buzdan bir perde güneşi örtüyor
çözülmüyor getirdiğin hasretin ayazı
gözlerimin içi aynaları ürkütüyor
yansıması yok senden başka sol yanımın
durmaksızın bir şarkı çalıyor kalbimde
09.05
Onulmaz yaralar açan çiçek bahçesinde
Nahifliği kokusundan keskin bir nefes,
Kurutuyor göz pınarlarını toprağın;
Ağlıyor kökleriyle vatanı çevreleyenler.
-Şair'e hitaben-
Hasta şehirde bir ömür bitmeden
Yollar yine bir yere çıkmalı
Baharı kuşlar getirsin bu sefer
Mevsimi terk eden soğuk toprakla konuşmalı
silüetlerin dudaklarını titreten şey,
nefes kimdir, diye sordu yabancıya.
"ölümle ışığı ayıran" dedi başka bir dilde,
ölmeden önce ışığı görürmüş insan.
kirpiklerini birleştiren yağmur damlalarıyla,
I.
Gece simasını ifşa ediyor;
Güneşin üstünü örttüğü saatler.
Yıldızlar sanki bir yarışın içinde,
Hepsi öylesine arzuluyor ki
-eskiden-
Çekildiğinde kanım ruhumdan;
Adını içiyordum.
Aynı kadehi kaldırıyordu
Köylüler, krallar, fahişeler, tüccarlar...
Varlığın tek nefesi binlerce yokuş
Duygular iki uçlu her yürekte
Madem dilsiz elçilerin kalpleri boş
Hiç ağzın kan doluyken öpüştün mü ölümle
Unutulan gerçeğin ağır hükümleri var
bu gece yoğun bir kar lütfedildi
sağanaklar
yanında sancıları da getirdi
toprağın altında
terk edilmiş ruhların titreyen kemik çıtırtısı
bembeyaz uyanacak sabaha
Uzun bir karanlık,
Sokak değil evler dar.
Sığmıyor beden yeryüzüne.
Emin ol elimden tutar.
Tutar elimden,
“Qui scribit, bis legit”
Yazmak tenine şiir, dokunmak sayılır.
Ellerim sarılır kaleme sımsıkı;
Şair olacağım gözlerine bakıp.
İris, damarlaşır dökülüp ormandan,
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!