Çokça sen azca ben içinde biz 16
İzliyordum. Çaresizliğin getirdiği boşluklardan içeriye süzülüp gidişleri ve günden güne tükenen bedenin yitirilişini… Yüreğin başka konuştuğu, hayatın başka şeyler sunduğu zaman dilimlerinin içinden geçişlere ayak uydurmaktı sensizlik… Kimdim ve hangi iklimlerin kuşağına soyunmuşluğun, sesimin ses olmadığı gecelere yakarışlarım zamanına denk gelmişliğin karşısında; içimdekileri şiirlere kusuyordum… Öfkeliydim. Keşkelerin ötesine geçmeye çalıştıkça belkilerin durağına hapsedilmiştim. Firar etmenin imkânsız gibi göründüğü şehrin zindanları, prangaları pas tutmuş bir yalnızlığın içine çekilişim. Işık görmez sabahların içinden sesleniyordum ve sesim duyulmuyordu. Duvarlara kazıdığım yazılar her gün eriyip giderken, yeniden yazıyordum. Sonu olmayan kayboluşun içinden kurtuldukça; çıkmaz sokaklardan geriye dönüyordum. Kurtuluşun elinde olduğu anahtarları sakladıkça; prangalarım ayaklarımı kanatıyordu. Yorgundum. Yılgındım kaybetmeye alışkın bedenimin bir kez daha yıkılışını izlerken hayatın oyununda…
Dünya var olalı beri çirkin ve soğuk,
Erken içeceğimiz bir ilaç gibi.
Tadı dudaklarımızda acımsı, buruk.
Bu saatte gözyaşları, yeminler,
Boş bir tesellidir inandığımız.
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta