Emekliler! Gençliklerinde borç olarak ve ...

Mehmet Halil
1192

ŞİİR


6

TAKİPÇİ

Emekliler! Gençliklerinde borç olarak verdiklerini

Emekliler! Gençliklerinde borç olarak verdiklerini yaşlanınca alamayanlar…
‘’Sermaye nasıl büyüdü? Her işçinin çalışmasından bir kısmı kendi yaşam ihtiyaçları için ayrıldı, bir kısmı yıpranan makinaların yenilenmesi için ayrıldı, bir kısmı da yeni makineler için yeni yatırımlara ayrılır.’’
Yeni makineler için ayrılan emek, yeni makineler, kendinden sonraki yeni makineleri üreterek, yani, o makinelerdeki mevcut emilmiş ve donmuş emek sürekli büyüyerek, bugünkü dünyamızda gördüğümüz devasa yapılanma haline gelmiştir.
‘’Bu sermaye nasıl büyümüştür? Doğadan kömürü çıkaran emek-gücü, tarım yapıp yiyecek üreten emek-gücü, dağdan kereste çıkarıp barınak yapan emek-gücü…’’
Yıllık kalkınma %6-7 gibi telaffuz edilir. Sermaye her yıl büyür sermayeyi elinde tutanlar zenginleşir, işçiler ise sadece yaşayabilecekleri kadar bundan pay alır. Şu bilinmeli ki bu zenginlik çalışanların emeğidir, dev makinalarda yıllardır, kuşaklar boyunca çalışanların emilmiş emeği vardır. Bu servette büyük pay çalışanların olduğu halde, sermayeyi elinde tutanlar, yani devleti de elinde tutanlar şimdi de emeklinin aldığı emekli maaşına göz dikmişler. ‘’20 yıl çalışmadan maaş alanlar…’’ diye gündeme geliyor. Fırsat bulsalar emeklileri ‘’eşek adasına’’ sürecekler. Evet, onlar emeklilere böyle bakıyorlar, işi bitince çöpe atılacak mal olarak görüyorlar… Oysa bu servetin anası olan emek, o emeklilerin makinalarda biriken donmuş emeklerinden başka bir şey değildir.
Çalışmayanlar bunlara nasıl sahip oldular. Çalışanların emeklerinin bir kısmını zorla veya dolaylı olarak el koyarak…
‘’İşçi çalışırken emeği devamlı bir dönüşüm içindedir. Hareket olmaktan çıkar, hareketsiz bir eşya halini alır. İşçinin çalışması olmaktan çıkar, üretilen bir şey halini alır. Bir saatlik eğirmenin sonunda bu hareket, belirli miktarda iplikle temsil edilir. Bir saatlik emek, pamukta somutlaşmış emek.’’
‘’Bir kullanım-değeri, emek-sürecinden ürün olarak çıkarken öteki kullanım-değerleri, daha önceki emeğin ürünleri, sürece, üretim araçları olarak girerler. Aynı kullanım-değeri, hem daha önceki sürecin ürünü, hem daha sonraki sürecin üretim aracıdır. Bu nedenle, bir ürün, yeni bir emek-sürecine üretim aracı olarak girer girmez ürün niteliğini yitirir ve süreçte yalnızca bir öge halini alır.’’
‘’Emek gücünün günlük tüketimi yarım günlük çalışmaya malolmasına karşılık aynı emek-gücünün tam bir gün çalışabilmesi ve dolayısıyla bir gün zarfında kendisi için ödenenin iki katı değer yaratması, kuşkusuz satın alan için iyidir, emeğini satan için kötüdür.’’
Bir makinenin ömrü 10 yıl ise, bu çalışma süreci içerisinde, toplam değerinin on yıllık ürüne yavaş yavaş aktarıldığı açıktır. Emek aracının ömrü insan ömrüyle kıyaslanabilir. Her geçen gün insanı mezarına yaklaştırırken emeği de makinelerde emilmiş olarak kalır.
‘’Üretim araçlarının emek-süreci sırasında, eski kullanım-değeri şeklinde kaybettikleri değer kadar, yeni ürünlere değer aktarır. Üretken emek, üretim araçlarını, yeni bir ürünün onu oluşturan ögelerine dönüştürürken, kendi değerleri de bir ruh göçümüne uğrarlar. Tükenmiş bedenden ayrılıp yeni yaratılmış olana geçerler.’’
‘’İnsanın bedeni öldüğü zaman ruhu yaşıyor’’ diye inanıyorsak işte o ruh, üretim araçlarında emilmiş olarak bulunan emektir.
Dağlardan süzülüp gelen damlalar bir dereye karışıp kaybolur, bir dere ırmağa karışıp kaybolur. (aslında kaybolmaz, biz göremediğimiz için unutulur, kaybolduğunu sanırız)Bir ırmak denize ulaştığında kaybolduğunu sanırız… Ama onlar kaybolmaz, koca bir denizi, okyanusu oluşturur. ‘’Denizler damlalardan oluşur.’’ Sözü bunu hatırlatır.
