Türkiye’de padişahlık sistemi işliyor. Başbakan ve maliyeci bakanın tılsımlı bir dokunulmazlığı oluştu(ruldu) medyada. Buna kanaltürk’te Emin Çölaşan da değinmişti. Son zamanlarda belki, eğitim bakanımız da bu padişahlık varyasyonlarının görüntüde ileri manevralarına eklendi. Tabi, başka türlü amaçlarına nasıl ulaşmaları olası olabilir ki, sadece despotizm işlerine gelir. İyi de acaba sn Çölaşan “gücümüz yettiğince..” iyi niyetli lafını sarfederken ve çok çabalamış haklı cumhurbaşkanımız sn. Necdet Sezer arabasıyla Emin Çölaşan’a selam vermek için yollarda görevini bırakmadan önce oralarda durururken; ne yapacakların tasarlıyorlar mıydı? Asla bir köşeye çekilip oturamayacağız, yaşlanınca bile; tarih bize bu lüksü tanımadı –bunun iyi yönleri de var, zor yönleri de… Ya ordu napıyor, kendi bildikleri var kesin, ama izin verilirse benim fikrim şudur ki, hiç köşeye çekilip olan biteni seyretmeye gerek yoktur, suçlular vakit geçirilmeden cezalandırılmalıdır çünkü bu kadar kötülüğü bir arada gördüğünü zannetmiyorum ben Atatürk Cumhuriyeti Dönemi’nin. Atamıza bağlıyız, acı çeken insanlarımıza cumhuriyeti vermeye mecburuz, o halde haydi kolları sıvamaya. Gerekli her şey yapılmalı, ama bu millet şeriata ve bölücülüğe teslim edilmemeli. Hükumettekilerin malum lafları hala kulaklarımızda, hukukçusuna değil ulemaya güvenen, bilim yerine dini her şeyin üstünde tutar, ki bu da aklı reddetmek demektir, halbuki Kuran der ki aklınızla inanın der benim bilgime göre. Cumhuriyetin karşı durduğu dinciliktir, dindarlık değildir. Dini yönlendirmeye çalışanlar, kendi amaçlarını önemsiyor, dini ya da Tanrı’yı değil, önce bunun ayrımını koymalıyız. Alevilik ülkemizin çok önemli bir unsurudur ve tarihten gelen böyle önemli noktadakiler asla bu zorlamalara prim vermemelidir, sonuna kadr direnmelidir. Namaza zorlayanlar, küçük çocukların bile başını örtmeye çabalayanlar, bunlar insan olamaz, bence. Ne kadar ki bunlar yapılagider, kesinlikle tepkiler artacaktır, bundan kimsenin kuşkusu olmasın. Ne İran, ne Arabistn’ız, ne de Avusturya… Herkes kendinin ne olduğunu bilsin, ve kompleksleri maske olarak kuşanarak para kazanma ve sırtını rahata yaslama sevdası ve kendini saydırma hastalığıyla bu çeşit yollara başvurmasın, bu büyük arbedeler çıkarır.
Şanlı TSK geceyarısı internet muhtırasını yanlış algıladılar, mitinglere dökülürken “ne darbe ne şeriat” lafları edildi. Bu çeşit bir tavrın “Hepimiz Ermeniyiz” yaklaşımından pek de farklı bir mantıksal süreçte işlediğini göremiyorum yazık ki. Olay şu, ‘Türkiye’de yaşıyoruz, hepimiz ermeni ve hepimiz türküz, ve hepimiz Çerkez ve hepimiz lazız, vs. Yani bu şu demek, darbe istemiyoruz denmez, zaten bunu ordu biliyor, iyiliğinden kuşku mu duyuluyor ki bu laf edilsin laiklik teminatçılarına? İnsanlar nasıl kandırılır bilmem, bu çeşit şeylerle uğraşmıyorum, akpliler çok güzel oyuna getirmişler yılların Yağmurdereli’sini. İmam Hatipli bile olsa alevi kökenli birkaç kişinin de partilerine katılması cabası.
