Tembel insan kendini yormak istemez, her zaman hazıra konmak ister.
düşünce alanında da aynı, arzu, şehvet, duygular, içki, eğlence daha çok
ilgisini çektiği için, aklını, zekasını da yormaz. Bu nedenle, daha çok, aklına yatan, işine gelen hazır düşünceleri, onları araştırmadan kabullenir, bu kabullenme, internetteki piksel sayısını, hayattaki tekrar sayısıyla eşitlersek,
(ona çok benzer) zaman geçtikçe, tekrarı arttıkça veya yüksek sesle söylendikçe onların kafasında daha netleşmiş olur. Daha belirginleşmiş olur.
artık ondan başkasını görmez. Örnekleri: ikiyüzyıldır bu kadar insan buna inandığına göre, ben onlardan daha iyi mi düşüneceğim... Bunun fiyatı bu kadar yüksek olduğuna göre, vardır bir hikmeti, neden kaçırayım? Bu kadar insan bunun peşinden gidiyorsa boşuna değildir, ben neden üç beş kişinin
temsil ettiği guruba gireyim... Kaç yüz yıllık devlet, en bilgili adamlar başında olduğuna göre neden devletin başındakiler doğru olmayacakmış? Bu kadar yüzyıl kadın için şeytan denilmişse, bu boşuna değildir. Hele tanrıların kitabı da böyle yorumlandıktan sonra, var düşün ötesini... Bunun ardında tabi ki... içgüdüsel olarak güce tapınç da vardır... Her zayıf insan aklını iyi kullanamazsa ki, zayıflığın en büyük sebebi de zaten budur, mutlaka kendinde olmayan, kendinde eksik hissettiği yanlarını başkasında görünce hayranlık duyar. O gücün karşısında erir. Çoğu zaman onun ekseni etrafında dönüp durur. Bütün çektiği sıkıntılara, yediği sopalara rağmen kocasının kulu kölesi olan kadınlar gibi... İşverenin bütün baskılarına rağmen onun ispiyoncusu olan işçiler gibi... Emperyalizmin bütün sömürüsüne karşın, onsuz adım atmayan bazı devletler gibi... daha da uzatılabilir.
Ayrıca yine kolaycı insanların, ne kadar okumuş olursa olsun, işlerini iyi yapma uğruna, bol para kazanma, rahat yaşama kavuşmak için, toplumu aldatmada, zenginden yana tavır alması gibi...
Bunar kökten çözülmeyi bekleyen sorunlar. Kökten çözüm, kolay iş değil.
Çözüm için radikal bir harekete geçildiğinde, çoğu yenilikçi, devrimci geçinenler bakarsın hemen karşı tarafa geçivermiş. Çünkü iş yapmak konuşmaktan çok farklıdır. Şansı açılmış, karşı taraftan iyi bir teklif almıştır.
iletişim kurumlarında, kitleleri kandırmak için güvenilir insanlar daha çok pirim yapmaya başlamıştır.
Yeniyi yapmak için eskinin yıkılması gerekir. Yıkıma gelince, çok insanın rahatı kaçar, şöyle veya böyle, o yıkımdan korkar, o yüzden, yıkıma başlamadan önce yeninin somutlanması, belli ölçüde göz önüne çıkarılması gerekir. O yüzden denir ya 'yeni tanrılar çıkmadan eskileri yıkamazsın' diye...
Güçlü ve zayıf arasındaki hiyerarşide en altta çocuklar ve kadınlar kalmaktadır. O yüzden değilmi ki ikiyüzlüce, en fazla kullandığımız, en fazla çalıştırdığımız kadına en çok sevdiğimizi söyleriz. Ama hakka gelince kadının doğru dürüst hakkı bile yoktur. En çok çocuklar istismar edilir, büyükbaşlar nereye gitseler çocukları kucaklarına alıp poz verirler, dalkavuklar da resimlerini çeker ve yayınlayıp övgüler düzerler. Ama çıraklıkta en çok çocuklar ezilir, savaşlarda en çok çocuklar ölür, açlıktan en çok yine çocuklar ölür. en çok sopayı çocuklar yer.. ves..
Hiyerarşide onlardan sonra işçiler ve köylüler gelir. Onlarda kendi aralarındaki tali çelişkileri yüzünden birbirini harcamaktan geri kalmazlar.
hiyerarşideki bir üstlerinden gördükleri baskının acısın kendilerinden zayıf olan karılarından veya çocuklarından çıkarırlar. Ya da köylüler hayvanlarından da bu öfkeyi çıkarabilir. Ara yerde olmanın bu kadarcık 'avantajıdır' bu.