İnsan da bir ürünü ortaya çıkardığında o ürün başka bir ürünün yaratılmasında görev alır. Emek değer kazanmıştır yaratıcılıkta başarılı olmuştur, ama, daha büyük bir emek ürününe karışarak orada donmuştur. Bu başarı adeta kendini inkar ederek onu gözlerimizden silmiştir.
‘’Üretim araçlarının değerlerinin tüketilmesi gibi bir şey olmadığı gibi, bu değerlerin yeniden üretildiklerinin söylenmesi de doğru değildir. Bu değer, korunmuştur; nedeni, süreçte kendisinin bir işlem geçirmesi değil, başlangıçta içinde mevcut olduğu malın gerçekten yok olması, ama, bir başka mal içerisinde yok olmasıdır. Öyleyse, ürünün değerinde üretim aracının değeri yeniden ortaya çıkar, ama bu değerin yeniden üretilmesi diye bir şey söz konusu değildir. Üretilen şey eski değişim-değerinin yeniden ortaya çıktığı yeni bir kullanım-değeridir.’’
Örnek: Dağdan çıkarılan demiz filizinde işçinin emeği, yüksek fırından çıkan pikte emilmiş olarak bulunur. Pikde bulunan emek, çelikte emilmiş olarak bulunur. Çelikte bulunan emek, elde edilen pullukta, yedek parçada emilmiş olarak bulunur. Yani emek hiçbir zaman kaybolmaz.
İşçinin emeği mevcut üretim araçlarında emilmiş olarak değerini korumaktadır. Yani emeklilerin yarattığı değer çalışan makinalarda yaşamaktadır. O makinalar olmasa bu günkü sermaye birikimi sağlanamazdı. Emeklilerin emekli maaşları analarının ak sütü kadar helaldir.
Biriken emeklerle büyük fabrikalar, tesisler meydana gelmiştir. Onlarda binlerce emekçinin emeği donmuş olarak bulunmaktadır. Eskiden on kişinin, yüz kişinin ürettiğini bu gün gelişen makinelerle bir kişi yapabilmekte…
Nüfus nasıl dölünü aktararak günden güne artıyorsa makineler de öyle… İçlerinde mevcut emek-gücünü aktararak devasa boyutlara ulaşmıştır. Milyarlarca insan içinde bir kişi nasıl kayboluyorsa emek-gücü de o devasa boyutlardaki tesislerde görünmez oluyorlar. Sermaye sahipleri de eğitimsiz emek-gücü sahiplerini, güçlü iletişim araçları ile kandırıp sömürüsünü sürdürebiliyorlar.
Bir işçinin emeği o büyük tesislerde çok küçük olarak da olsa varlığını korur. Aynen denizlerde damlaların varlığı gibi… Bu nedenle sermaye sahipleri, işi biten işçinin emeğini kolaylıkla inkar edebiliyorlar. İşte o zaman olaya bir de tersinden bakmak gerekir. Hiç çalışmadığı halde büyük sermayelere sahip olanlar, onlara nasıl sahip olmuşlardır.
Emeklileri tehdit eden yöneticiler asalakların servetine neden bakmazlar?
Devleti eline geçiren sermaye sınıfı emeklilere borçludur. Onların emeklerini emerek güçlenmiştir. Borcunu ödemek istemeyen sermeye sınıfı, gelinen bu noktada, sanayinin ve teknolojinin son derece karmaşık durumundan yararlanarak, emeklileri kandırmaya çalışıyor, Borcunu ödememek için kaçmak yollar aramaktadır.
Emekliler! Gençliklerinde borç olarak verdiklerini yaşlanınca alamayanlar… Çürüğe çıkmış bir makine parçası gibi kenara atılmak istenenler, yaşamak ve emeğinizin ürünü olan be devasa sanayi dünyasından payınızı almak sizlerin ve bizlerin hakkıdır. Asla bu haklarımızdan vazgeçmeyiz. Gelişen ve büyüyen bu sanayi ve teknoloji dünyası, atalarımızdan kalan miras ve bizlerin eklediği emeklerimizin eseridir.
Bu gün devasa boyutlardaki bu yapılanmanın yanında bir işçinin emeği kum tanesi kadar küçük görülebilir ama o küçük emeklerin birikimi olmasaydı, bu gördüğümüz sermaye birimi de olmazdı, bizlere hükmeden krallar da olmazdı.
Bizler sadaka ile geçinmiyoruz geçmişte borç olarak verdiğimiz emeğin taksitlerini alıyoruz… Yaşayarak görüyoruz ki, sermaye ne kadar güçlü olursa olsun, bize haklarımızı kendiliğinden vermiyor. Haklarımıza sahip çıkalım. MÜCADELEYE DEVAM EDELİM!


Mehmet Halil
Kayıt Tarihi : 27.11.2018 00:07:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Mehmet Halil