Bu imam hatipli alevi akp milletvekili şeriatı savunmaya çalışırken, telefonla katılan Sünni bir fizik bilim profesörü ise laikliği savunuyrd olayların şekline bir bakın :) Yasama ve Yürütme aynı işlemeye başladı, son örneği de Yök başkanlığına kimin geldiğiyle alakalı. Dilerdim ki, türbanı serbest bırakmakla bu tip saçma şeyler azalsın ve gerçek olsun bu, ama bu saçmalıktır ve gerçekle de alakası yoktur. Bu laf aynı Gül’ün önceki şu lafını anımsatmaktadır: “Hayır, kötü şeyler yapmayacağım; artık Cumhurbaşkanı olunca laikliği savunacağım” İşte bu lafı ediyor ve medya buna bile pek tepki göstermiyor, ben ne diyeyim. Bunun için ödül bekliyor herhalde sn Gül. Ama bu sözünde bile samimi olamazdı zaten, şimdiki halini gene görüyoruz, hiç değişmedi. İşleri güçleri yalan dolan, talan…
Son Tandoğan mitingindeydim -bide bu uğurda rüzgar yedik nezle kaptık -hukukun siyasallaştırılmasına karşı tertiplenen. Tandoğanın oralarda birkaç türbanlı gördüm, sanırım oralara insanların neden toplandığından habersizdirler. Ama genel kültürlerini anketlere tabi tutsan pek de bilgilidirler, görürsün. Fakat olay şudur ki, tarladaki gariban ve mükemmel ninelerimiz, köylü başörtülü insnalarımız bunlar değildir. Onlar Anadolu insanıdır, türbanlılara ise bu gözle bakabilen varsa bana bir söylesin ne nedir. Hayrünnissa hanım hanımcık, türbanını çekmiş birde altına son model pembe topuklu –kim bilir kaç paraya- ayakkabı geçirmiş, eywallah, ne de çirkin ya, ayakkabının altı bile neden pembe, neden bu aptalca gösteriş, bu kadar gül suyuna uçakta ihtiyaç var mı Hayrünnisa hanım? Arap oluşumlarının geçmişini çok yerden çok şekliyle alan ülkemize taşınmasına izin vermeyeceğiz. Bizim bir sentezimiz vardır, ve Atatürk sayesinde daha da gelişen bu sentez, kendini bir de “Yurtta barış dünyada barış” ilkesi üzerine oturtmuştur. Ama şimdiki hükumet napıyor, savaş çıkarmak için sadece peçeye sarığa zorlasa iyi, bir de ağaçları katlediyor, barajlarla su ile cinayet işliyor… Suyun nasıl bir cinayet aleti olabileceğini de ilk kez bunlardan gördüm yahu. Şehirlar arası yolları para aracı olarak aşındırdılar; yakında soğağa çıkarken polisler bizden para isterse şaşmayın, işte kendi ülkemizde bunları yaşar duruma geldik; sebep? Bahçeli’nin sözünde duramaması ve ikinci kere bu bozguncuların başa gelmesi oldu -üçüncü kere olmayacak bu!
-
Çok erken evreler döneminde denebilecek o tavuk gribi vakalarında bile, köylüye çocuklara tavuk hindi yoldurtup yaktırtan mantalitenin kökenini bile tayip hükümetinde arayabiliriz. Ross Wilson’u hamama bırakın ensesinden, orda bikaç gün uyuyakalırsa sakalı da uzayacaktır haliyle. Böyle şans eseri uzarsa o bi daha traş olmaz.
sorun amerika meselesi değil. ne kadar uğraşsalar cesaretleri karşımıza geçmeye yetmez. kültür desen, yıllardır sundukları kültürel emperyalizmde bile ellerinde pek bişey kalmıyor, müzikleri çöktü. Fransa bile yörüngesinden çıktı Sarkozy sersemi neticesinde, kültürünü ayaklar altına aldı ve Bush’a prim verdi.sorun bizim dirayetli yönetilmemiz gerektiğidir ve değerlerimizi korumalıyız
bu ülkede birkaç laik bile kalsa çıkar sokağa sesimi veririm ya da gider meclisin önünden fötr frak giyer geçerim inadıma gelirse :) kitlesel bir halk uyanışı şu an için tek çözüm görünüyor
kimse korkmasın pkk bişey yapamayacak, solda sıfırdır. amerikayla avrupa bile bir oldu da bizi anca bu kadar yıpratabildi. baı uygarlığı bu değil kesinlikle, şiiri var resmi var bilimi var vs. neden barışçıl yaşamazlar anlamam. ekonomiye lanet olsun :) sırtımda küfe taşımaya razıyım, yeter ki laik kalalım ve dönerimizin patentini alalım; kendimize gelelim…
korkacağımız ana unsur şeriattır, korkmamız gerektiği anlamında.
