Bir adam vardı
İntihar müptelası
Şiirleri bulanık, dağınık kafası
Nasılsa yuvarlanır giderdi hayatı
Ölüm bile ona Aytensizlik kadar kötü değildi
Yetmiş üç yılının haziranından beri
Mazide kalan güzel günler
Ne çabuk geçip gittiniz
Birbirini kovalayan leyl ü nehar
Neydi aceleniz
Bir ben miydim derdiniz
Şimdi boynumda günahlarım
Yıllar mıydı beni böyle yoran
Yoksa yaşadıklarım mı
Nedir bu üzerimdeki karabasan gibi duran
Ölü toprağı gibi ezen
Hevesim mi kalmadı
Ya da ümitlerim miydi biten
Yine böyle bir günde
Bir şeyler karalamıştım
Sarı saman bir kağıda
Konu neydi bilmiyorum
Sonradan yakmıştım
Çok bir şey değildi herhalde
Gün gelir
Susar şehir
Çocuklar susar
Balıkçılar simitçiler
Susar tüm seyyar satıcılar
Şehir susar
Sevmek mi daha bir sevmekti o zamanlar
Yoksa biz mi bir başkaydık
Küpeşteleri menekşe çiçekleriyle dolu
Çocukluğumun sokaklarında
Gizli ama güzel, ne aşklar yaşanırdı
Oysa sadece kağıda yazılırdı duygular
Dudaklarımı ısırınca geçer mi?
Bardaktaki çiçeğe su versem mesela.
Dizimdeki yaranın kabuğunu mu kanatsam?
Sokak köpeklerine kazak mı örsem üşümesinler diye
Simidimi paylaşsam vapurda bir martıyla
Ya da başka bir şey mi bulsam, onu mu denesem
Akıl yazar, akıl söyler, akıl bulur
Dedikleri de doğrudur çoğu zaman
Mantık da onun fiyakasıdır
Akıl hakikattir, hakikatte akıl
Lakin akıl da bir yere kadardır
Ayakları ıslanır susuz göllerde
Martıların kulağına, bir isim fısıldamak
Güneşi, ayı ve de yıldızları şahit tutmak
Mevsimlere şiirler yazmak mıdır aşk
Firakında yazın üşümek,
Vuslatında, zemheride ısınmak mıdır aşk
Özlemek mi sevip de, sevip de özlemek mi
Hiç bu kadar özenir miydim
Bu kadar titrediğim üzerine
Ne vardı ve ne olabilirdi
Yalnızlık ormanından denize doğru inen
Dalgaların bile yumuşatamadığı falezlerdim
Hırçınlığım dünyaya hıncım kendime
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!