Gün geceye kollarını açmış, dışarıda yağan yağmurun sesi ve evin içinde birbirlerine özlemle bakan iki yürek… Şimdi tüm bekleyişler sona ermiş, aradan geçen uzun zamanın özlemi konuşulur olmuştu. Elvan kanepede Taner’in yanına oturmuş onu izliyordu.
—Nerelerdeydin Elvan. Bunca zaman kaybolup gittin ve sonrası bir gün küçük bir mesajla çıkıp geldin. Anlatacağın çok şey olmalı, seni dinliyorum…
Gözleri dolan Elvan, Taner’e sarılıp öpmek istedi ama hiç beklemediği bir tepkiyle geriye doğru itildi. Başını önüne eğdi. Gözlerinin pınarlarına hâkim olamıyordu. “Her şeyi anlatacağım sana canımın delisi ama böyle soğuk davranma bana” diyebildi kısık ve ağlamaklı ses tonuyla… Ayağa kalkıp, mutfağa doğru yürüdü. Taner duruşunu hiç bozmadan onun gidişini izledi. Elvan bir yandan gözyaşlarını silip, bir yandan hazırladığı yemekleri tabağa koyuyordu. Taner dayanamayıp ayağa kalkıp yanına doğru yürüyüp Elvan’a yardım etmeye başladı. Hiç konuşmuyorlardı. Hazırladıkları tabakları salonun ortasındaki sehpanın üzerine yerleştirmeye başladılar. Tüm tabaklar taşındıktan sonra Taner koltuğa geçip oturdu. Elvan buzdolabından rakı şişesini çıkartıp getirdi. Kadehleri doldururken Taner onu izliyordu. Şimdi tüm hazırlıklar tamamlanmış, Elvan karşı koltuğa geçip oturmuştu. Gözleri ağlamaktan kızarmış Taner’e bakıyordu. Taner sehpaya uzanıp rakı kadehini aldıktan sonra Elvan’a doğru uzattı; diğer kadehi havaya kaldırıp, “hoş geldin canımın güzeli, güzelliğine” diyerek bir dikişte bitirip sehpaya geri bıraktı. Elvan şaşırmış, elindeki kadehteki rakısından yudumlamış Taner’i izliyordu. Taner ikinci kadehi de doldurup “güzelliğine” diyerek yarısına kadar içip sehpaya bıraktıktan sonra Elvan’a bakıp “şimdi konuşabiliriz” diye söylendi…
Bir aşk kadar zehirli,bir orospu kadar güzel.
Zina yatakları kadar akıcı,terkedilişler kadar hüzünlü.
Sabah serinlikleri; yeni bir aşkın haberlerini getiren
eski yunan ilahelerinin bağbozumu rengi solukları kadar ürpertici.
Öğlen güneşleri; üzüm salkımları kadar sıcak.
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta