Zaman süngülerini çekti aşktan yana…
Kapandı kapılar buruk bir sancıyla…
Bir “veda” anı kaldı dimağlarda …
Koskoca bir ömürden arda
Bir avuç hüzün kaldı…
Şimdi alacasındayım gecenin
Dilimde buruk bir sitem aşka dair
İçimde, kök salmış bir sevdanın, ertelenmiş düşlerin,
Hiç yaşanmamış günlerin hüsranı...
Ve, bir gün kavuşurum avuntusu
Kirpiklerinin ucunda iki damla hüzün ha aktı, ha akacak
Tek esiri sen misin bu sevdanın? Tek acı çeken, içinde kırıklarla dolaşan, an be an hasretin yüküyle ömrünü tüketen…Sen misin?
Bak yüzümdeki çizgilere, bak ruhumda soldurduğun güle, bak gittiğin gün parıltısını yitiren gözbebeklerimdeki harelere…Bak yanıklar her yerimde.Yüreğimde, ellerimde lal olmuş dilimde…
Sen misin tek yanan birlikte körüklediğimiz bu ateşte?
Sen misin acının tek rotası sırtını dönüp giden yüreğinle?
Hayır, bana acıdan, yangınlardan, ihanetten bahsetme. Bahsetme ki ihanetin açık adresi belli olmasın, asıl ihanet edenin ruhunu alıp gidenin sen olduğunu kimse anlamasın.
Acı çektim diyorsun, sen acıyı ne biliyorsun? Gözlerinde tükettiğim yaşanmışlıklarımla ve yaşayamadığım düşlerimle, her gün yalnızlığın en koyu zamanlarında yüreğime
Ve alır yolcusunu gider zaman, ardında bıraktığı hiçbir boşluğu doldurmadan.
Yeni körebeler düşer yeni zindanlara ve oyun başlamadan biter...
Bazen acımasızca susuyorum kelimeleri …
Sen adı konulmamış bir şiirsin yarım mısralarımda.Özenle seçilmiş satır aralarına serpiştirilmiş imgelerimsin.Aklıma takıldıkça hayalin yarım mısralarında gezindiğim hiç bitmesini istemediğim şiirimsin…
Sen kalemimi batırdığımda anılara, doludizgin koşan mısralarımsın.
Yazdıkça yazmak istediğim, okudukça bitmesini hiç istemediğim, satır aralarında gizlice biriktirdiğim hasretlerimsin.
Ayrılıklarımsın çoğu zaman ve ayrılık sonrası dinmeyen sızılı özlemlerim.
Bazen yüreğine dokunur şarkılar, “paramparça” olur için her nakaratta, bazen acıtır canını bırakıp gitmeler, sonbahara kızarsın …
Adı ayrılığa çıkmıştır bir kere … Biraz hüzündür sonbahar, biraz yağmur ve bolca gözyaşı… Kuru yapraklar misali savrulduğunuzu hissedersiniz… Yüreğinizden uçup gitmiştir o göçmen kuş…
Bazen yıkılır kalırsın gidenin ardından mecalsizce …
Bağlıdır elin, kolun ve dilin…
Haykırmak istersin delice, ama susarsın hep…
Bazen gitmek düşer bahtımıza, yol ayrımlarında durur bekleriz yönümüzü tayin etmeye çalışırız, içimiz sızlarken çok kalay olmaz gitmek. Geride bırakılan kişi ruhumuzu besleyen kişi ise eğer daha da zorlaşır her şey.
Gitmek ve kalmak arasında sıkışır kalırsınız. Mantık git ardına bile bakma der. Ama yüreğiniz elvermez gitmeye. Aslında bilirsiniz kalmak daha çok yaralayacaktır sizi, yine bilirsiniz ki ruhunuzu besleyen damarınızı koparıp atmak olacaktır gitmek.
Eğer göze alabiliyorsanız ruhunuz, yani ‘‘o’’ olmadan yaşamayı gitmek en doğrusudur.
Aşk, dar zamanlarda, tutunmaktı yeniden hayata ve ben tutundum seninle yeniden hayata
Ve gitmek…Karar almaktı korkusuzca…Terk etmekti seven bir yüreği.
Gittim…
Üşüyorum …
Gittiğin günden beri ısıtamadım yüreğimi
Ve zamanın kıskacında gitgide soğumakta bedenim.
Oysa aşk solurken sıcacıktı nefesim, nefesinin yanı başında.
Şimdi yokluğunu soluyorum sensizlik kokan bu şehirde.
Hep ertelemek düşleri yarınların hayalinde,
Avuntu bırakmak ruhumun aynasındaki kırık yansımalara…
Ve her yansımada biraz daha yok olup gitmek, belli belirsiz bir düşün uçurumlarında…
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!