Ardından gelen küçük esnef, bütün gün hapsolduğu işyerinde, kendi sorunlarından başkasını görecek durumda değildir.
İşte bu alt tabakalar kendi aralarındaki küçük çelişkilerin arasında boğulmuş giderken, kendi arasında kavgalarla, kendi üstlerindekinin, kendi cebindeki elini görmez. Gözlerine çekilen perdeyi görmez, ya da gözleri hiç açılmamıştır, öyle bir perdeye de ihtiyaç duyulmamıştır.
İşte bu basit nedenler, basit olmayan çok cidi sonuçları doğurmuş ve beslemiştir. Bu nedenle en zenginlerin sayısı günden güne azalmış, güçleri de günden güne artmıştır. En zayıfların ise sayısı günden güne artmış, gelirleri ise günden güne azalmıştır. Bu gün en zengin %20 ile en zayıf %20 arasındaki fark 250 katlara çıkmışsa bundandır. Güçlü gücünden %3 ayırdığı zaman fakirler için mükemmel at gözlükleri kullanabilmekte ve bu güçlerinin ve düzenlerinin sürdürülmesini sağlayabilmektedirler. TV'lerdeki diziler, Mafyaların eline düşen, spor etkinlikleri, seks panayırları, tüketim pazarları...
Fakirler ise, onların dayattığı eğitim sistemine sanat ve kültürlere, alıştırılmış, farklı kültürlerin ise, onların yanında samanlıkta iğne misali kaybolup gitmesi, gerçeklerin inanılmaz derecede yok sayıldığı bu günkü ortamı yaratmıştır.
Ama her şeye karşın bir gerçek, birçok yalanı bir anda silip atacak kadar güçlüdür. Rahata düşkün olanlar için bu gerçekler her ne kadar acıtıcı olsa bile, geleceğimiz ve çocuklarımız torunlarımız için korunması kaçınılmazdır.
Sayısal olarak çok olan ama ekonomik olarak zayıf olan, kesimin sayısından gelen güçlerini birleştirerek ve üretimdeki önemli foksiyonlarından gelen güçlerini (Her ne kadar bazı aklı evveller gelişen tennoloji ile bunun yok olduğunu saysalar bile bu hala geçerli bir güçtür) çok iyi değerlendirip, çarkı kendi lehlerine çevirebilecek güce sahiptirler. Ancak bunun farkında olan egemen güçler, bu birleşmeye karşı bütün güçlerini kullanmaktalar. İşte bilime değil de metafiziğe olan saptırmalar, geçmişten beri süregelen gelenekler ve bu geleneklere dayanarak alt kesim arasında keskinleştirilen bölünmeler. Buna benzer sürtüşmelerle gelişen ilişkilerin zayıflatılması, güvensizlikler. Güce tapınç, suni ayrılıklar... vs...
Mücadelenin ana hatları bu yapılanmadaki zayıflıkları gidermek doğrultusunda olmalı ve hemen yanlış gördüğümüz birini, aşağılayıp karşıya almak yerine yanlışın nerede olduğunu gösterip ikna etmeden yana bilincimizi kullanmalıyız.
Şu kesin ki bu yapılanma için insan aldanmamış olsa, mutlaka kendi çıkarının doğrultusunda tavır alacaktır. Bu gün bir kilo nohuta oy verenin, yarın cebinden, bunu on katıyla alacaklarını anlatabilsek, buna ikna olsa, hiç
oyunu verir mi? İşte bize de burada kavga etmeden birbirimizi iyi anlayıp, anlatıp, geleceğin temellerini oluşturacak birliktelikleri oluşturmak düşüyor.
Bu birlikteliklerin, bilime dayalı, özverili, sabırlı kadrolardan (doğru insanlardan) oluşan bir üst kurulu...
Doğru insanların doğru kalabilmeleri için, doğru kadrolar tarafından denetlenmesi ve bu denetimden çıkan doğru ve radikal hareketlerin, umutsuz toplumlara güven vermesine şiddetle ihtiyaç vardır.
Yapmamız gereken bıkmadan usanmadan bu doğrultuda çabalamaktır.
Bu gün 'nasıl olsa sırtımızda yumurta küfesi yok, ben de istediğim gibi davranırım'' diye düşünürsek, hiçbir zaman sırtımıza yumurta küfesini alamayız.
Hepinize sevgiler.
Kayıt Tarihi : 14.8.2008 00:44:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!