El yazısı Şiiri - Milad Hekimiazer

Milad Hekimiazer
32

ŞİİR


3

TAKİPÇİ

El yazısı

Keşke hâlâ mektup yazmak yaygın olsaydı,
El yazısı gibi gerçek bir şey var mıydı?
Dokunan bir elin izi kalırdı kâğıtta,
Sanki kelimeler can bulurdu hayatta.
Satırlarda kokusu kalırdı parfümün,
Klavye soğuk, hissiz, uzakta her tür hüzün.

Bir pencereye baktı, izledi kalabalığı,
“Görüyor musun?” dedi, başladı anlatmaya.
“Yürüyen kıyafetler bunlar, sadece şekil,
Yalan söyler, âşık olur, ölürler bir vakit.
İnsan pek az içinde, dünya soyunma odası,
Gerçek değil gördüğün, hep bir yabancı masası.”

Bir gün içime bir umut ektin ansızın,
Büyüttün, suladın, filizlendi el yazın.
Her şey güzeldi, bir bahardı gözlerimde,
Ama şimdi yoksun, yalnızlık hep peşimde.

Ben habersizdim, bağlandım sana fark etmeden,
Ama sen her şeyi biliyordun çok önceden.
Gidecektin, yine de hayran bıraktın beni,
Hikâyenin başından biliyordun son demi.

Ben hep söyledim sana, hüzünlü son sevmem,
Ama koydun beni, o sona teslim etmeden.
Şimdi bir hikâyedeyim, karanlık, acı dolu,
Sonu sensiz yazılmış, başrol benim, yalnız o!

Milad Hekimiazer
Kayıt Tarihi : 9.1.2025 17:07:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Hikayesi:


Şair, bir zamanlar kalabalık bir şehirde, yalnızlık içinde geçen günlerden biriyle başlar hikâyesine. İnsanların telaşlı adımları ve yüzlerinde kaybolmuş ifadeler arasında, pencerenin ardından bu kalabalığı izlerken, birden dünya ona yalnızca yürüyen kıyafetlerden ibaretmiş gibi görünür. İçinde gerçek bir “insan” taşıyanların azlığı onu derin bir hüzne sürükler. Bir gün hayatına biri girer; sessiz ama güçlü bir etki bırakır. O kişi, şairin ruhunda unutulmuş bir umudu yeşertir. Paylaşılan anlar, konuşmalar, bakışmalar şairin içine bir filiz eker. Ancak o kişi, daha filiz büyüyüp dal budak salmadan gider. Şair, gitmeden önce her şeyi biliyordu: hikâyenin başını, sonunu, hatta geriye kalan boşluğu… Ama yine de bu ayrılığın ortasına şairi bırakmayı seçti. Geriye sadece anılar ve yazılar kalır. Şair, hissettiği duygularla kalemi kâğıda dokundurur, ama her kelimede bir eksiklik hisseder. Klavyeye dönmek zorunda kalışı, onun için duygusuz bir kabullenme olur. Bir gün kendine “Bu hikâyeyi anlatmalıyım,” der. Çünkü hüzünlü bir sonun kahramanı olmak, bu acıyı taşımaktan daha hafif gelir. Bu şiir, o hikâyenin bir parçası; kaybedilen bir umudun, hissedilen yalnızlığın ve “insan” olmaya dair sorgulamaların bir yansımasıdır. Şair, kendi hikâyesini bitirirken, okuyucuya da bir pencere aralar: “Sizce kaç kıyafet gerçekten insan taşır içinde?”

Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!