DOĞUM GÜNÜ ŞİİRLERİ

DOĞUM GÜNÜ ŞİİRLERİ

Ayşe Alioğlu

Beklenen gün bugün gelmis
Lemanim biraz daha büyümüs
Ilk okul derken liseyi bitirmis
Gelinlik kiz iken
Annelik cenetine girmis

Hayal gemisiyle bugün sana gelecektim
..

Devamını Oku
Mehmet Demir Atmalı

ALEVÎ-ALEVÎLİK VE ŞİA

_Dördüncü halife Hz. Ali'nin soyundan gelen, onu diğer sahâbeden ve diğer üç halîfeden üstün tutan mezhebe mensup kimse. Alevîlik düşüncesi, ister açıkça, ister gizlice, Ali'ye uyup onun Kur'an'daki nâs ve Resulullah (s.a.s.) 'ın vasiyetiyle imamlığa tayin edildiğini ileri süren; imametin onun soyundan dışarı çıkmayacağına inanan ve onu diğer sahâbeden üstün gören zümrelerin başlattığı fikir ve siyasî kavgalarla ortaya çıkan' hareketin genel adıdır. Bu fikir ve harekete katılanlar, Ali'ye (r.a.) uydukları ve onu, öteki sahâbîlerin önüne geçirdikleri için Alevî; buna taraftar olanlara da 'tarafını tutan' anlamında 'Şia' denilmiştir. Şia, Alevîliğin ifade ettiği katılıktan daha mûtedîl bir kelimedir ve İslâm âlimleri Alevîlik için Şia'dan farklı olarak 'Râfıza' 'Ravâfız' tabirlerini kullanırlar. İslâm tarihinde Hz. Peygamber'den sonra halîfe olarak Hz. Ali'yi tanıyanlara, Ali'ye mensup, inancı bakımından, Ali taraflısı anlamında 'Alevî' tabiri kullanıldı. Alevîlik, halifelikte Hz. Ali'nin hakkının yendiğini, sahâbenin Hz. Peygamber'den sonra Ebû Bekr'e bey'at etmekle, İslâm'a aykırı hareket ettiği iddiasını yansıtır. Alevîler Hz. Ali'nin hilâfette hak sahibi olduğunu şu sebeplere dayandırırlar: Ali, Hz. Peygamber'in tabii olarak varisiydi. O, İslam'ı ilk kabul eden kimsedir. Hz. Muhammed (s.a.s.) 'in amcasının oğlu ve damadıdır. İslâm savaşlarının kahramanıydı. Yaşadığı sürece Hz. Muhammed'in en yakın yardımcısıydı. Onun bütün işlerine bakardı. Hz. Muhammed (s.a.s.) Ali'ye olan sevgisini ve güvenini bildirerek, onun kendisinden sonra halîfe olacağına işaret etmiştir. Bu yüzden onlar, Ebû Bekir, Ömer ve Osman'ın işbaşına getirilişini batıl saydılar. Yani bunu şerîat kurallarına ve Hz. Peygamber'in sünnetine aykırı görerek bununla savaşmayı dinî bir görev kabul ettiler. Ancak, Hz. Peygamber'in, Hz. Ali hakkında söyledikleri ve Ali'nin üstünlükleri doğru olmakla birlikte, Allah Resulü benzer sözleri Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer gibi diğer büyük Sahâbîler hakkında da söylemiştir. Üstelik, hastalandığında imamlığa Hz. Ebû Bekr'i geçirmiştir. Diğer yandan Hz. Peygamber, kendisinden sonra müslümanların başına kimin geçeceğini isim vererek belirtmeden bu dünyadan ayrılmıştır. Böyle bir hadîs olsaydı, Hz. Ebû Bekr'in halife seçildiği sırada yapılan konuşma ve müzâkerelerde bu hadîsin sözkonusu edilmesi gerekirdi. Çünkü ashâb-ı kîrâm, kendi aleyhine bile olsa, Hz. Peygamber'den işittiğini nakletmekten çekinmeyecek derecede üstün mezîyetlere sahiptir. Ancak, Allah Resulü'nün cenaze işleriyle uğraşması yüzünden, halîfe seçimi sırasında hazır bulunamayan Hz. Ali ile bu kadar önemli bir konunun istişare edilmemiş olması bir eksiklik sayılabilir. Fakat, Ensâr'ın hilâfet konusunu müzâkere etmekte olduğu topluluğa Hz. Ömer'le Hz. Ebû Bekr bile sonradan katılmıştı. Bu çok önemli meselede yanlış bir adımın atılması endişesi ve işin kısa sürede çözülmesi zarûreti, seçimin Hz. Ebû Bekir lehine yapılmasını gerekli kılmıştır. Nitekim daha sonra Hz. Ali de Ebû Bekr'e bey'at etmiştir.
_Müslümanlar, Ehl-i Beyt denen 'Ali ve ailesini' öteki Ashâb-ı Kîram'dan ve Allah Resulü'nün öteki halîfelerinden ayırmadan severler. Onun ailesine yapılan haksızlığa ve zulme karşıdırlar ve tarih içinde de karşı olmuşlardır. Meselâ, Ahmed b. Hanbel (rh.a) , 'Ehlü's-Sünne ve'-l Hadîs' taraftarlarının Hz. Muhammed (s.a.s.) ' in ailesine hak ettikleri muhabbeti gösterdikleri ve Ali İbn Ebî Tâlib'in (r.a.) haklarını tanıdıkları için 'Ali'nin 'şiası, taraftarı' olduğunu ifade etmektedir. Aynı tavrı İmam-ı Â'zam da takınarak Abbasîlere karşı İmam Zeyd'i desteklemiştir. Bu anlamda Şia, îtikâdî ve siyasî bir mezhep olarak kabul edilirken, Alevîlik, Hz. Ebû Bekr es-Sıddık'a (r.a.) , Ömer el-Faruk'a (r.a.) ve Osman Zünnureyn (r.a.) 