Dünyayı kuşatan sonsuz karayollarına veya demiryollarına baktığımızda, Biz o sonsuz gerçeği sekiz on kilometre sonra bir nokta olarak görmeye başlarız…
Denizi görmeyen birisi, ilk gördüğünde karşıdaki yakada dağları, binaları da görebileceğini hayal eder, ama silik bir maviden başka bir şey göremez…
Çocukluğumuzda ufuk çizgisini dünyanın sınırı olarak tahmin ederdik ama öyle olmadığını nice sonra öğrendik…
Ayın veya gökkuşağının altından geçmek için arkadaşlar arasında iddia edip koşturduğumuz ve kan ter içinde kaldığımız az mı?
İşte bunlar göreceli olarak tanıdığımız dünyayla ilgili… Görsellikle bilimsellik arasındaki yaşadığımız aldanışlarımız…
Görselliklerin aldatıcı güzellikleriyle avlanmaya hazır yaratıklarız…
Yediğimiz yemeğin yapıldığı mutfağı görmek istemediğimiz gibi… Cilalanmış görüntülerden başkasını görmeyi istemiyoruz. Gerçeklerin katılığına tahammülümüz yok…
Kar ve daha fazla kar… Para… para… para… Kazanma uğruna her türlü imkanı istismar eden sistem, bizi görsel olan ucuz yatırımlarla aldatarak, oyunlarına alet etmelerine katılıyoruz.
‘’Aman sende’’, ‘’Dünyayı ben mi kurtaracağım? ’’, ‘’tek başıma ne yapabilirim? ’’ ‘’Hele sesimi çıkarmayayım da terfime zarar gelmesim’’, ‘’Tayinimi istediğimde problem çıkmasın’’, ‘’Başıma iş almayayım’’ gibi korkular ve düşüncelerle sesimizi çıkarmadığımız ve kolay olanı seçmemiz sonucu,
alt yapısında güçlü giderleri olmayan yollar, zayıf kanalizasyonlar sonucu baskın yağmurlarda yaşadığımız seller, sellerde kaybettiğimiz insanlar, çürük malzemelerle yapılan inşaatlardan dolayı, depremlerde kaybettiğimiz insanlar, maddi zararlar ve çektiğimiz açlık,susuzluk ve acılar, hep bu vurdumduymazlıklarımızın bize geri dönüşü…
Madenlerde bir ton kömür için harcanan insanlar… Patlayan barajlarda haber bile yapılmayanlar…
Politik manevralar için bombalanan, yok etmek için, var etmekten kat kat fazla masraf edilen insanlar.
Bunlar bizlerin, basit kaygılar için ‘’sıra bize gelmez nasıl olsa’’ rahatlığıyla sahiplenemediğimiz, yarın bizi de kavrayacak olan felaketlerimiz…
Bütün bunların sebebi, uyutulmamız ve kolaylıkla kandırılmamız için kullanılan, güçlü teknik imkanlarla yönetenlerin, yönetimlerini kolaylaştırmak ve iktidarlarını sürdürebilmek için kullandıkları eğitim sisteminden kaynaklanmaktadır.
Bunu kolaylaştıran da bizim öğrenmemek için gösterdiğimiz başarılı direncimize dayanıyor…
8 mart dünya kadınlar günü yaklaşırken, Kızlarımızı eve kapatmayı hedefleyen 4+4+4 yasası bu toplumla dalga geçmek için mi gündeme geldi?
Sistemin kendi çelişkilerinden kaynaklanan bunalımına karşı, kadını eve kapatarak, önemli bir kesimi pasifize ederek, sosyal patlamaların önünü mü kesmeyi düşünüyorlar?
Uluslar arası şirketlerin cenderesi günden güne artarken, geleceğin daha kötü olacağı malum. Dar gelirlilerden başka yağ çıkarabilecekleri malzeme yok: O halde evde eğitim, sosyal ilişkilerden yalıtma, önemli bir kesimi hayatın dışında tutma, gelecek için sessiz bir toplumu hazırlama eğitimi…
‘’Açık öğretim! ’’ ‘’Kapalı yaşam! ’’
Sosyal yaşamdan kopar, yalnızlaştır, erkeğe muhtaç et, çaresizleştir, zorunlu itaat şartlarını hazırla…
‘’Ya susacaksın! , Ya susacaksın! ’’
Sormadan, konuşmadan, tartışmadan öğrenmek mümkün mü?
İstatistiklerle araştırılmış mı ‘’Açık öğretim’’ görenlerle, devam eden öğrenciler arasındaki başarı durumları? Nasıl oluyor da, dar gelirlilere, ölmeyecekleri kadar iş verildiği gibi, şimdi de pazara çıkabilecek kadar eğitimle sınırlama haklarını nereden alıyorlar? Bu devlette, her insan, eşit şartlardan ne zaman yararlanabilecek?
Etkin bir toplum yerine, uyuşturulmuş edilgen bir toplum için eğitim hazırlayarak, uluslararası şirketlere ve onların yerli işbirlikçilerine nefes aldırmaya çalışmak değil de nedir bu?
Eğitim ailede başlar, sonra okullara devredilir, sonra hayatta devam eder… Sosyal yönü olmayan ve ezbere dayanan bir eğitimle, nasıl yaratıcı ve üretici olunabilir? Kölelikten başka ne işe yarar böyle bir eğitim? Arkadaşlık, dostluk, bölüşüm ilişkilerinden, üretim ilişkilerine akıp giden bu eğitim pınarının önüne bir yerde engel koymak değil de nedir bu?
Kendi kendine okumakla, görgü ve yetenek artar mı?
Kültürlü bir çevrede yetişen gençlerle, anadolunun ücra köşelerinden gelen gençlerin okullarda eşit olamayışı gibi, evde kapılı eğitim görenle, okula gidenler de, eşit bilgi, sosyal ve kültürel zenginliğe sahip olamazlar.
Böyle bir bölücülüğe kimsenin hakkı olamaz… Bu bölünme, ileride, dar gelirlilerin kendi arasında çatışmalara da zemin hazırlamak demektir…
‘’Zengini okut, fakire umut! ’’ diyen eğitim sistemlerine izin vermeyelim. Hayır diyelim…
Gençlerimize, kızlarımıza bunları layık görenlere lanet olsun!
Kayıt Tarihi : 4.3.2012 21:12:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!