Üstümüze başaklar ören tarlanın hakkını vermeliyiz. Burda ana tema, kıtaların bir olduğudur. Bazıları yeryüzü birbirinden koptukça herkesi ayrılmış görmek yetisine sahip. Bazısıysa bu yetiye sahip değildir.Çiçek, toprak, su, gök ve ışık veren güneş... Onun kabiliyeti ayrımcılık üzerine değildir. Yani karmaşık gözüken örtüler üzerindeki liflerin ana yapısıyla ilgili gibi bu. Üst ranzayı ben de severim ama ebediyen orda durulmaz durulmamalı ve aslında burası cıvıl cıvıl çocuklar içindir o da var; Maksat korkunca kaçıp skalanmak falan değil, yapılması gereken güzellikleri görebilmek ve açılıp deri değiştiren yılan gibi feraha koşmak
Bu yazımın sonunda, iki hikaye ile saptamalarımı ve çok kişinin de elbette hemfikir olduğunu düşündüğüm gerçekler karşısında vermek isterim
Stalin’in Tavuğu
Stalin’in Tavuğu
Stalin çalışma odasına yakın dostlarını toplamış sohbet ediyordu. Votka şişelerinin biri gidip, diğeri geliyordu. Kafalar iyice dumanlanmıştı. Stalin kan çanağına dönmüş gözlerini etrafında dalkavukluk yarışına girmiş adamlarına çevirerek sordu:
-Saçını ihtilalde, halk içinde, devlet yönetiminde, bürokraside ağartmış dostlarım... Söyleyin bakalım halkın yönetime baş eğmesi, kayıtsız şartsız itaat etmesi için yöneticiler ne yapmalı, nasıl davranmalıdır?
Her dumanlı kafadan bir ses çıktı. Kimisi adaletten, haktan söz etti... Kimisi demokrasiden... Kimisi sürgünden, sehpadan, hapisten...
Stalin, beğenmedi adamlarının izahatlarını...
Bir kadeh daha votka çekerek şöyle dedi:
-Yönetimi eline geçiren hükümdar en yücedir! Halkın karşınızda baş eğip durması için ne yapmanız gerektiğini durun da şu xxxxxxxx kafalarınıza çivi gibi çakayım...
Hemen hizmetçileri çağırıp emretti.
-Çabuk bana bir tavuk getirin...
Aceleyle bir tavuk kapıp getirdi adamları... Stalin, kafaları iyice dumanlanmış adamlarının gözleri önünde başladı canlı canlı tüylerini yolmaya tavuğun. Bütün tüyleri yolunup cascavlak kalan tavuğu odanın ortasına salıverdi, lider...
-Şimdi izleyin bakalım nereye gidecek bu şaşkın tavuk...
Zavallı tavuk bu azaptan kaçıp kurtulayım diye aralık kapıdan dışarı canını atayım diyor, soğuktan tir tir titriyor... Masaların altına giriyor, köşeli masa ayakları canını yakıyor... Duvar diplerine koşuyor teleksiz, tüysüz kanatları yara bere içinde kalıyor... Şömineye yaklaşıyor tüysüz derisi kavruluyor...
Çaresiz, tüylerini yolan Stalin'in bacakları arasına saklanıp, sığınıyor... O zaman Stalin, cebinden bir avuç yem çıkarıp önüne tane tane atıveriyor yolunmuş tavuğun... Yemlenen tavuk, Stalin nereye yönelse peşinden koşuveriyor..
Ağızları bir karış açık kalan dostlarına bakıp, şöyle diyor Stalin:
-Gördünüz mü, halk dediğiniz topluluk bu tavuk gibidir. Tüylerini yolup al ve serbest bırak... O zaman yönetmek kolay olur...
__________________
Eyvallah şehri.
________________________________________
Okuduğum bir kitap'dan.Paylaşmak istedim.
Bir gün dervişin biri şeyhinin abdest alması için eline su döküyormuş.Şeyh abdest alıp ellerini ovuştur iken,derviş şeyhinin parmaklarının arasının tam olarak ıslanmadığını görmüş.
Koca şeyh olmuş ama doğru dürüst abdest almasını bile bilmiyor diye geçirmiş içinden.Derviş şeyhinin abdest almasını beğenmiyip,onu içinden alaya almış.Ancak bu düşüncesi yüzüne vurmuş.
Şeyh dervişin yüzüne bakınca bu alaylı düşüncesini görmüş tabi.Ve,defol git benim senin gibi dervişe ihtiyacım yok demiş.Tekkesinden attırmış bu dervişi.
Derviş aç susuz dağlara vurmuş kendini.Elde yok,cepte yok,yatacak yer yok ve üstelik havada kararıyor.Tam bu sırada bir çobanla karşılaşmış.Durumunu anlatmış,böyleyken böyle oldu demiş uzun uzun.
Çoban üzülme be kardeşim demiş.Şu dağın arkasında 'eyvallah şehri' var.Herşey bedava orda.Lokantaya gidiyorsun yemek yiyorsun eyvallah deyip çıkıyorsun.hamama git yıkan eyvallah de çık.Vs...vs...Amaaaa dikkat edeceğin üç nokta var.Kulun işine,Allahın işine karışmıyacak ve yalan söylemiyeceksin demiş.Bu üçünü yaparsan seni kırpaçlayıp sonrada şehirden atarlar demiş.
