Söndüremez kimse ateşi,
Ya ısıtır ya yakar.
Yanmış kıymet neye yarar,
Bir cüzdan köşesinde?
Dökülürken kıymet zaman mazgalında,
İhaneti insanın kendine,
Seviyorum yaşamayı.
Masaya bıraktığım gözlüğü,
Bastığım tuşları,
Yerinden hareket edemeyen yırtık bir fotoğrafı.
Giydiğim eski yırtık üstümü de,
Pahalı cafcaflı kardeşlerini de,
Ömrün ceremesi çıkar düşlerimden.
Ne de sevilmemişlik akıyor beyhude.
Buza sarılmayı sevene cennet kutuplar,
Ateşe sarılmayı sevene,
Eriyip güneşe katılmak kutsal.
Ne de güzel akıyor zaman,
Bir kör kuyudur,
Körpe bir dokunulmamışlıktır bu yalnızlık.
Korkular, tecrübeler;
Şaşkınlıkla izlenen bir tenden daha esmer.
İstenen ne varsa artık yok,
Alınan ne varsa artık çok.
Ne yapacağım ben, ah gece!
Karanlıksın ne de rahat öyle.
Çökmüşsün üzerime.
Alsana beni içine.
Sen hiç kirlenmiş bir adam gördün mü?
Çatma kalbini,
Delirsem de ben halimden,
Bir sakin durgun şefkatli elin,
Alır beni tüm o halimden.
Çatma gözlerini,
Bakarken sen,
Süzme salak çocukluğumun özgürlüğünü özledim, gökyüzünü parmağımla göstermenin özgürlüğünü. Buluta dönen göz bebeklerinden utanmayıp hınçla istediğim tutkularımı haykırmaya hasret düştüm kıymetsiz yollarda koşmaktan. Betermiş büyümek; biliyordum, direniyordum. Zaman aldı getirdi, ben çırpınırken inatla. İstemedim, isteksizdim. Dizlerimin yaralarını kalp kırıklarına, milyon kere sorsalar değişmezdim.
Kangren yüzlerin donuk sıcaklıklarını gözlerimle okuyup ruhumla üşümek, çimenlerin sonbaharda kokuşmuş hallerinden bile kötü. Issız bir toprağa uzanabilmeyi ise dünyanın en güzel kadınıyla sevişmekten çok arzulamak, kime mal olduğu bilinmeyen sahte güzelliklerin gün yüzü görmemiş hastalıklarından kaçmak arzusunun en büyük delaleti. Kandığımız, sorumluluğu alınmayan her büyük yalanda, olmayan bir şeyi kaybetmenin anlamsız kaygılarına düşünce cehennemi aratan burukluk, keşke amansızca esen rüzgarla bir kar fırtınasına dönüşüp soğutabilseydi evrenimizi. Ayrı ayrı düşen evrenlerin yalandan sonraki gerçek umarsızlıkları, mesafelere meydan okuyan harika gerçekler ve tüm bunlara rağmen güzel olan boş hayatın mazisi. Boş hayatı anlamlı kılan yaşanmışlığı, acıyı bile sevdiren sinmişliği.
Yer değişmek ister insan suda balıkla, havada kuşla. Acısı dinsin diye koşa koşa kaybetmek ister kendini. Bir diğer söylemle, varlık içinde yokluk çekmenin en can alıcı halidir ayrılık. Denize atılan iyilik olmak ister insan sırf iyi olabilmek için artık. Öte yandan hızla geçerken zaman ve yaşanırken hayat, yüzüne çarpan rüzgarı kokladığında yaşadıklarını değil de yaşadığını duyumsayabilmek ister. Halbuki çetrefilli ve çirkin havanın üstüne yakılan sigara, çekilen zehrin aromasını değiştirmekten başka bir işe yaramaz.
Yüzümde buruk gülüş,
Her savunmaya,
Her güç imanına,
Her anlamayışına.
Geçmişin gölgesi,
Kanadımı kırdı.
Göğüsümün solunda bir kanca,
Dolaşır ucu sokak sokak uzaklarda.
Hiçbir ip tek uçlu değil,
Hiçbir tebessüm ölümlü,
Hiçbir bakış zamanda kaybolur değil.
Tüm cemreleri yaktım,
Geliyorum işte;
Kurtulamadığım tüm geçmişimden,
Yük diye taşıdığım tüm kirli hatıralarımdan,
Kirlenmişliğinden arınarak tenimin,
Tüm aldanış ve aldatılışlardan medet umarak.




Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!