DİN OLMAZSA AHLAK OLMAZ diyorlar. Bakalım DİNİN savunduğu ahlak nasıl bir ahlak?
Kitapsızlar dönemi
Dinlerden önce insanlar var mıydı? Vardı. O halde o insanlar dinsizdi. Bütün dinler o disizlerden doğdu. Dinlilerin anası dinsizler demek. İnsan anasını sevmez mi?
Dinliler de dinsiz çocuklar doğuruyor. Öyle ya 1600 yıldır %99 müslüman olan, ya da öyle söylenen ve bununla iftihar edilen ülkemizde bile ateistler var. Bunlar nüfusun %5’i olsa… bunlar kimin çocukları? Müslümanların değil mi? İnsan, yani müslüman insan çocuklarını sevmez mi?
Tanrı bir dağın tepesinden on emirle Musa’yı gönderdi. Ardından Levinin kabilesindeki herkesin eline bir kılıç alarak mümkün olduğu kadar çok insan öldürmelerini emretti… (eski ahit 4.)
Musanın ordusu bir çırpıda tüm erkekleri köle yapmayı becerir ve ardından şehirler küllere karışır, ancak kadın ve çocukları öldürmezler. Askerlerin merhameti Musa’yı çileden çıkarır (allahın emri askerler yüzünden yarım kalır) ve bakire olmayan tüm kadınların ve erkek çocukların öldürülmesini emreder. Hala ahlakçılara iyi bir rol modeli ve hala savaşlarda aynı rol oynanır. Zavallı Mudyaniler. Kendi ülkelerinde soykırımın kurbanı olurlar.
Dinler dönemi
‘’Din merakın sinir uçlarına temas eder! ’’ diyor Dawkins. Tanrı nedir? diye sorana enerjidir derseniz, ya kömüre sarılacaktır, ya elektrik teline sarılacaktır, sığınmak istediğinde… Devlet görevlilerinin ayaklarına sarıldığı gibi sarılmak isteyecektir af dilemek için. O zaman da çarpılacaktır. Onun için gözle görülmeyen elle tutulmayan, çok güçlü bir şey olacaktır… Mucizevi… Tanrı adına akla yatkın tek duruş bilinemezcilik… Bir yaratıcı için en heybetli engel var olmamaktır.
Mucizeler her ne olursa oldsun hilesiz değildir.
İncil’de Joshua’nın Jericho şehrini yok etmesi ve vadedilen toprakların hikayesi, dini ahlaka dayanıyor.
Tanrının size vadettiği bu topraklarda nefes alan her şeyi yok edin… dini ahlak…
İnsanlar dini inanç yoluyla yaptıkları kötülükleri başka bir yolla asla yapamazlar…
Kadının çıplaklığını günah sayanlar kadını çıplak yaratan tanrıya bunun hesabını niye sormazlar…
İnsanlar çarmıhta öldürüldükleri için çarmıh boyunlarında sembol olarak taşınır… ölüm bütün dinlerde kutsaldır… Fransızlar giyotin, Türkler de idam sehbası taksınlar boyunlarında…
Eski yahudi ilahiyatı ‘’kan olmadan kefaret olmaz! ’’ diyor. Günah keçisi sözü; bir suçlunun günahlarının kefareti için masum bir insanın idam edilmesidir… Onun için katiller serbes masumlar mahkum olur…
Daha sonra da insanın yerine kuzu kurban gelince gökten ‘’En kusursuz en bakımlı en güzel kuzu olacak bu emir’’
Yehova şehitleri gibi bazı mezhepler Hartung’un yazdığı Vahiy’de ‘’damgalanmış 144.000 kişinin 12. Kabileden, 12.000 kişi ile sınırlandığını (kurtarılmışlar) dikkati çeker… ve Bu 144.000 kişinin kadınlarla kirletilmeyeceğinin altını çizer.
Hindistanda bölünme sırasında bir milyondan fazla kişi, dinsel çatışmalardan öldü… 15 milyon kişi evlerinden oldu… Tanrının adına işlenen cinayetler..