Dervişin gözleri gülmüş,hemen yola koyulmuş.Eyvallah şehrine gelince önce bir lokantaya gitmiş.Tıka basa karnını doyurmuş,çıkarken eyvallah kardeş demiş.Lokantacıda eyvallah eyvallah,demiş.
Ohh bee çekmiş,birde hamama varayım demiş.Gitmiş bir güzel yıkanmış.Çıkarken eyvallah demiş.Hamamcıda eyvallah,eyvallah demiş.
Bir gün iki gün derken böyle iki hafta geçmiş.Derviş zevkten dört köşe.Ulan bu ne iş yaa diyormuş bir eyvallah ile yaşıyıp gidiyoruz.Artık evlensem bari demiş.Şehirden sormuş soruşturmuş.Pazar günleri kadın pazarı kurulur demişler.Boy boy esmeri,sarışını,kızılı nasıl istersen demişler.Eyvallahı çekersin istediğini alırsın demişler.Dervişimizde esmer bir hatunu beğenip eyvallah deyip almış.Hemen bir imam nikahı kıyılmış.
Vee aradan aylar geçiyor.Derviş bir gün yolda giderken iki kadın görüyor.Biri yaşlı kamburu çıkmış ve kapalı.Diğeri çok genç ve güzel.Üstelik çokda açık giyinmiş.Derviş işe bak yaa asıl güzel olanın kapanması gerek değilmi demiş.Oysaki yaşlı ve çirkin kadın ne diye kapanıyorsunki sana kim bakacak sanki diye mırıldanmış.Bunu duyan genç kız yetişiiiiin kulun işine karışıyor diye bağırmış.Polisler geliyor ve hemen orada dervişe 40 kırbaç.
Derviş bitkin tabiki,Allahım bu ne iştir yaa ne yaptımki ben şimdi diyor.Ordan geçen bir adam bunu duyuyor.Yetişiiiin Allahın işine karışıyor diye bağırıyor.5 dakika sonra dervişimiz 40 kırbaç daha yiyor.
Derviş ölmüş tabiki.Sürüne sürüne eve geliyor.Hanım yardım et yatır beni diyor.Hanımı yatırıyor.O sıra kapı çalıyor.Derviş,offf bee şimdi kimseyi çekemem beni sorarlar ise yok de diyor.Ve eşi avazı çıktığı kadar bağırıyor,yetişiiiin yalan konuşuyor.
Ve dervişimiz 'eyvallah şehri'nden atılıyor.Çöllerde aç susuz sürünmeye başlıyor.Veeeee tam o sırada kendini şeyhinin eline su döker iken buluyor. Amanın ben ne düşünüyüm nede konuşuyum demiş sonra.
Yani hepsi bir hayal imiş.
Kitap ne demek istiyor.
Bazı yazarlara çatmış.
Onlar patronlarının işine karışmaz,hükümetin işine karışmaz.Böylece eyvallah şehrinde krallar gibi yaşarlar.Eğer onları eleştirirlerse eyvallah şehrinden atılırlar.
Ama ben ve benim gibiler,eyvallah şehrinde yaşamak istemiyoruz.Dar ve kuralcı yaşamak istemiyoruz.Şahin gibi kartal gibi özgür,başına buyruk delice yaşamak istiyoruz.Gördüklerimizi,duyduklarımızı paylaşmak ve bağırmak istiyoruz.Kimsenin koltuğunun altında elimizi önümüze bağlayıp eğilmeden bükülmeden yaşamak istiyoruz.Bizler konuşmadan,düşünmeden ve yasaklar içinde yaşayamayız.Bizler çılgın Türk'leriz.
Okuduğunuz için teşekkürler.
__________________
SERCAN MAGAZİN & GÜNDEM
http://www.gecce.org/forum/eyvallah-sehri-t49632.html? s=d4edd5d279b5feb83de9dbc3cd9b438a& p=1085579
akın akça
Akın AkçaKayıt Tarihi : 11.12.2007 03:08:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Akın Akça](https://www.antoloji.com/i/siir/2007/12/11/duyuru-hele-bakalim-neler-olmus-neler-bitmis.jpg)
Çılgın'dan kastım çılgın değiliiz öyle deli anlamında ama haksızlıklara sabrettikçe böyle çılgınlaşıyoruz. Akıllı olmayı öğrensek, buna gerek de kalmayabilir
sağol sevgili uzungemici
TÜM YORUMLAR (7)