'e ve daha pek çok ashâb-ı kirâm'a buğz ve düşmanlık taşıyan fikirlerle dolu bir tarîkat görünümündedir. Bu ifrata sebep olan Emevilerdi. Emeviler devrinde, Ömer İbn-i Abdulaziz'in hilâfetine kadar cuma hutbelerinde Ali İbn Ebî Tâlib'e (r.a.) ve ehl-i beytine hakaret edilir ve lânetler okunurdu. Onların bu yanlış hareketleri öteki müslümanları bağlamazdı. Çünkü onlar, bütün müslümanları temsil edemezlerdi. Hele hilâfet konusundaki olayları göze alarak öteki, müslümanları zalim görmek ve göstermek haksızlıktır ve hakdan sapmadır. Ne Resulullah'ın üç halifesi ne de Ashâb-ı Kirâm, Ali İbn Ebi Talib hakkında düşmanlık eseri bırakmamışlardır. Alevîlik, zaman içinde parçalanmış ve sayısı yüze varan tarîkatlara ve yollara ayrılmıştır. Ancak bunları İmam Ebu Câ'fer es-Sâdık'ın içtihatlarıyla amel eden ve müslümanlarla aralarında bir fark görmediklerini söyleyen, yeryüzünde Allah'ın hâkimiyetini istediklerini haykıran Ca'feriyye ve Zeydiye kollarına bağlı müslümanlarla karıştırmamak gerekir. Câferî müslümanları Şia içerisinde incelerken, dünü, bugünü ve îman-amel ilişkisiyle gözönüne almak ve ona göre değerlendirme yapmak faydalı olacaktır. Câferîlerle, Zeydîleri Alevîliğin diğer kolları olan Batînîler, Karmatîler, hatta kuzey Afrika ve Mısır'da uzun yıllar hüküm süren Fâtımîlerden, bugün Anadolu'da yaşayan Alevîler'den, Lübnan ve Suriye'deki Dürzî ve Nusayrîlerden ayırt etmek gerekir.
_Alevîlerden Gulât olanlar yani aşırı gidenler Hz. Ali'de, diğer halifelerde bulunmayan ilâhî nitelikler ve özellikler olduğuna inanıyorlar. İslâm tarihinde bu görüşü ve inancı daha da ileri götürerek, Allah'ın Ali'nin varlığında, insan suretinde görünüş alanına çıktığını, onun bir ilâh-insan olduğunu söyleyenler bile çıktı. Ali'nin mehdi olduğunu, ölmediğini ve kıyamet gününden önce çıkarak dünyada adaleti sağlayacağını öne sürdüler. Bunlar 'sebeîler'dir. İslâm'da ilk dînî ayrılık hareketini teşkil eden ilk Alevîlik, Hz. Ali daha hayatta iken San'alı bir Yahudi olan İbn Sebe'nin telkini ile başlamıştır. Bundan sonra Ali'nin ve soyunun, hatta İbn Sem'an, Ebû Mansur el-İclî, Ebu'l-Hattâb, Horasanlı Ebû Müslim gibi Ali ile aile bağı bulunmayan ve sadece taraftarlık yapan birtakım yabancıların öncülük ettiği tenâsüha, ibâhaya, farzları terketmenin caiz olduğuna ve imanın, imamı bilmekten ibaret bulunduğuna inanan birçok Alevî kolları meydana çıkmıştır.
_Dağınık Alevî kollarını birleştiren Câ'fer es-Sâdık'a bir aralık gidip gelen ve inanışlarında İslâm'a aykırı şeyler bulunduğu için kovulan, İmam Câfer'in lânetlemesine uğrayan Ebî Mansur el-İclî ile Ebû'l-Hattâb'ın ekolü, 'İsmâiliye' veya 'Yedi İmam' mezhebini oluşturmuştur. Batınîlik adı verilen bu mezhep Yemen'de kökleşmiş, Irak, İran, Horasan ve Türkistan'a kol atmış ve batıda Endülüs'e kadar yayılmıştır. Bu mezhepten olanlar Bahreyn'de ve Ahsâ'da Karmatiyye mezhep ve hükümetini, Kûfe'de ve Basra'da birçok ihtilâlleri, Mağrip'te önce 'Alevî Hükûmeti'ni, sonra Mısır'da Fâtımî halifeliğini vücûda getirmişlerdir. Cebel-i Dürûz'da Lübnan'da yaşamakta olan 'Dürzîlik'le daha birçok fırka ve mezhepler Batınîlikten doğmuştur. Muhammed b. Nusayr de bu arada bugün Suriye, Lübnan ve Adana yöresinde sâlikleri bulunan 'Nusayrîlik'i kurmuştur.
_Hz. Ali'nin ölümünden sonraki gelişmeler, özellikle Kerbelâ olayı Hz. Hüseyin'in şehid edilmesi, Alevî topluluğun siyasî bir görüş çevresinde toplanmasına yol açtı. Sonraları Şia (Şiîlik) adını alan ve daha çok İran'da gelişen Alevî mezhebinin özünü besleyen bu olaylar zinciri oldu. İslâm ordusunun doğuya doğru ilerlediğini gören İran, bağımsızlığını kaybedeceğini anlayınca, İslâm'ın içinde doğan ve gelişen Hz. Ali taraftarlığını eski dîn ve siyasetleriyle kaynaştırarak benimsedi. Bundan Alevîliğin, bir başka kolu doğdu. Alevî inancı bu yeni ad altında hızla gelişti. Bu inanca, ruhun bedenden bedene geçişini (tenâsüh) kabul eden Hind inançları da yine İran etkisiyle karıştı.
..