Ailemiz hangi dindense, çocuklar da aynı dindendir. Babadan veya aileden miras kalır. Kendimiz seçmeyiz. Doğar doğmaz öyle yetiştirilmeye başlarız. Yani düşüncemiz değil, kafamıza sokulandır bu. (Bütün buna rağmen ateist olabilen varsa, onda yürek de vardır demek. Düşünecek zeka da var demek, iftihar edilmesi gereken aslında budur.) Kafasına başkasının elini sokturmamak utanılacak bir şey değildir. Ateist aynı zamanda kendi düşüncesine bağlı olduğu için oteriteye boyun eğmeyen insan demektir. İşte bu yüzden otoriterler için lanetlenir.
Hint destanında ve 2000 yıldır kadına karşı bir nefret vardır. Bu nefret hala aşılanmaya devam edilmektedir.
Vücudunu kendi tasarrufunda kullandığı için taşlanarak (Recm) öldürülen kadınlar.
Vücutlarının, birkaç santimetresi görüldü diye dövülen kadınlar.
‘’Bir diğerinin inancını yok eden veya yok sayan kişilerin veya inançların kötü niyeti yokmudur. Kötü niyet ne zamandan beri ‘’ahlak’’ olarak kabul ediliyor?
Katoliklerle Protestanlar arasındaki savaşlar.
2003’te Irak’ta şii ve suni müslümanlar arasında mezhep savaşı çıkmıştır. Bu dinsel temizliktir.
Salman Rüşdi Roman yazdığı için ölüme mahkum edildi
George W. Bush ‘’Tanrı’nın kendisini Irak’ı işgal etmesini buyurduğunu söyledi’’ Bush ne büyük zekaya sahipmiş ki tanrı buyruğu gelmeden önce kimyasal silahları hazırladı.
Kazançlarını kaybetmekten korkan insaların dünyası, din…
İnanılmayacak şeylere bile inanabilecek karekterde insanlarda vardır
Osmanlı Dönemi
Osmanlılar, devşirme sistemini uygulayarak, islamiyetteki klasik askeri ve idari kölelik düzenini geliştirdiler.
Zımmi: Hıristiyan yahut yahudi olanlara tanınan statü… İkinci derece halk statüsü.. Zımmı hukukuna aykırı olduğu iddia edilir. İslam devletinin üstünlüklerini kabul etmelerinin karşılığında elde edilen ibadet ve mülk edinmehakkı. Devşirme ‘’alenen hukukun ihlali’’ olarak anılır.
Devşirme herkesçe bilinen bir şey; çocukları küçük yaşta anne ve babasından zorla alıp, yeniçeri ocağında veya sarayda hizmete uygun yetiştirme ve bir daha ailesiyle görüşme şansı olmayan bir uygulama…
İslam devletine karşı savaş açanlar zımmi olamıyor ‘’Darü’l-harb’’, ‘’harbi, sayılıyordu. Esir alındığında da hemen öldürülüyor.
16. yy’da bile bir kalenin fethinden sonra yetişkin tutsak erkekler padişahın buyruğu üzerine katledilebiliyordu.
Yerel halkın tutsak olarak dağılması yerel ekonominin yıkımına yol açar, dolayısıyla Osmanlıların bu bölgelerden topladığı vergi azalırdı. Bu nedenle yenik düşen gayrimüslümlere derhal zımmi statüsü tanınırdı.
Osmanlı yönetimine, İber Yahudileri gibi gönüllü olarak boyun eğmiş olan kitap ehline tam zımmı satatüsü verilmişti. J.R.Hacker, ‘’Yahudilerin yazgısı’’ Bizans imparatorluğu’nun çökmesinden sonra ‘’Hıristiyanlarınkinden farklı olmadı. Pek çoğu öldürüldü, bir bölümü tutsak alındı ve çocuklar devşirildi.’’ diye yazar.
Şeriat ilkelerine göre anne ve babası köle olan çocuklar ebebeyinlerinin statüsünü miras alıyordu. İslamiyete geçmek bile onları hür kılmıyordu. Kölelik ve devşirmelik devam ediyordu.
Osmanlıların fethedilen halkları erken dönemden itibaren kelle vergisi (cizye) tabi kıldıkları biliniyor.
Cizye bir zımmı için öldürülmemek için bir kimlik kartı yerine geçiyor…
Osmanlılarda kadılar gibi ulama sınıfı dışındaki bütün devlet görevlileri padişahın kulları olarak görülmekteydi.
