Dini makale... Şiiri - Hasan Belek 2

Hasan Belek 2
227

ŞİİR


11

TAKİPÇİ

Dini makale...

Cennetteki Yasak Ağaç: Bir Meyve mi, Yoksa Bir Soy (Şecere) Meselesi mi?

Dostlar önemli bir konu ele aldım.
​İnsanlık tarihinin şafağında, cennet bahçesinde yankılanan ilahi bir emir, binlerce yıldır tefsirlerin, felsefi tartışmaların ve sanatsal tasvirlerin merkezinde yer alır:

"Şu ağaca yaklaşmayın!" Bu emir, genellikle Hz. Adem ve Hz. Havva'nın itaatinin sınandığı, yenmesi yasaklanan bir meyve olarak yorumlanır.

Peki ya bu basit ve literal okumanın ardında, çok daha derin, çok daha köklü ve insanlığın kaderini doğrudan şekillendiren bir sır perdesi varsa? Ya yasaklanan şey bir "meyve" değil de, bir "soy" ise?

Bu makale, yasak ağaç kıssasını, ilahi bir soyun saflığını korumaya yönelik bir "şecere" veya "akraba olmama" emri olarak yeniden okumayı önermektedir.

​"Ağaç" Sembolünün Deşifresi

​Kadim metinler ve mitolojiler, sembolik bir dille konuşur. Bu dilde "ağaç," kökleriyle geçmişe, gövdesiyle bugüne ve dallarıyla geleceğe uzanan yapısıyla, hayatın, bilgeliğin ve en önemlisi "soyun" en güçlü sembolüdür.

"Hayat Ağacı," ölümsüzlüğü ve ilahi bağlantıyı temsil ederken, soy kütüklerimizi ifade etmek için kullandığımız "soy ağacı" tabiri de bu kadim bağdan gelir. Bu sembolik çerçeveden bakıldığında, cennetteki "yasak ağaç," yenilmesi tehlikeli bir meyveden ziyade, yaklaşılması, birleşilmesi ve köken karıştırılması yasak olan farklı bir soy ağacını, farklı bir şecereyi temsil ediyor olabilir.

​"Yaklaşmayın!": Emrin Gerçek Vurgusu

​Kutsal metinlerdeki ilahi emrin genellikle "yemeyin" (lā ta'kulā) şeklinde değil, daha kapsayıcı bir ifade olan "yaklaşmayın" (lā taqrabā) şeklinde gelmesi, bu tezin en güçlü dayanaklarından biridir.

"Yaklaşmak," sadece fiziksel bir mesafeyi değil, aynı zamanda bir olmayı, kaynaşmayı, yakınlık kurmayı ve cinsel birleşmeyi de içeren çok katmanlı bir fiildir.

Emir, o ağacın temsil ettiği varlık veya soy ile bir "akrabalık" bağı kurmayı yasaklamaktadır. Bu, ilahi nefha taşıyan insan soyunun, doğası farklı, belki de İblis'in temsil ettiği isyankar ve karanlık bir başka soy ile karışmasını önlemeye yönelik kozmik bir karantinadır.

Engellenmek istenen şey, soyların birbirine karışarak alt üst olması, yani bir "şecere taklabu" hadisesidir.

​Melez Soyun Doğuşu ve Sonuçları

​Yasağın çiğnenmesi, sadece bir elmanın ısırılmasıyla sonuçlanan basit bir itaatsizlik eylemi değildi. Bu, iki farklı soyun birleşmesiyle sonuçlanan ve yeryüzü sahnesine yeni bir türü, "melez soyu" çıkaran ontolojik bir kırılmaydı.

Bu birleşmenin ilk ve en trajik meyvesi, Habil ve Kabil kıssasında kendini gösterir. Kabil'in, kardeşi Habil'i öldürmesi, yeryüzüne dökülen ilk kan, basit bir kıskançlık krizinin ötesinde, bu melez soyun yıkıcı, sahiplenici ve şiddete eğilimli karakterinin ilk tezahürü olarak okunabilir.

Artık insanlık, kendi içinde hem ilahi potansiyeli (Habil) hem de bu karışımın getirdiği kaotik mirası (Kabil) taşıyan ikili bir doğaya bölünmüştür.

​İki Soyun Günümüzdeki Mücadelesi ve Yankıları
​Cennet Bahçesi'nde başlayan bu ayrım, geçmişte kalmış mitolojik bir hikaye değil, bugünün dünyasını şekillendiren dinamik bir mücadelenin temelidir. Bu kadim anlatı, Sümer mitolojisindeki Enki ve Enlil figürleriyle de rezonans kurar.

Bu perspektife göre, İblis'in aldatmasıyla ortaya çıkan "melez soy" Enki ile özdeşleşirken, Adem'in saf ve ilahi kökenini temsil eden "melek soyu" ise Enlil ile anılır.

Günümüz dünyasını yöneten güç odakları, bu melez soydan gelmekte ve ataları olarak gördükleri Enki'nin kaotik ve materyalist sistemini yeryüzüne tam olarak egemen kılmak için çalışmaktadırlar.

Onların bu çabasına karşılık, Adem'den gelen saf soyun temsilcileri ise ilahi dengeyi ve insanlığın asli potansiyelini korumak için amansız bir mücadele vermektedir.

Bu ayrım, sadece mitolojik bir okuma değil, aynı zamanda manevi bir gözlemin de ifadesidir. İda Dağı'nda tezahür eden "büyük, beyaz Enlil nuru" ile "küçük, kirli beyaz ve kırmızımsı Enki nuru" arasındaki fark, tam da bu iki soyun doğasındaki temel zıtlığı – aydınlık ile bulanıklık, saflık ile karışıklık – gözler önüne serer.

​Sonuç: Sembolleri Yeniden Okumak

Tabii Adem Aleyhisselam dünyada çok tevbe ederek, Allahımızda kabul ederek kendine geldi...

​Kutsal kıssaları literal (harfi harfine) okumanın ötesine geçip, sembolik ve batıni anlamlarını aramak, bugünü anlamanın anahtarıdır.

Adem'in sınavı, basit bir iştah sınavı değil, insanlığın saf ve ilahi kökenini koruma sorumluluğu üzerine kurulu çok daha derin bir "nesil ve soy" sınavıydı. Bu sınavın sonuçları, bugün dahi küresel güç mücadelesi şeklinde devam etmekte;

dünyanın kaderi, Adem'in saf soyu ile Enki'nin melez soyu arasındaki bu gizli savaşın neticesine göre şekillenmektedir. Bu ezoterik mercekten bakmadan, günümüz dünyasındaki kaosu ve olayların ardındaki gerçek dinamikleri tam olarak kavramak mümkün değildir.
Ama Allahımız verdiği izini bir gün geri alır ve kasas suresi 5. ayetteki gibi yeryüzünde ezilenlerin iktidarı kurulur derim...

Bu vesileyle
herkese selam Sevgi ve dualar yolladım 💕🙏

Hasan Belek
07 Eylül 25
Akçay

Hasan Belek 2
Kayıt Tarihi : 7.9.2025 17:48:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!