağme nağmeye sündürülerek ilk unutulacak olanın en derin izi çizdiğine belki de asma yaprağının su nanesine mülahazalandırılmasına mahsus bir an var mıdır sorusuna iyiden iyiye askıntılık edenlerden en gözü dönmüşünü trençkotunun kuşağını basamağa düşürme pahasına şehir otobüsünden yuhalanmak korkusu eteklerini ıslatırcasına inmek zorunda bırakışın sene-i devriyesinden başka bir şey değildir. Evet, odur. Onun için şirketimizin kuruluş daha açıkçası eklemleniş yıldönümünde şampanya ikame olunur nobranlığıyla patlattık köpüklü şarapları.
Kayıt Tarihi : 6.8.2007 03:54:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Adnan Durmaz](https://www.antoloji.com/i/siir/2007/08/06/emperyalizmin-insanin-anlama-yetisine-ve-duygularina-saldirilarinin-reddi-4.jpg)
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!