Kul terimi hür doğmuş müslümanlar için de geçerliydi.
Şeriat efendiye, kölesinin ve azatlısının mirasçısı olma hakkını tanıyordu…. Karısına ve çocuğuna değil…
İstanbul’un fethiyle Tanzimat’ın ilanı arasındaki dönemde, idari kurumun ölen ve idam edilen üyelerinin mülküne padişah tarafından el konulmuştur. Padişahlar mülke bir an evvel el koymak için idam ettirme eğilimi ağır basıyordu…
Osmanlı İmparatorluğunda padişahın kulları resmen azat etmesine çok az raslanır.
17.yy kaynaklarına göre (Esas-ı Nizam-ı) , devşirme erkek çocukları arz odasında Padişah tarafından inceleniyor, ‘’eyü’’ ve zeki görünenler içoğlanı seçiliyordu.
Bir Padişah öldüğünde, yeniçeriler yeni bir padişah tahta çıkıncaya kadar hukuken olmasa bile uygulamada efendisiz kalıyorlardı. Bu sırada isyan etmeyi ve gayrimüslümlerin evlerini yağmalamayı adet edinmişlerdi.
II. Mehmet 1453-1480 arasında İstanbul çevresindeki 163 köye köleleri yerleştirerek yeniden nüfuslandırmıştı. (işgalden sonra surların içinde 30 bin rumu öldürdükten sonra sarayı besleyecek insan kalmamıştır) Bu kölelerden ürünleriyle kentin iaşesini karşılamaya katkıda bulunmaları bekleniyordu. Üretimin yarısı padişaha, yarısı kölelerin kendine kalıyordu.
Osmanlı ordu komutanları, kendi paylarına düşen köleleri kendi topraklarına yerleştirebiliyorlardı.
Köleler toprakla birlikte satılabiliyordu..
Erkek köleler, hassa çiftliklerindeki kadın kölelerin kendileriyle evlenmelerini reddettiklerinden şikayetçiydiler. Bu düzenin gelecekte de sürdürülmesini tehdit ediyordu. Erkekler bu nedenle eşlerini zımmıler arasından seçiyordu. Ayrıca çiftlik sahipleri köle kadınları para karşılığı satabildiği için hassa çiftliklerinde nüfus kaybına neden oluyordu.
Çıkarılan bir kanunla, efendinin erkek kölesiyle kadın kölesini evlendirmeye zorlayabileceğine ilişkin şeriat kuralı geçerli kılındı. Ayrıca dışardan gelecek evlilik talebi için başlık parası konuldu. Böylece erkek köleler evli olmadıkları için yeteri kadar çalışamamaktan şikayetçi olamayacaklardı… Bu köle sahipleri için iyi bir yatırım, bol kazanç sağlıyordu…
Dokuma tezgahlarının gelişmesi sırasında köle işgücü hür işgücü karşısında üstün yanları açıktır. Köleler özgür olmadıkları için efendilerinin talimatlarını özgür çırağa göre daha özenle yerine getirmek zorundaydılar.
Köle sahipleri ‘’mükatebe diye bilenen sözleşmeye dayalı azat sistemi sayesinde, kölenin işini isteksiz yapmasına engel olabiliyordu. Köle işgücünün özgür işgücüne göre daha üretken olmasını sağlayabiliyordu. Köleler önceden kararlaştırılmış bir bedeli ödeyip azat edilebiliyordu.Özgürlük beklentisi efendinin belirlediği doğrultuda çalışmasında en özendirici unsurdu.
Dine göre köle sahibi kölelerini azat edip sevap kazanabiliyordu. Buna mükatebe deniyordu. Ama…Köle sahibi, azat için belli bir ürün veya ücret talep edebiliyordu. Böylece köle azat hakkını kendi parasıyla satın alabiliyordu. Yani efendinin dindarlığından kaynaklanmıyordu.
1500’lü yıllara bir kişiye 1,6 köle düşüyordu… Köle sayısı efendilere göre birbuçuk katından fazlaydı.
Savaşlar, Osmanlıların Avrupa’ya yayılma döneminde en önemli köle kaynağı olmuştur.