Devamını Oku
Mustafa Tekağa

Kızım dedi ki; babacığım doğum gününü kutlayalım
Gerçek tarihi Bilmiyorum ki, dedim kutlayalım
Gittim babama sordum, annene sor dedi
Annem: vallahi hatırlamıyorum, ninene sor? Dedi.

Babaanne, benim doğum günümü sen biliyormuşsun
Hatırlıyor musun? Doğum günümü
..

Devamını Oku
Sema Öztabak

Sevgili Dostum Özgül'e Doğum Günü İçin;

Sevgilerimiz vardı… Bitmedi
Hayallerimiz vardı... Sönmedi
Umutlarımız vardı… Yitmedi
Sen, ben, o, hepimiz vardık.. Ölmedik.

..

Devamını Oku
Muammer Erdem

Benim hiç doğum günüm olmadı.
Bilemedim.Hiç doğduğum gün ve yılı.
İyi bir kar yağdığında doğmuşum.
Öyle diyorlar.
Doğumuma şahit olanlar.
Her kar yağdığında
Kendi kendime doğum günümü kutlardım.
..

Devamını Oku
Tayfur Işıkoğlu

Ali Öğretmen’e…

Ali öğretmene benden armağan olsun.
Doğum günü adına al bu hatıram olsun.
Yaşanacak hayatın neşe mutluluk dolsun.
Gözlerine yansıyan sevincin daim olsun.

..

Devamını Oku
Oğuzkan Bölükbaşı

Ondokuz ekim benim doğum günüm
Yıllar önce
Pire berber
Deve tellal iken
Gecenin onbirinde
Avcumda bir damla kan
Göğsümde Kıbrıs şeklinde leke
..

