Görmedim ömrümde böyle bir ruh hırsızlığı.
Ey gurur, ey kibir, ey kendine yaşamak!
Siz nasıl birer kalp hainisiniz ki,
Nasıl görmezsiniz haksızlığı?!
Durur mu yerinde kalbi, hep kaçar.
Üç yüz altmış beş gün altı saat saydım bir günde.
Saliseler saniyeleri, saniyeler dakikaları kovaladı.
Dakikalar saatleri, saatler hayatları…
Kendi içinde taksimdi her bir an,
An an bir günde,
Üç yüz altmış beş gün altı saat saydım.
Sevgini gördüm.
Gerçekliğim içinde yarının gözyaşlarını bugünden ağlarken,
Yalanların yalanlarıma sımsıkı sarılı artık.
Kolları kirli,
Saplanabildiğimiz kadar,
Batabildiğimiz kadar kirlendiğimiz şu dünyada,
Bahşedenin güzelliklerini yayarken dünyaya,
Bahşedilenden ten çekerek,
Yürek dikerek patikalar diredim her yana.
Kara kalem çalışmaları yapıyordu yürek,
Elinde nasırlar ve siyah bir çantayla.
Neye yarar sürreal hayat dediğin,
Kalbini baharına açamadıktan sonra?
Can çekişir de ölmez yürek dediğin,
Göstermeyen zalimdir, kendine evvela.
Nutkunu tutmanın ne faydası var,
Ne yapacağım ben, ah gece!
Karanlıksın ne de rahat öyle.
Çökmüşsün üzerime.
Alsana beni içine.
Sen hiç kirlenmiş bir adam gördün mü?
Tüm cemreleri yaktım,
Geliyorum işte;
Kurtulamadığım tüm geçmişimden,
Yük diye taşıdığım tüm kirli hatıralarımdan,
Kirlenmişliğinden arınarak tenimin,
Tüm aldanış ve aldatılışlardan medet umarak.
Atma beni günaha.
Bak zaten ayağım, dizlerim, sözlerim çamur.
Hangi dergah paklasın beni,
Çalma beni mezata, ahımdır gurur.
Giderim yok, yüreğimi atsam kalanım kuruş etmez.
Duraksız yaşamaktan değil, yaşamın hızının dünyamın hızından hızlı olmasından döndü başım, bundandır şarampole yuvarlanmam. Dünyevi tüm ihtirasların gölgesinde kalmak korkum. Arınmayı dilerken daha kötü kirlenmek çaresizliğini yaşamaktansa kaderime bir mercekle güneş tutmak daha iyi olacak diye düşünürken, bulutların çökmesiyle ölmeden değersizlik ateşinde yanarak yaşamak zorunluluğu endişem. Yakmaksa, iyi bilir sigara. Affet, çok içtim yine.
Hiçbir sakinliğim durdurmuyor zamanı. Kara değil gece, sadece ışıksız. Işık ise uzaklardaydı, çok yalnız. Doğacak mı bu gece de güneş bilemem; korkum, güneş yüzüme vururken içimin karanlıkta kalması. Tüm dünyevi tabiatlardan ayrılmaya karar vermişken artık ömrümün baharında, baharın yüzüme tokat atması. Bir minder bir yastığa uzanmak bile bana yetecekken sıcak sancılarıyla tüm organizmaların değerlerinden ayrılıp ben olamamak endişem, içimdeki bulağan sancının yakımtrak tıslaması. Çıngırağını kopardığım gecenin sessizliği de onun korkusundan. Lanet olmasın! Onu dahi israf etmeye niyetim yok yaşarken. Tüm köleliklere gerim gerim salmışım kendimi. Tüm özgürlüklere eriştim böylece. Bulduğumu başıma taç, beklemediğimi gönlüme miğfer eğleyerek geçiyorum içinden. Bir senden, bir sene doğru… Anlaşılması imkansız bir denklem halinde.
Korku yetmiyor. Şarkılar yetiyor; yeter, diyor. Sözün olur mu yeter, bizden ibaret. Biz olursak kalan alır başını gider mi, yokluğuyla edinip bin bir maharet. Ya yetmezse, ya yetişemezse varlık, ya anlatamazsa söz, yaşanamazsa hayat. Böyle mi yoksa rağmen mi? Söz mü yoksa fiil mi? Yaşanır mı hayat, geçmişten ibret, gelecekten ibaret?...
Tutunduğum dallar yüz döker ayaklarımın tedirginliğine
Bir ağaç gövdesi kadar güvende hissedememek ne acı
Bütün bir sevda seli akarken gözlerimden sinsice
Kalan ne ki giden ne ki artık her şey bitince
Bir kuşun mahpusluk kafesinde hissettiği güveni
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!