Osmanlı yönetimi özel kişilerin köle ele geçirmelerine müdahele etmedi. Kulun kula köleliğinin vatanı oldu. Devlet elde edilen kölelerin beşte birini (pencik) vergi olarak alıyordu.
Pencik savaşta elde edilen ganimetten pay demekti.
Köleler zımmıler olduğunda geri verilebileceklerdi, ama islama geçiriliyorlar ve islama geçtikten sonra da müslümler kafirlere iade edilmez diye ailelerine verilmiyorlardı.
1.Selim’in Çaldıran savaşında sonra Şii Safevi tutsaklara toplu olarak idam etmesinin sebebi Müslüman oldukları için köle statüsünde çalıştıramayacağı için yaptığı düşünülür…
Şeyhülislam Ebusuud Efendi, 1554 te verdiği bir fetvada Safavilerin köleleştirilmesini onaylamıştır. Önceki yasaların tersine onlarında gayrimüslümler gibi köle olarak satılabilmesi sağlanmıştır böylece. Buna karşılık hiçbir zaman köleleştirmediler ve katlettiler.
Şeytana taptıkları düşüncesinden yezidilere hiçbir zaman zımmı veya reaye hakkı tanınmamış yerel halk onları köleleştirmişti.
İsyancılar onların mal varlığının yağma edilmesine izin veriliyordu.
Bir insanın köle olması için ya savaşta esir olması, ya da köle doğması gerekiyordu. Yani meşru yoldan köle elde etmenin yolu savaşmaktı. Yalnız gayrimüslümler savaşta köle alınabiliyordu. Onun için gayrimüslümlere karşı savaşmak gerekiyordu. Savaş açma ve barış yapma yetkisi sadece padişahındı.
1683 Viyana savaşında Osmanlı ordusu 6.000 yetişkin erkek, 25.000 kadın ve 50.000 çocuk tutsak aldığı söylenir.
1788 tarihinde Sadrazam koca Yusuf Paşa Avusturalya ordusunu yenilgiye uğretıp 50.000 kadın ve çocuğu köleleştirmiştir.
Pek çok kadın kölenin yazgısında fahişelik vardı…sahipleri para karşılığı satbiliyordu.
Bazıları köle sahipleri onlara kendi adına hırsızlık yapmaya zorlanıyorlardı…
Cumhuriyet döneminde de yasal haklara rağmen fiilen insana insanın kulluğu köleliği devam edip gidiyor.
Görüldüğü gibi din insanlık tarihi boyunca güçlülerin insanları sömürmesinde bir araç olmaktan öteye gitmemiştir. Bunun için dinciler sevmedikleri halde, Sevilen bilim insanlarını din yanlısı gösterme çabaları gütmüşlerdir…
Tanrı mızrak olarak kullanılmıştır.
SONUÇ
Merak insan doğasında vardır, hem de insanı harekete geçiren unsurlardır. Amadine göre tehlikelidir. Doğanın sırlarını keşfedenler felakete uğrar… Din, değerli bilgisiliğinizi araştırmalarla çarçur etmeyin der…
Din, anlamadan tatmin olmanın bir üstünlük olduğunu öğretir… Onun için din adamlarının sesi çok çıkar… Bilim adamları kuşkucu olduğu için mütevazi konuşur…
Eğer tanrı varsa; ahlaktan yoksun inancı değil, açık yürekli kuşkuculuğu daha değerli bulacaktır. Ama insanlar bu noktaya gelince tanrıya inanmazlar, çünkü yeryüzünde daha tehlikelileri var.
Din adamları, cadıların gün ışığından korktuğu gibi, bilimden korkarlar…
İman (Kanıtsız inanç) bir erdem midir?
Hiçbir zaman mızrak bir mızrak yapıcısını üretmemiştir…
Mucizeler bilimin ilkelerine tecavüzdür… Kimse tecavüze sessiz kalamaz..
Hepimiz, hak etmediği halde, güçlü bir rakibe yaranmak için, gerçekte inanmadıklarımızı onaylamaktan suçluyuz.
Kayıt Tarihi : 16.11.2012 23:44:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Mehmet Halil](https://www.antoloji.com/i/siir/2012/11/16/din-olmazsa-ahlak-olmaz-diyorlar-bakalim-dinin-savundugu-ahlak-nasil-bir-ahlak.jpg)
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!