Gökyüzünde, rengarenk gök kuşağı asılıyken,
Ben bir gelincik tarlasında, ılık bir meltemle,
Başını sallayan bir gelincik tim.
Elin değdi... ezildim.
Ilık meltem esintisinin yerini,
Şimdi gittin ya
Ne derin.. acılarla bıraktın beni bilir misin
Ne derin umutsuzluklarla
Gitme be kadın gitme
Bilmezler onlar senin kıymetini
Pencereden baktığın o tatlı dünler
Birlikte geçirdiğimiz o güzel günler
Şefkatle bakan o güzel gözler
İnan bana hatıran yeter.
Yıl 1950 Sivasın Sızır köyü..
Tahta kapı hiddetle çalınıyordu.
Hurşid kapıya koştu , bir pusula gelmişti,
Elindeki pusulaya o yeşil gözlerini dikti,
Ve okumaya başladı.
Hüznün gemileri ,
Gönlümün limanından,bir bir kalkarken,
Gözyaşlarım denizin sularına karışır.
Tıpkı , gemiler uzaklaştıkça ,
Küçülerek yok olduğu gibi,
Ben senin boşluğunu kapatamadım
O boşluk ...hep orda , kırıla döküle,
Hiç canım yanmadı mı benim?
Hiç canım yanmadı mı ?
Sadece senin mi canın candı.
İnsan içine neler gömüyor,
Susup ta, anlatamadıkları ,
Ne sessiz , çığlıklar atıyor aslında,
Ne sevdiklerimi ölmeden,
Kalbimdeki mezarlığa gömdüm ben.
İki yabancıydık,
Bu solgun kaldırım taşlarında yürüyen.
Belkide.. yan yana geçip giden herhangi biri,
Her hangi biriydim artık senin için.
Sahi... iki yabancı mı olduk?
Söylesene ne zaman gittin benden ?
Bu defa ipin ucunu bıraktım
Evet.. istediğin oldu sonunda
Savaşmaktan yoruldum mu ne
Sessizce bakakaldım ardından
Artık kelimelerde bir anlam ifade etmiyordu
Şimdi uzaktasın dokunamam ki sana
Okşayamam saçını öpemem tenini
Bilirdim giderken ayrılığın beni kahredeceğini
Ordaki bir kalp atışı burdaki bir ömre bedel.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!