Devamını Oku
Sıdıka Emek

Yıl on dört haziran bin dokuz yüz seksen dört
Kucağıma verdiler kara gözlü dünya güzeli servet
Çok şekerdi adını koyamadık bir hafta gezdi öyle
Ben dedim Fatih, babam dedi Ender, dedem Mehmet

Sonun da halası ’’adını Serdar koyalım abla’’ dedi
Allah’ım iyi ki onun gibi hayırlı vicdanlı evlat verdi
..

Devamını Oku
Yaren Atahan

En yakın dert ortağım Çengelköy motoru oldu bir ara
Hani hüzün sevinç hep yanına yoldaş ararsın ya
Gördüm ki hayal kırıklığıma çevirdigi dümenden sonra
Umudu da yine o verdi farklı bir günde bana
Bilen bilir yakamozu kaybettiğim aynı yer aynı saatte
Hala ışık yokken denizimde batan güneş yenilmeden ay ışığına
Hasretin bile bitebilme ihtimalini düşündürdü bu defa
..

Devamını Oku
Cevat Çeştepe

/……..karalar/karanlıklar;
renginde bir demet ‘ben’, solmuş çiçek bekleyişidir,
bir ayağı kırık iskemlede her köşe başı…/

ne de çok merak ederdim, yaşlılığım nasıl olacak diye
şimdi altmış yaşım gibi, çoktan geride kaldı o merakım.
ama arada başımı şöyle çevirip, geriye baktığım zaman
..

Devamını Oku
Birol Akbaba

ben senin hiç birşeyinim
hatırlatacak doğum günü hediyem bile yok
ben senin hiç birşeyinim
mum ışığı gibisin
aydınlatsan da çevreni
bana ışığın yok
ben senin hiç birşeyinim
..

Devamını Oku
Alperen Şimşek

Kimsesizlikle yoğrulmuşum belli
Doğarken yorgun düşmüş anamdan.
Ne zaman kimi sevmeye kalksam,
İtinayla paketlenmiş bir ayrılıktı
Doğum günü hediyem…
Şimdi bu SON dediğim,
Kaç aşk denemesi geldi geçti kim bilir,
..

Devamını Oku
Mustafa Bardak

Bugün senin doğum günün
Onlarca yazılmış şiir varken
2 mısra bulamaz mı insan?
Üstelik günlerden 22 Nisan

Ne arkadaş ne dost
Ya gerçek ne hayal
..

Devamını Oku
Abdullah Tekmen

Kişinin yarını, bugünü, dünü,
Doğumla birlikte ilk doğum günü
Ölümle yan yana biten serencam
Bir armağanımız olarak yaşam,
Bu inanılmaz dert dolu dünyada
Dört yanı ateşle çevrilmiş ada,
Yaşamak üzere bize verilmiş.
..

Devamını Oku
Ahmet Damarlı

Omuzum da ağırlaşan bir yükle,
Kasım soğunun iliklerimde,
Uykusuzluğun gözlerimde,
Ve sensizliğin ta içerimde,
Hissettiğim bir Kasım gecesi bu.

Titreyen ellerim,
..

Devamını Oku
Hamdi Oruç

Yine gururlandım oğlumla
İşte oğlumun doğum günü şiiri:

Bu gün benim doğum günüm
İyi ki doğmuşum anne
Anne beni iyi ki doğurmuşsun
Acizin elini tutarım rüzgar gibi
..

Devamını Oku
Hüseyin Sırrı Talay

1986 aylardan aralık,
haberin bende şaşkınlık,
evde tatlı kalabalık,
sende başladı babalık.

annen verdi haberini.
mutluluklar benimleydi,
..

Devamını Oku
Mahir Başpınar

Kırk yediye erdi yaşım
Bu gün benim doğum günüm
Ne mutlu ki dertsiz başım
Bu gün benim doğum günüm

Ben doğmuşum yaşıyorum
Zorlukları aşıyoru
..

Devamını Oku
Necdet Uçan

uygarlığa yelken açmanın
ortaçağ karanlığından
hurafelerden kurtulmanın
çağdaşlığa adım atmanın
yurdun her köşesinden insanımızın
işgal altında yaşamaya karşı
dimdik
..

Devamını Oku
Ali Koç Elegeçmez

Doğmak; biz istemeden tanımak bu dünyayı
Ölmek; aynı duyguyla terketmek Adana’yı! !
..
Ölümlerde nüanslar elbette ki bulunur
Örneğin, bazı zatlar yola çabuk koyulur
Ama ikisinde de, mutlak gözyaşı olur
Doğmak ile ölmenin ortak noktası budur! !
..

Devamını Oku